A Milli Takımı izlerken uzun süredir böyle zevkli maçlara hasrettik. Milli maç heyecanı sabah saatlerinden itibaren başlamıştı. Futbolu çok seven bir ülke olarak bu durum uzun zamandır yaşamadığımız unutulmuş bir heyecandı. Bu heyecanda en büyük pay Şenol Güneş'in. Şenol hoca, milli takımın başına geldiği andan itibaren bir güneş gibi doğdu. Yeni bir kadro, yeni umutlar, yeni mutluluklar Şenol hocanın söylediği her şey bizi tekrar heyecanlandırdı.

Hocanın, Lucescu dönemindeki kadroyla hiç alakası olmayan bir 11'le sahaya çıkmasına zaten alışmıştık. Fakat bu maçın 11 açıklandığında son anda sakatlanan oyuncularımız nedeniyle ideal 11'imizde eksikliklerimiz vardı. Bundan önceki 4 maçı kazanmıştık ama Fransa maçı başka bir anlam taşıyordu, kadro önemliydi. Çünkü son dünya şampiyonu Fransa ile oynamak sadece bir futbol maçından daha fazlasıydı. İzlanda maçı öncesi bu maç çok mühimdi. Bu maçla birlikte takımımız ya özgüven tazeleyecek ya da umutsuzluğa düşecekti. 

Milli maç öncesi, Şenol hocanın basın toplantısında ve maç önü konuşmalarında sürekli Fransa'yı övmesi, İzlanda maçını hedef göstermesi rakibin bizi biraz hafife almasını sağladı. A Milli takımımız mental olarak tam disipline olmuş şekilde sahaya çıkarken, son dünya şampiyonu Fransa kendinden emindi. Maça istediğimiz gibi başladık Fransa bizi kâle almıyordu ama biz de ona geçit vermiyorduk. Birinci bölgemiz mükemmel savunma yapıyordu. Merih, Kaan, Zeki, Hasan Ali ve Mert Günok dedi ki buradan geçit yok. Ben Hasan Ali ve Kaan Ayhan sayesinde Mbappé'nin etkili bir ortasını-şutunu göremedim. Aynı şekilde Dorukhan'da Pogba'ya nefes aldırmadı. Burak Yılmaz, Fransa defansını yerlerde süründürdü resmen. Bu defanslardan biri Barcelona'da oynayan Umtiti, diğeri Real Madrid'de oynayan Varane...

Yıldızlar topluluğu Fransa'ya Şenol Güneş, orta sahadaki dengeli oyunuyla neredeyse pozisyon vermedi. Taktik olarak defansı sağlam tutup az ama etkili ileri ataklarla Fransa'yı yenmeyi planlayan Şenol Hocanın planı tıkır tıkır işledi. Sakin ama akıllı oynayan bir milli takım vardı sahada. Takım olarak A Millilerimiz çok iyiydi ve üç bölgede üstüne düşeni eksiksiz bir şekilde yerine getirdi. Millilerimiz sadece 3 puan almadı Fransa Milli takımını etkili, tertemiz bir oyunla yenerek umut verdi. 

Cumhuriyet Tarihi boyunca Fransa'yı hiç yenemeyen Türkiye, Şenol Güneş'le birlikte Fransa Milli takımına şut imkanı vermedi. Bu büyük bir başarıdır. Çünkü bundan sadece birkaç ay önce tamamen farklı bir kadroyla sahaya çıkan takımı değiştirip, yeni bir takım oluşturmak ve milli maçın olduğundan bihaber taraftarları bu şekilde stada getirmek, böyle güzel bir futbolla rakibi yenmek herkesin yapacağı iş değil. Bu maçın elbette birçok yıldızı vardı; Romalı Cengiz Ünder, Juventuslu Merih Demiral, Düsseldorflu Kaan Ayhan, Beşiktaşlı Burak Yılmaz, Başakşehirli Mert Günok, Fenerbahçeli Hasan Ali...  Ama yıldızlardan bile daha çok parlayan Trabzonlu Şenol Güneş'ti. Bakmayın siz İstanbul medyasının Şenol hocayı Beşiktaş'tayken yerden yere vurduğuna, onlar Beşiktaş'tan gitmesini sağlamak içindi ve başardılar. Bütün karalayanlar şimdi methiyeler düzmeye başladı bile. Ne olursa olsun Güneş her zaman doğmaya ve aydınlatmaya devam edecektir. Bazen yenersiniz bazen yenilirsiniz ama, Şenol Güneş takımları hep seyir zevki yüksek futbol demektir. 

Futbol sahada ve adil bir yönetimle oynatıldığında neler olduğunu hep birlikte görüyoruz. Hakem, maç boyunca oyunun temposu ve kalitesi düşmesin diye mücadele etti. Ülkemizdeki ikili mücadelelerde gereksiz çıkan sarılar, kırmızılar, verilen penaltılar suni başarılar sağlarken futbolumuzu hiç ileri taşımıyor. Eğer şampiyonalara gitmek istiyorsak öncelikle Türk futbolunu geliştirmeliyiz.