İnsanın hayata dair anlam arayışı; dinler, parapsikoloji, çeşitli felsefe ve öğretiler yardımıyla, metafizikle, kuantumla, meditasyonla, kişisel gelişim ile ilgili yelpaze vb. şekilde devam edegelmiştir. Hangi öğreti olursa olsun, bu süreç yolculuğu ve orada yaşanılanlar kişilerin hayatının akışına dolaylı ya da dolaysız yolla bir anlam katmıştır diyebiliriz.
Asıl aranılan şey; kişinin ruh, beden, zihin dengesi değil midir?
İnsanoğlu, kendi yaratığı dünyasında gelgitleri, çıkmazları, zaafları ile uğraşırken kâinata bakıyoruz; o muhteşem bir döngü içinde, güneşin doğması, yağması yağmurun, verimli toprak ananın gücü, her bir hayvanın dünyaya gelmesinin anlamı, hani onda bu denge ile ilgili sorunlar yok. Biz insanoğlu, ona müdahale etmedikçe, onu kirletmedikçe, delmedikçe ozon tabakasını, petrol ve atıklarla zarar vermedikçe o her gün kendini yenileyerek ve her gün yeni bir gün şeklinde yeni ve taze filizlerle giriyor hayatımıza biz görsek de görmesek de…
***
Akademi Plus Organizasyonun ev sahipliğinde, gittiğim seminere güzel enerjileri ile Ferda Oral ve Ali Dündar karşılıyor.
Bir tür kişisel farkındalığa uzanmak üzere yazar Kubilay Aktaş’la, bir yolculuğa çıkıyoruz. Bakalım bize neler diyor bu ses; İnsanı ne motive ediyorsa onu ortaya çıkarmalı. İsa seni motive ediyorsa İsa’sın. Her birimiz içimizde bir Meryem yaşatıyor olabiliriz.
Muhammedi aşk, çiçekte de, atomlar arası enerjide de, yıldızlar arasında da görülmek ister.
Varlık algısı, şu an nereye bakıyorsun? Eşin, çocuğun, ailen, evin, her an yanında yok! Sen şuan buradasın. Mesele; anda kalabilmek değil midir?
Gözlemci yoksa hayatımızda, müdahale yoksa daha rahatızdır. Esler olmalı hayatımızda, öfkede, streste,  depresyonda gerekli. Bunlar negatif gibi gördüğümüz pozitiflerdir.
Ateş olmadan yemeğin pişmemesi gibi…
Öfke, sevgiye dönüşür. Nefret ilişkinin sorgulanmasına, dengeye götürür. Karanlıklar içinde aydınlık vardır, aydınlığın içinde karanlık…
Hayatınızı nasıl yaşarsanız öyle yönetilirsiniz. Bir an evvel içimdeki Tanrıyı uyandırmalıyım. Tanrı aşktır, sevgidir. Tanrı tebessüm eder.
Mutluluk varlığın doğasıdır.
Dans, nefes, imajinasyon, meditasyon, dualarla birleşince hayal gücünün değişik kombinasyonları içinde farkındalık kazanarak, duyuların ötesinde daha üstün şuur düzeylerine yolculuk yaparak arınıyor beden, zihin ve ruh…
Kendi yetilerini kullanabilen özüyle tanışma cesareti gösteren, tek hakikatin kendisi olduğu, bilincine varmak. Birisinin size iyi davranması ile değeriniz artmıyor.
Beni oradan, buradan çekiyorlar, zamandan, mekândan bağımsız insan bilincinin gizemlerini fark etmek, putlarından arınmak, putlarını yıkma cesaretini gösterebilmek…
Bu bilince varınca ‘an’ da gelen mucizeler sana doğru akmaya başlar.
“ Sonuca Değil sürece odaklan”
Aktaş diyor ki; “Denge nedir? Yaptığın işten lezzet almak, hayatının doğasını yaşamaktır. Duanızın sonucuna, beklediğiniz tarzda olacağına çok odaklanırsanız, ona daha çok engel oluşturursunuz! Hz. Mevlana, ‘Tohumu gömdün, bekle! Sürekli açıp bakma, tohumu çürütürsün!’ der. O yüzden niyetinizi ekin ve sonucun en hayırlısı ile verileceğini, verildiğini bilip; bu rahatlıkla ve eminlikte olun! Karar, en güzel şekilde verilmiştir…
Net ama hafif ve yumuşak bir şekilde odaklanın. Kahve taşımak gibi hani! Sadece kahveye odaklanırsanız dökersiniz; kahveye bakmaz da sadece karşıya yönelirseniz, yine dökersiniz! ‘O zaman nasıl bakalım?’ derseniz, yanıt!
Kahveye bakarken karşıya da bakın!
İkisini birden görebilirsiniz.
Bakışınız, kahveden teğet geçip karşıya yönelsin...”
Yeni ve taze bir bilinçle bildiğimiz şeyleri, belki de aradığımız gerçeği, yani kendi gerçeğimizi bulmak için hep bir arayışta değil miyiz?
İçinizdeki hazineyi bulmak umuduyla…