Salı geceleri TRT1’de yaklaşık 82 milyon halkı ekran başına kilitleyen “Masumlar Apartmanı” dizisi seyrediliyor.

Dizi başladığı günden beri reyting yapıyor. İnsanlar çoğu işlerini bir kenara bırakıp bu diziyi izlemek için zaman yaratıyorlar.

‘Gerçek yaşam öyküsü’ olması da daha çok ilgi çekmesini sağladı.

Asıl bu diziyi bizlerle tanıştıran kıymetli insan Psikiyatrist  Gülseren Budayıcıoğlu’nun emeği,zamanı büyük..Kendisi iyi doktorluğunun yanı sıra iyi insan,iyi bir kalem sahibi..

Evet;

Hepimizi televizyon başına toplayan Gülseren Budayıcıoğlu’nun gerçek yaşam öyküsü eserleri ile dizileri keyifle izliyoruz.

Ancak bu dizileri seyrederken çoğumuzun tıka basa doldurduğu bilinçaltı, saklıları bir bir su üstüne çıkmaya başladı.

Kendimizden birer parça yakaladığımız  belki de bir dizinin tamamını kendimizde bulduğumuz , gözyaşlarımız yanaklarımıza süzülürken,kimimizin yüzü kızarıyor,kimimiz mahcup,kimimizde ebeveynlerine kin,öfke duymaya başlıyor.

Ülkemizde kadın cinayetlerinin her gün bir yenisine tanık olmaya üzülürken kadınların, çocukların, erkeklerin, anne ve babaların duygu durumlarını seyrederken; geçmişimize,çocukluğumuza çoğu zaman da şimdiki halimize acır olduk.

Kendimizi zavallı,çaresiz..

Tükenmiş,kullanılmış..

Geçmişi geleceği elinden alınmış biçare,

Yoksun,kimsesiz hisseder olduk.

Aylardır eve kapandığımız koronavirüs döneminden  ve yüreğimizi sızlatan deprem afetlerinden sonra bu diziler sizce iyi geldi mi bizlere..?

Ruhsal sıkıntılı olduğumuz ,ekonomi sorunlarının arttığı bu dönemde, normalleşme dönemimizde bu diziler bizi normalleştirdi mi?

Covit19 virüsünün ölüm endişesi üzerine bu dizilerle bilincimizi yüzleştirme vaktimiydi?

Genç danışanlarımdan bazıları:

“ Sığınağımız psikiyatrlar ve psikologlardı. Anne ve babamıza söyleyemediğimiz sorunları onlara anlatıyorduk. Fakat dizilerde gördük neler duyulduğunu, artık kimselere bir şey anlatamayacağız..”

Birkaç anne baba ise;

“Çocuklarımız bizleri suçluyor.Diziyi seyrettikten sonra çocuklarımın benden uzaklaştığını,bana öfke duyduklarını görüyorum.”

Oysaki Dr Gülseren Budayıcıoğlu bu dizi ve kitapları şunları düşünerek yazmış olduğunu söylüyor:

 “İnsanın pek bilinmeyen iç dünyasındaki o iç sırları öğrendim. Bilmeyenler de öğrensin. Öğrensin ki kendi hayatlarına sahip çıksınlar diyerek kitap yazdım.”

İnsanın kendisine sahip çıkması ne kadar güzel bir başarı..

Ama ölüm korkusu yaşamış ve hatta hala yaşıyor olan pandemi dönemindeki insanların şuan için o iç dünyalarındaki sırları öğrenmelerine tahammülü yok.

Büyük eserin sahibi sayın Gülseren Budayıcıoğlu’nu kalpten tebrik ediyorum. İlgili yönetmen ve yapımcılardan da  dilerdim ki;

bu sıkıntılı günleri atlattıktan sonra bu eserler dizi ekranlarına  alınsın..

Her şey üst üste gelirken sağdan soldan virüs,intiharlar,cinayetler ülke ve dünya ekonomi sıkıntıları,deprem, sel afetlerinin üzerine bu gerçek yaşam hikayeleri ile yüzleşmemize bana göre daha vakit  vardı diyorum.

Sizce de öyle değil mi?