Nefis, kötülükleri cezbettiren mahaldir. Cihat-ı Kebir, yani büyük cihadın ön koşulu yalnızca nefsini tanımaktır. Nefsini tanımayanın onunla mücadelesi düşünülemez. Nefis, matrix'le aynı anlamda değil, matrix, nefsi de kapsayan bir kavram. Bütünlüğü bozmak, tevhidi ve vahdeti bilinçlerden uzaklaştırmak oluş gayesidir. Yazarın ifadesi ile “  ‘Matrix’, bütünü vermeyen, asla ‘bütün’e götürmeyen, seni türlü özdeşleşmelerle ‘dev yanılsama’ya tutsak eden ‘parçalılık hali’dir! ‘Şifofrenik bilinç’tir!” 

              Toplum içinde bireyin iki durumundan bahsediyor yazar. Bunu çok önemli bulduğumu ayrıca belirtmek isterim: 'İç bölünmüşlük' ve 'ayrisma'. Bizi özümüze, fıtratımıza ters düşürecek olan kesinlikle bu iç bölünmüşlük halidir. Ve Matrix için yegâne varoluş gayesidir. İç bölünmüşlük yaşayan kişi, giydiği gömleği, üzerine yakıştırma değil yapıştırma derdindedir. Sırf bu sebeple doğal kimliğinden uzaklaştıkça uzaklaşır, özüne yabancılaşır. Post-modern çağın getirdiği çeşitlilik kişiyi formdan forma sokar. Kişi farkında olmadığı bir krizi yaşıyordur. Bu kriz başta kimliksel gibi gözükür. Çünkü kişi birden fazla tanımın kalıbına girmekte zorlanır, bu işte başarılı olamaz. Ve neticesinde bir buhran hali baş gösterir. Bu devirde, Matrix’in kişiyi sürüklediği buhran hali, patolojik sorunların ve anominin kaynağı, aynı zamanda iç bölünmüşlük halidir. Dünyanın amaçsallaşması bu sürecin doğal sonuçlarındandır. 

             Peki, tüm bu kötü durumlara karşı kişi savunmasız mıdır,  matrix’ten çıkış nasıl gerçekleşecektir? Özellikle bunun üzerine tefekkürü yoğunlaştırmak gerek. Çaba ve çalışmaların dâhilinde mi yoksa haricinde bir süreç mi bu? Önümüzde duran bir hayat iksiri var, biz bunu içince her şey farklılaşacak ve fıtri konumuna yükselecek mi? Hidayete eren, rahmanın has kulları olabilecek miyiz? Özden uzaklaşma, benliğin bölünmesi gibi sancılı süreçlerle nasıl başa çıkacağız?

            Eserde, okuyucuya bu sancılı sürecin doğasını vereceğine inandığım, o kadar çok söz var. Süreçten çıkışı elbette tartışacağız, tartıştıkça da doğallığa yaklaşacağız. Tartışmaya yazarın matrix tanımları ile başlamanın daha uygun olduğunu düşündüm.  Hem bu kaotik ortamın içindeki halimizi hem matrix’ten çıkış süreci ile ilgili yazarın alıntıladığım sözleri:

      “Asıl odaklanılacak noktaya eremeden, kesitte boğulduk! O alışıldık vida yatakları, yine aynı kısır döngüye taşıdı bizi; bir türlü dışarıdan bakamadık, kendi ilginç hallerimize!”

     “Kendimizi o zannedip sıkı sıkıya yapıştığımız duygusal yoğunluğun bir adım ötesine geçip, kendi sığlığımızı ve dahası, “iç acıtan o modern çığlığımız”ı duyamadık!”

       “Hz. Yunus’a “Çık o balığın karnından!” diyen o davudi ses, bana da “Matrix’ten çıkışın şifresini bul! Kutsal emanetlerini kurtar o labirentten!” diyebilir, can kulağımı verirsem!

             Matrix’i konuşmaya devam edeceğiz; etmeliyiz. Hem de öyle üç-beş gün değil, bir ömür boyu konuşacağız. Bu zamanı ve mekânı saran kaotik halin geçici bir süreç olduğu sanılmasın. İçimizdeki dünya ile dışarıdaki hayatı bütünleyen, dünya hayatı ile ahreti bütünleyen,  tevhidi yaşamak ve yaşatmak için. Fıtrata dönmenin, rızalığa ermenin kendimiz olmanın derin huzurunu yaşamak için çalışacağız.  Başat hizmet budur, temel gaye budur. 

Tevfik ve İnayetle…