Aşağılandığımız, yok sayıldığımız o kadar çok durum var ki birini yazmasam kendimi çok suçlu hissesedeceğim için ağır ağır yazıyorum bu satırları… Mesela, yakın bir zamana kadar hem doğuda hem de batıda da tecavüz odalarından geçti kadınlar. Bu iğrenç, insanlık suçuna birçok aile alkış tuttu, göz yumdu! Çünkü bu tecavüz odaları aileden onaylıydı… En son Fethiye’de bir genç kızın başına gelenler basına yansıdı ve insanlar ilk kez duyarmışcasına “vaaah vaah” çektiler, ayıpladılar. Halbuki kırsal kesimde ailelerin elbirliğiyle yaptığı belki de bıyık altından güldükleri, kendi cinsel fantezilerini gerçekleştirdikleri bir işti bu! Önce aile büyükleri tarafından kızın evleneceği erkeğe karar verilir, kız istemeyince de taraflardan birinin evinde kumpas kurulurdu. Kızcağız damat adayı ile aynı odaya kapatılır, hatta üstünden kilitlenir, namus elden gidince de mecburen evlendirilirdi. Üstelik halen bu uygulamanın yapıldığından da şüphem yok! Hal bu kadar vahim olunca bir kadının hamile olduğunu söylemekten utanması veyahut hamileyken kendisini saklamak istemesi bile normal geliyor insana … Zira hamilelik bizim için ayıp sayılan cinselliğin sonucudur elbette. Ve bu günlerde adamcağızın tekinin hamilelerle ilgili yorum yapması aslında çok eski bir geleneğin ürünüdür. Hamile kalınca söyleyemeyen, hamileliğini belli etmekten, söylemekten utandırılan, çocuğuna istediği ismi dahi koyamayan, “ Gelinlikle gittin kefenle geri dönersin” sözünün hakim olduğu bir gelenekler zincirinin ürünüdür.
Gerçekten de gelenekler çoğu zaman kadının aleyhine çalışıyor ve peşimizi bırakmıyorlar. Kadınlar geleneklerin katı kuralları yüzünden hayat boyu süren bir işkenceye maruz kaldılar. Seslerini çıkaramadılar, kaderlerine boyun eğmek zorunda bırakıldılar. Deyim yerindeyse kol kırıldı, yen içinde kaldı… Buna rağmen hep suçlu olan taraf biz olduk! Yuvayı kurması gereken biz, erkeği elinde tutması gereken yine bizleriz… Kimi zaman kötü giden evliliğin sorumlusu, mağdur olmamız gerekirken tecavüzün hak eden tarafı, kimilerine göre haklı erkeğin gözü dışarda karısı ve çoğu zaman da erkeğin elinin kiri, ailesinin ise yüz karasıyız…
Ama artık daha ümitliyim, herşey değişiyor ve değişmeye devam edecek… Kadın dernekleri, sivil toplum kuruluşları artık daha geniş bir alana hitap ediyor. Ve asıl önemli olan kadınların derin bir uykudan uyanmasıdır. Kadınlar artık bedenine daha çok sahip çıkıyor ve direniyor! Kürtaj yasağınına olan tepkiler bunun en önemli kanıtıydı. Evet, artık bedenimizle ilgili ne yapmamız gerektiğini daha iyi biliyoruz. Kendi aramızda daha iyi organize olabiliyoruz. Daha çok karşı çıkıyoruz. Bedenimizi, ruhumuzu biz istediğimiz zaman istediğimiz kişiyle paylaşırız bunu daha çok savunuyoruz. Bizi her ne kadar o kavonuzun içinde muhafaza etmeye kalksalar bile biz o camı kırırıp dışarıya çıkmasını iyi biliyoruz. Artık hayata daha güvenle bakmayı öğrendik. Suçlu değiliz, günahkar hiç değiliz… Fedakarlığı da sevgiyi de gerektiği kadar vermeye çalışıyoruz. Daha çok çalışacağız ve çok anlayacağız birbirimizi, çünkü biz değer görülmeyi erkekler kadar hakediyoruz. Biz sadece evimizin süsü, çocuklarımızın anası değiliz. Biz siyasette de var olacağız, iş hayatında da… Evet, artık daha fazla şeyi almanın zamanı geldi. Bundan sonra çok daha güçlü olacağız bunu hissediyorum. Ve çok daha güzel günler göreceğiz kadınlar, biliyorum…