Yıl 1923 Temmuz’un 24’ü Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde büyük bir sevinç; sebebi bağımsızlığa ve Cumhuriyet’e giden uluslararası Lozan Antlaşması’na imzanın atıldığı gün…

Lozan’a giderken İsmet İnönü’ye Meclis Reisi ve Başkumandan Mustafa Kemal Paşa ve Başbakan Rauf Orbay’ın imzasıyla verilen gizli bir talimat var: 

“İki konuda savaşı göze alırız, bunları kabul ettiremezsen dön gel.” Birincisi doğuda bir Ermeni yurdu kurulamaz. İkincisi kapitülasyonlar yumuşatılsa bile devam ettirilemez. En büyük kavga kapitülasyonlar konusunda oluyor. Başka ülkenin vatandaşları Türkiye’ye geldiklerinde Türk kanunlarına ve mahkemelerine tabi olmuyorlar. Bu noktada Türkiye’nin temsilcileri ilk kez laiklik kelimesini kullanıyor: 

“Türkiye’ye gelen yabancılar laik bir hukuka tabi olacaklar.” “Laiklik Lozan’da zorla kabul ettirildi” diyenler, kapitülasyonların başka türlü nasıl kaldırılacağını söylesinler. Sınırlarla ilgili en büyük mücadele Musul’da yapılıyor. 

Meclis’te “Musul’u alamazsak Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt siyasi varlığı, Türkiye’nin sınırlarını Erzurum’a kadar tehlikeye düşürür” diye konuşmalar var. İsmet Paşa’nın Lozan’daki tezi şu: “Türkiye halkı Türkler ve Kürtlerden mürekkeptir. Birlikte yaşadıkları her yer bizim vatanımızdır, Musul da bizimdir.” 

Lozan'da TBMM Hükümeti, sadece Anadolu'ya saldıran ve orada yendiği Yunanlılarla değil, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ni mağlup eden devletlerle de karşılaşıp hesaplaşır ve tarihe karışmış olan bu imparatorluğun tüm tasfiye davaları ile yüzleşmek zorunda kalır. 20 Kasım 1922'de başlayan Lozan görüşmelerinde uzun süre anlaşma sağlanamaz. Tarafların tavize yanaşmaması ve önemli görüş ayrılıkları çıkması üzerine 4 Şubat 1923'te görüşmelerin kesilmesi savaş ihtimalini yeniden gündeme getirmiştir.

Musul, Lozan’da çözülmedi, dendi ki: “Bir sene içinde Türkiye-İngiltere görüşsün, çözülmezse Milletler Cemiyeti’ne -ki o da İngiltere- gitsin.” Sonradan İngiliz arşivlerinde görülüyor ki İngilizler Türkiye’ye petrolde büyük tavizler vermeye hazırmış. Sınırı daha güneyden geçirebilir, daha güvenlikli bir sınır çizebilirmişiz. Fakat bir taraftan Şeyh Said İsyanı’nın yarattığı zarar, öbür taraftan Türkiye’nin artık iç meselelerine, devrim konularına konsantre olmuş olması... Yeterli pazarlık yapamadığı için General Laidener’in çizdiği bugünkü sınırı tartışmasız imzalamışız. Bir zafiyet daha var: Ankara ile Lozan arasındaki bütün telgraflaşmaları İngiliz istihbaratı çözüyor ve öğreniyor. Türkiye’nin Musul konusunda savaşı göze alamayacağı, Ankara’dan İsmet Paşa’ya çekilen telgraflarda belli(T.Akyol-Hürriyet 3 Temmuz 2013)..

İtilaf Devletleri bu düşünceden büyük bir yanılgıya düşmüşlerdir. Çünkü Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal Paşa Türk Ordusu'na savaş hazırlıklarının başlamasını emreder. Sovyetler Birliği, savaş çıktığı takdirde, bu defa Türkiye'nin yanında olacağını duyurmuştur. Haim Nahum Efendi öncülüğündeki azınlık temsilcileri de Türkiye'yi destekleyerek arabulucu olurlar. Yeni bir savaşı ve kendi kamuoyunun tepkisini göze alamayan İtilaf Devletleri barış görüşmelerini tekrar başlatmak için Türkiye'yi tekrar Lozan'a çağırır. Görüşmeler 23 Nisan 1923'te tekrar başlar, Lozan’ı Türkiye ile Bonar Law muhafazakâr hükümeti imzaladı. Birkaç ay sonra hükümet düştü, İşçi Partisi geldi. Onay bu iç tartışmalar sebebiyle de gecikmiş olabilir. Fransızların geciktirme nedeniyse siyasetten ziyade kapitülasyonların kaldırılması ve Osmanlı borçlarının ödenmesinde Türkiye lehine yapılan değişikliklere tepki! 

24 Temmuz 1923'e kadar devam eder ve bu süreç Lozan Barış Antlaşması'nın imzalanması ile sonuçlanır. Taraf ülkeler meclislerinde de Lozan hükümlerini tartışır ve kabul eder. Türkiye tarafından da 23 Ağustos 1923'te imzalanır. İngiltere'nin anlaşmayı onaylaması ise 16 Temmuz 1924 tarihinde gerçekleşir. Belgeler resmi olarak Paris'e iletildikten sonra, 6 Ağustos 1924 tarihinde yürürlüğe girer.

Sonuçta;  Mustafa Kemal Atatürk Nutuk kitabına Lozan Antlaşması için şöyle der: “Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış Antlaşması'ndaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr(Sévres) Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!”