2019 Yılı güzel bir yaz günündeyiz. Hafta sonu deniz kenarında Trilye’de bir çay bahçesindeyiz. İlerde bir dalgıç denize daldı uzun süreden sonra tam önümüzde suyun üstüne çıktı ve ilk yaptığı kendisini izleyenlere bakmak.  Yaptığı çok önemli bir işe başkaları tarafından tanık olunması belli ki onun için çok önemliydi.     

O sırada bir balıkçı teknesi süratle yanımızdan geçerken direksiyonda olan kişi bir elinde bira, diğer tek eliyle artistik hareketlerle tekneyi idare ederken çay bahçesinde oturanlara yan gözle bakarak kendisine imrenilerek bakıldığının zevkini görmek istiyordu.      

O da dipte yüzen balık adam gibi yaptığı önemli şeye tanık olunmasını istiyor. Belli ki onunda çocukluk döneminden kalma umursanma, kabul görme, takdir edilme sorunlarının olabileceği aka gelenlerdi.      

Her iki kişide yaptıkları sıradan şeylerle kendilerini ne zannettiklerini gösteriyorlar.     

Çocukluklarında umursanmayan, kabul görmeyen, değer verilmeyen sevilmeyen kişiler sürekli onay alma kendilerine tanık olunması önemsenmesi peşindeler. Kendileri var olamamış anne babaların var edemediği çocuklarının yaşamında en büyük amacı her davranışı hep var olmaya çalışmakla geçiyor.     

Ne yazık ki ülkemizde otoriter korku kültürünün yaygın olması sonucu her makam mevkiden insanlarda dahi sorunlu davranışlar gözlemleyebilmekteyiz.      

‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ sözleriyle kimliği ile var olabilmeye çalışan insanlarımız, kendilerini ele vermekteler. 

Kimliklere saygı duyuyoruz ve kimlikçi yaklaşımlara hayır diyoruz

İnsanların kökeni, inançları, mesleği, makamı, mevkii, cinsiyeti, zengin, fakir, nereli olması vb kısaca kendisini tanımlarken kullandığı sıfatları onun kimliğidir.  

İnsan var olmak, tanınmak saygı duyulmak önemsenmek için kimliğine vurgu yapıyorsa çok özel durumlar ya da kritik anlar bir tarafa  çoğunlukla az gelişmişlik yanında kişilik ya da ruhsal sorunları akla getirir.  

Kimliği yüceltme yada diğerini kimliğinden dolayı dışlama kısacası kimlikçi yaklaşımlar  az gelişmişliği var olma sorunlarını ya da bilinçli ayrıştırma çabalarına işaret ederken biz insanların kimliklerini önemsiyor ve saygı duyuyoruz ancak kimlikçi yaklaşımları sorunlu görüyoruz. 

Kiminle evleneceksiniz?   

Selçuk Üniversitesi “Uzman Aile Danışmanlığı” programını takip ediyorum.  "Sağlıklı Aile ve Aile içi iletişim" konusunu işleyen profesörün cep telefonu ders anında çalmaya başlar.  Hocamız bize dönerek "Arkadaşlar affedersiniz, izninizle" diyerek çok kısa bir görüşme yapar.    

Hocamız, “arayan oğlumdu" der. Aslında telefonda görüştüğü konu, dersimizin de konusuydu."Benim oğlumun ilgi duyduğu iki kız arkadaşı var. O bana bir gün, 'Anneciğim ikisini de çok beğeniyorum hangisiyle samimiyeti daha çok geliştireceğimi bilemiyorum' der"      

Buna karşılık ben ona; "kiminle daha çok sohbet edebiliyorsun, sohbet anında kimin yanında kendini daha iyi hissediyorsun, kendini değiştirmeden kalabiliyorsun, en zor sıkıntılı anında hangisi yanında olmasını isterdin" diye karşılık verdim.     

Evet, kimin yanında kendinizi iyi hissedersiniz. Sizi önemseyen, değer veren, saygı duyan ve seven bir kişiyle mutlu olma şansınız çok yüksektir.     

Sevgi dilinin hakim olduğu, sohbet ortamında yetişen çocuklar yaşamlarında mutlu,  başarılı ve güçlü olabileceklerdir.  Eğitim kurumları rehberlik servislerinde yıllarca görev yaptım. Nerede bir disiplin, akademik başarı ve duygusal kalite sorunu gördüysem, oralarda aile içi ilişkilerdeki iletişim kalitesinde sıkıntılar vardı. Kısacası önce iyi bir karı koca olabilenlerin iyi bir anne baba olabildiklerini gördüm. Bunun da temeli gelişmiş iletişim becerileri sayesinde oluşan sağlıklı aile ortamıydı.  

Hasan beyin var olma çabası    

Hasan Bey’in çocukluğu otoriter ve sevgisiz bir ortamda geçmişti. Yaşı kırkların sonundaydı. O şatafatı çok seviyordu. Her şeyin en iyisi, en bulunmazı onda olmalıydı.    

Aslında onu çok iyi tanıyanlar acıyorlardı ona. Onun duygusal açlığı  yakasını bırakmıyor ve iç dünyasında rahatlatan dengeleri  kurmaya çalışıyordu.     

O hep önde olmalı, ondan konuşulmalı ve ona hayran olunmalıydı.  Zavallı, aciz ve yönetemediği açlığını hep bastırmaya uğraşıyor tüm davranışlarında geçmişin izleri görülüyordu. Kendi hakkında söylenilen beyaz yalanlara kendisi de inanarak rahatlıyordu.     

   Aynaya bakan kedinin, kendisini aslan gibi gören karikatür akla geliyordu. Aslında o da herkes gibi olumlu, olumsuz yönleri olan hepimiz gibi bir insandı.      

Yetenekli olduğu alanların yanında, bazı konularda yetersizliği, eksikleri olmasının çok doğal olduğunun farkında değildi.           

Kendisiyle yüzleşmekten kaçınıyordu.  O kusursuz olmalıydı.       

Kendisini hayal ettiği gibi zannetmeye çok ihtiyacı vardı.   Aslında olan ise onun terapiye, kendine dönmeye farkındalığını arttırmaya ihtiyacı vardı.     

Sağlıksız aile ortamında yetişen, sevgi, ilgi ve önemsenme eksikliği onun yakasını hiç bırakmıyor.