‘Hey gidi eski dostlar hey, şimdi nerelerdesiniz kim bilir’ diye kurulan cümleleri hiç sevemedim.
Eski dostlar cümlesindeki ‘eski’ kelimesini de sevemedim. Nedendir bilmem ama dostluğun eskimiş oluşunu yani yıpranmasını sevmedim. 
Bana göre dostluk kavramında, dostlukların yıpranmadığına, eskimediğine gerçek dostlukların hiçbir zaman son bulmadığına inananlardanım. Dost selamı ile açılan her kapıda, dost bahçesinin gonca gülleri ilk günkü tazeliğini korur ve her defasında artarak yeni filizler verir.
Tüm alfabeler ve bütün kelimeleri nereye koyarsanız koyun, sessiz ve sakin deyişlerde harflerin hepsi dosta gider. 
Hayat yolunda sessiz sedasız ilerlerken, bunca acıya, bunca ihanete ve tükenmişliğimizin tam orta yerine baharı, güneşi, umudu, şarkıları avuçlarımıza bırakıveren, bizi avutan, bizi büyüten, ellerinde güneşi gördüğümüz, yüreğinde umudu gördüğümüz değil midir dostu dost eden.
Bir merhaba kelimesinin nelere gebe olduğunu, yılların eskitemediği dostlukların serin gölgesinde mevsimlerin solup gittiğini, yüreğimizde nice baharlar yeşertip, yolumuza ışık olan dostluğun bitmeyen ve tükenmeyen sevgi selini yüreğimizde hissederiz. 
Nice dostlar vardır ki; uzun zaman görüşmemiş olsak dahi, konuşmamış, dertleşmemiş olsak dahi, her zaman yüreğimizin ve aklımızın bir köşesinde ev sahipliğini yaparlar. İhtiyacımız olduğunda zaman ve mekân kavramı olmaksızın bize kol kanat olan, her karşılaştığımızda, haberleştiğimizde içinizdeki dostluk kıvılcımları hala capcanlı duruyor ve sürekli kendini yenileyen bir sevgi bağı oluşuyorsa, siz çok güzel bir dostluğa imza atmışsınız demektir. 
Dostluğu bir tekerleğe benzetirim bazen, hayatın tüm ezilmişliği ile sürekli dönerek kendini yenileyen ve hala dönüyorsa o tekerleği döndüren yol değil, dostluk için harcanan emektir. 
İlmek ilmek özenle işlenen dostluk bağı eğer gerçek dostluk ise ebedidir. 
Dost, yanan yüreğinin serin gölgesindeki kuytularına sığındığımız, hiç düşünmeden sonsuz güven ve huzuru soluduğumuz sakin limanımız. 
Aradan seneler geçmiş olsa dahi, asla eskimeyen en değerli hazinemiz, alfabenin en güzel ve en değerli, anlamı hiçbir zaman eskimeyen, değeri hiçbir zaman değişmeyen kelimesidir.  
Dostluk karşılıksız kardeşlik, dostluk sevgisi, menfaatsiz, yüreklere düşen bir cemredir, küçük bir merhaba ile başlayan sevgi güzellikler paylaşıldıkça çoğalarak duyguların çağlamasıdır. 
Hayatın dipsiz kuyularına düştüğünde, karanlık bir tünelin içinde ilerlerken önünü göremediğinde ilk uzanan el, yoluna ışık, ömrüne umuttur. Yıkılıp kaldığında seni ilk kaldırandır. İçimizdeki yaşam ateşinin fitilini yakan, canımızdan öte bir candır dost.
Seneler önce günlük telaşın içinde koşuştururken bir telefon almıştım.  Telefondaki kişi bana gerçek dostluğu öğreten, en kötü zamanlarımda kendimi iyi hissettiren, sürekli telkinleri ile bana güç veren bir dostumdu. Telefonun diğer ucunda ağlamaktan konuşamıyor söylediği zor anlaşılıyordu. Oysa son derece güçlü bir yapısı olan kişiliğine ters bir durumdu, ilk kez böyle karşılaşmıştım onunla.
- Canım tahlil sonuçlarım geldi, ben kansermişim. Diyebilmişti ve ağlamaya devam ediyordu.
- Bekle beni hemen geliyorum. Diyebilmiştim. 
Telaş ile evden çıkarken bir anda çikolatanın mutluluk hormonu (endorfin) salgıladığını hatırlayarak, yol üzerinde bulunan bir pastaneden çikolatalı pasta almıştım. Amacım üzerinde bulunan mutsuzluğunu bir parça da olsa atması idi. Elimde pasta ile yanına gittiğimde bir süre sarılıp ağlaştıktan sonra içinde bulunduğumuz atmosferi değiştirmek amaçlı
- Bak sana pasta getirdim. Demiştim. Aldığım cevap ile tam bir şoka girmiştim.
- Hayırdır canım kanser oluşumu mu kutluyoruz. Demişti. 
O dönemde ne kadar üzüldüğümü satırlara sığdıramam, amacım bir parça da olsa o an mutlu olması idi. Aradan seneler geçmiş olmasına rağmen her zaman bu anımızı hatırlar,  şimdilerde ise gülerek hatırlarız. Bu satırları yazarken dostlarımı ne kadar özlediğimi hatırladım birden o zaman ne duruyoruz bir dostumuzu arayıp gönül ferahlığına hep birlikte ulaşalım. 
Mevlana der ki,
Leyla değilim dost; lakin çağırırsan çöllere gelirim.
Sana yalan halde gelmem, toplarım özümü yalın halde gelirim.
Kapıyı çaldığımda ''kim o?''dersen; ben olmam kapında sen olur gelirim.
Sen gel de yeter ki, yola yük olmam, yol olur gelirim.
Sevgi ve saygılarımla.