Almış başını gidiyor; mutsuz ama mutlu gibi görünmeye çalışan kişilikler.

Kimseler yorulmak istemiyor. Çalışıp çabalayıp mutluluğu yaşamak istemiyorlar.

Bir iki yarım yamalak çaba ile sonrası

‘’olmuyorsa olmuyor.’’

Vazgeçme ve boş verişlik konusunda üzerimize yok.

Gardımız hazır; ’’Mutsuz iken ben mutluyum’’ demek.

Üretmek yok. İyilik, sevgi üzerine insanlık yapmakta yok.

Bu gün geçti yarın neler yapabilirim diye düşünmeye zaman vermekte yok.

Nasıl olsa bir yerlerden bir şeyler çıkar hallederiz, diyebilenlerin bırakın ekonomi koşullardaki  boşluğunu kadın/erkek ilişkileri de aynı  sahtelikte…

Özellikle gençler;toplum içi iletişimlerini, aşk ilişkilerini kocaman bir boşluğa atmışlar.

Aşkla karışık sevgi denen bir şey hiç yok.

Onun adına ’’akıllı ol ayağını yaş tahtaya basma’’ komutu var.

Elektrik aldım denilen o sevgi akımı da çıkara dayalı.

Kızlar erkeğin kullandığı otomobiline, saat markasına, kılık kıyafetinin replika mı değil mi ürün tescilinde;on numaralar.

Erkeklerde aynı şekilde tanıştıkları genç kadının işini, gücünü hatta aldığı maaşını öğrenip aile sermayesini sorup ona göre beynin ilgili hormonu ‘’dopamine’’  ‘’aşık olabilirim veya bu kızdan bir şey olmaz diye komut verebiliyorlar.

Namusmuş,

Dürüstlük,

Karaktermiş,

Onlara göre hep boş işler…

Ne erkek ne kadın her iki cinste asla dürüst değil.

Kendi yaşamlarını garantiye alacakları liste başındaki doğruları varsa tıklıyorlar yoksa kocaman kalın bir çizgi ile silip başka bir kadın ve erkekle tanışma yoluna giriyorlar.

Bu iki tip insan da kendilerini oldukça zengin mutlu hatta en iyi verimli iş sahibi olarak düşünüyorlar.

Evli olanlarında evlilik kurumları bomboş.!

Bir iki ay sonra başlıyorlar. Senin ailen bu kadar para versin benim ailem bu kadar çok yardım etti derken eşler arası emek vermeden çalışıp, yorulmadan yaşamlarını ya ailelerden yada bir başkasının üzerinden idame etme modasına uymuş durumdalar.

Günlük, anlık sevgi ilişkiler  yaşama akımına uyanlar zaten yuva kurma, aile olma peşinde değiller.

Evli olanlar mutsuz, bekarlar mutsuz.

Ama;

‘’mutluyum, huzurluyum, aşığım’’kılıfına bürünmede çok iyiler.

Çok değil kısa bir süre sonra kendilerini kliniklerde bulup ve  bu acı soruyu soracaklarından da haberleri yok:

‘’Ben kimim?’’

‘’Ben nerdeyim?’’

’’Ben gerçekten mutlu muyum?’’

Hep sahte,hep yalan kimlikler hep sahtekar kişiliklerle mutsuz ama mutluyum psikolojisini yaşamaya alışanları alışkanlıklarından yine kendileri kurtaracak.

Keşke; Psiko travma ağlarına takılmadan kendilerine gelebilseler ve kendilerini kandırıp,aldatmaktan kurtulabilseler.

Yoksa;

bu aldanışların,yalan oyunların sonu,

’’büyük hüsran!’’