Yazarın öz ve net, aynı zamanda vurucu ifadeleri ile Matrix tanımlamasına devam edelim:“Matrix “paramparça olan” aynı zamanda “paramparça eden”dir. Bu parçalılık hali ‘Tevhidî okuma’nın can düşmanıdır.”  “ ‘Tehlikeli bir şaşılık hali’dir. Çekici ambalajları ile kapıdan değil, şömine bacasından ruhuna bırakılan, öz gemine musallat edilen karanlık bir fırtınadır!” “Derin bir huzursuzluk, sıkıntılı bir tatminsizlik zinciridir.” “Şirk koduyla ikazı yapılmış, temizlenilesi, abdest alınası dev bir çöplüktür.” 

             İfadelerin istikameti göstermektedir ki, idrakimiz ‘matrix’in saldırısında, etkisinde veya kuşatmasındadır. Bilinçlerin vahdete ve tevhide uyanmasına, hakikate ulaşmasına perdedir. Matrix, nefsi kullanıp, insan davranışlarında ana amil olmak için uğraşır. Bu sebeple saldırısı İdrake, sadra, bedene ve ruha dört cepheden süreklidir. 

           İnanç esaslarının, itikadın doğru şekliyle yerleşmediği zihinlerde, dıştan gelen müdahalelerin (matrix’ten kaynaklı saldırıların) nasıl bir tahribata sebep olabileceğini düşündüğümüzde işe nereden başlanacağı hakikati doğal olarak ortaya çıkıyor. Müslüman kişi için bile akaidin kazanımları söz konusu olmadığında sahte ilahların esareti söz konusu olabilir. O yüzden her şeyden evvel kul olma iradesi ile Hürriyet kazanmamız gerekiyor. Çünkü, Matrix o büyük hürriyete kasteden kaotik haldir.  Türlü hamlelerle kulluk psikolojisini bertaraf eder, zihinlerden çıkarır. 

              'Hz. Yunus'un düştüğü o mevzi bugün de o gün kadar yeni, biliyorsun değil mi?' Matrix'ten Çıkış adına vurucu bir ifade, yazar sorduğu bu soru ile zihinlerimizi berraklaştırıyor. İşte matrix'i kuşatan ve içini dolduran beyan, 'balığın karnındaki insan'... 

                 Aklıma tam burada Bediüzzaman’ın lemalardaki Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın kıssa-i meşhuresinin hülâsası geldi: “Denize atılmış, büyük bir balık onu yutmuş. Deniz fırtınalı ve gece dağdağalı, karanlık ve her taraftan ümit kesik bir vaziyette, ‘Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.’  (Enbiyâ Sûresi, 21:87) münacatı, ona sür’aten vasıta-i necat olmuştur.” Kitapta da yerinde bir analoji ile bugün Matrix karşısında biçare düşmüş, ümidi kesik modern insan, balığın karnındaki Hz. Yunus’un hali ile tasvir edilmiş. Ve dua silahına, teslimiyet silahına sarılarak; ruhunun ulvi dirilişini, sahili selamet ile sonuçlandırmıştır. İşte o sahil, matrix’ten kurtuluş, matrix’ten çıkış olmuştur. 

          Kuranın mesajındaki ezeli ve ebedi vasıf, bize matrix'in yani hakikati karanlık kılan gerçeğin, Hz. Yunus'u yutan 'hut'a yani balığa benzerliği dikkat çekicidir. Bugünün 'Hût'ü, Matrix'tir. İnsan, çaresizlikler içinde, okyanusta balığın karnında ne yapacağını bilmez haldedir. Ancak Bediüzzaman'ın güzel ifadesi ile onu kurtaracak, sahili selamete kavuşturacak,  geceye, denize, gökyüzüne kısaca tabiata hâkim bir gücün varlığıdır. Şüphesiz insan, böyle bir durumda acziyetini açık bir şekilde görür, farkına varır, çareler arar. 

       Dün Hz. Yunus'un balığın karnındaki durumu, bugün matrix’in karanlık koridorlarındaki insanın durumu gibidir. Kuran’ın mesajları düne ışık tuttuğu gibi, bugünü de aydınlatır. İmtihanlar karşısında insan hilkat itibariyle hep aynı insandır. 

             Balığın karnından öz vatanına (sahile) çıkmak için çabalayan insan, büyük cihadın eridir. Hürriyetine kavuşmak için önce post-modern dünyanın zihninde oluşturduğu plastik tasarımları yıkmak mecburiyetindedir. Yapay tasarımların yerini, Tevhit ruhu almaya başladığında, cihattan sonuç alınıyor demektir. Böylelikle fıtrata mahsus kulluk kodları işlevselleşir. Dünyevi kaygılar azalır. Amel-i salih, Rızayı ilahi yegâne gaye olur. İşte o vakit ‘Matrix dağılır ve şirk büyüsü bozulur.’ Bu bir süreç işidir. Kolay değildir. O yüzden Efendimiz(Sav) bunun adına ‘Cihad-ı Kebir’ büyük cihat demiştir.

          Matrix’ten çıkacak kişi olarak, büyük cihadın neferi olarak, seküler dünyanın sistemleriyle, beşeri ideolojileriyle, dayattığı her türlü eksik anlayışıyla barışık olamazsın. Seküler dünya sistemi, Matrix’in en kapsamlı sahası, en kuvvetli cephesidir. Matrix’ten çıkmak için onunla savaşmak zorundasın, hem sürekli savaştığınla dost olamazsın. Ya siyahsın ya beyaz, gri yok… Seküler düzenle barışık olan kişi hakikat yolcusu olamaz, çünkü bu düzende popüler olan şeyler hakikatin anlam dünyasında ya terstir ya da hiçbir yeri yoktur. Daha somutlaştıralım ya haramdır ya da masiva’dır. Hakikat yolcusu harama düşmandır, masiva ile kaybedecek vakti de yoktur. 

           “Balığın karnı’ndan ‘Tevhîdi idrake’ açılan bir gizli geçit var.” Ve bir başka vurucu söz ile detaylarına girmeden sonuca ulaşıyoruz.  “Fıtri masumiyetine kavuşan bütüncül idrak” kısa ve öz bir çıkarım, Matrix’ten çıkmak için fıtrata dönmek. Fıtrat ise kulluk psikolojisidir. O da kişiyi doğal olarak eylemselliğe götürür. Kulluğunun yeteri kadar farkındaki kişi bir şeyler yapması gerektiğini anlar. Tevhidin kalbe yerleşmesi ile bir pusula vaziyeti görür. Tevhidi içselleştiren kişi matrix’ten çıkışın yoluna düşmüş; sanallığı ve sahteliği elinin tersi ile itmiş;  hakikat yolunda yürümeye başlamıştır. 

                İnsan ‘Matrix’ten Çıkış’ ile bir tekâmül yolculuğundadır aslında. Bu tekâmül olmazsa olmaz. Her aşama bir makama delalet eder. Ve her kademede biraz daha güçlenirsin. Sen ilerledikçe, Matrix dağılır, sende bölünmüşlük meydana getiremez; ama yok olmaz farklı mecralardan farklı silahlarla karşına çıkar. “Gerçek ‘farz’ bu olmazsa olmaz ‘helezonik devirler’den tam turla geçerek ‘duygusal ve düşünsel katılık’tan kurtulman, ‘putlar’ını kendi öz ellerinle kırman, ‘her an yeniden ve yeni şekillerde açığa çıkan’a uyumlu hale gelerek doğal esnekliğini kazanman anlayacağın!”