Türkiye’nin sorunlarını ve insanların yaşam tarzını başka ülkelerin insanları tarafından nasıl bulunduğunu her zaman merak etmişimdir. Bunun için yabancı arkadaşlarımla fırsat buldukça konuşmaya ve fikirlerini almaya çalışıyorum. Onlar kendi aralarında bizimle tartışmaya girilmemesi gereken konuları çoktan belirlemişler bile. Örneğin Kıbrıs meselesi, Güneydoğu Anadolu ve Sözde Ermeni soykırımı… Bunun dışında hayat tarzımız, ilişkilerimiz, ailevi yaşantımız yabancıların dikkatini çeken diğer konulardan. Yine böyle bir konuşma esnasında yabancı bir arkadaşım çok ilginç bir şey söyledi. “Sizler neden konuşurken birbirinize söylemek istediklerinizi direkt olarak ifade edemiyorsunuz? Neden dolambaçlı yollar kullanıyorsunuz? Ve neden tepkisizsiniz? Anlamıyoruz…” Gerçekten de gerek aile içindeki sorunlarımızın gerekse toplumsal yaşantımızdaki kavgalarımızın tek nedeni yanlış anlaşılmak. Bu “yanlış anlaşılmayı” ya da “anlaşılamamayı” nasıl sağlıyoruz? Kendimizi doğru ifade edemeyerek ve birbirimiz ile direkt olarak konuşamayarak tabii… Tartışmaya, soru sormaya, birbirimiz hakkında doğrudan bilgi almaya çekiniyoruz. Böylece aile içinde baba oğluyla suskun akşam yemekleri yemeği tercih ediyor. Kadın kocasıyla tepkisizce aynı evde yaşıyor, öğrenci öğretmenini sorgulamadan ders dinliyor, toplum hükümetin icraatlarını konuşmadan takip ediyor ya da takip ettiğini zannediyor… Sonuçta ne oluyor? Ortaya yanlış anlamalar sayesinde edindiğimiz tutumlar ile aramızda uçurumlar oluşturuyoruz. Bunun elbette ki bize, ailemize, toplumumuza zararı var. Halbuki söylemek istediğimiz şeyi doğrudan ifade etsek, karşımızdaki insan da bizi doğru algılayıp kendi düşüncesini anlatsa herşey ne kadar kolay olur değil mi? Tartışmaktan kaçmasak ama bunu da kavga haline dönüştürmesek, kısaca birbirimizi anlasak bütün sorunlarımız kısa bir süre içinde sonuca bağlanmaz mı? Buna “süreç” gözüyle bakan insanlara şimdiden katılmadığımı belirtmek istiyorum. Bugünden itibaren ailemizle, işverenimizle, arkadaşımızla, öğretmenimizle, hükümetle…vb iletişim kurmak için doğru yoldan konuşmaya başlayalım. Odalarımıza çekilerek, sınıfları terkederek, konferans salonlarından sinirle ayrılarak hiçbir sorumuza yanıt alamayız. Yıllardır Demokratikleşme üzerinde kafa yoruyoruz ama birbirimizle nasıl konuşacağımızı bilmiyoruz. Dinlemiyoruz, doğru anlamıyoruz, bilgili değiliz ve dolayısıyla etkin cevap veremiyoruz. Sonuçta kızıyoruz ve hiç konuşmamayı tercih ediyoruz. İşte insanlar tartışma konusunda üstün düzeyde olmadıkları için birbirleriyle hiç konuşmamayı, konuşsa bile tartışma yaratacak konulardan uzak durmayı tercih ediyorlar. Böylece çözümlenmesi gereken sorunların üzerine hergün bir yenisi daha ekleniyor. İşte iletişim bilimcilerin dediği şey de bu:” Suskunluk sarmalı” Toplumun bir kesiminde oluşan suskunluk tüm toplumu etkiler ve tepkisizleşirler. Gördünüz mü birbirimizle doğru iletişim kuramamaktan geldiğimiz noktayı? Ve biz İletişimcilerin en çok korktuğu, Türkiye’nin de şu an içinde bulunduğu suskunluk sarmalı… Bu durumdan kurtulmak için konuşmaya başlasak çok iyi olacak. Çünkü yarın çok geç olabilir…