ÖZEL HABER: M.KEMAL SALLI

Asker göndermemiş olsak da, Kosova’ya ilgisiz kalamazdık. Hem tarihi ve kültürel bağlarımız hem de küresel knjonktür nedeniyle Kosova’ya odaklanmak zorundayız. Çünkü, Kosova’da parlayacak ya da parlatılacak en küçük bir kıvılcım bile Türkiye’yi etkileyecektir.

Küresel güçler arasında Kuşak ve Yol Projesi merkezli amansız bir mücadelenin yaşandığı, yeni dengelerin, yeni cephelerin oluştuğu bir süreçte, 1’inci ve 2’inci dünya savaşlarının tetiklendiği, dün kadar yakın bir zamanda Müslümanlara yönelik acımasız katliamların yaşandığı bir coğrafyada oluşan/oluşturulan gerginliğin hiç beklenmedik bir anda küresel barışı tehdit eden bir sonuç üretmesinden kaygı duyuluyor.

Haziran ayı başlarında, Kosova’nın kuzey bölgelerinde, Sırpların Arnavut belediye başkanlarının göreve başlamalarına engel olmalarıyla başlayan gerilimin giderek artması üzerine, NATO Türkiye’den askeri yardım isteğinde bulundu. Bu çağrı üzerine, Lüleburgaz’daki 65’inci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı’na bağlı komando taburumuz, NATO Kosova Gücü’ne (KFOR) katılmak üzere,Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na ait A-400M uçaklarıyla Kosova’daki Sultan Murat Kışlası’na taşındı.

Küresel güçler arasında Kuşak ve Yol Projesi merkezli amansız bir mücadelenin yaşandığı, yeni dengelerin, yeni cephelerin oluştuğu bir süreçte, 1’inci ve 2’inci dünya savaşlarının tetiklendiği, dün kadar yakın bir zamanda Müslümanlara yönelik acımasız katliamların yaşandığı bir coğrafyada oluşan/oluşturulan gerginliğin hiç beklenmedik bir anda küresel barışı tehdit eden bir sonuç üretmesinden kaygı duyuluyor.

I. Kosova Savaşı (28 Haziran 1389) 3’üncü Osmanlı padişahı 1’inci Murat ile Sırp ordusuna komuta eden Lazar Hrebelyanoviç arasında yaşanmıştı. Bu savaş, Sırp Sındığı Savaşı’ndan ( 26 Eylül 1364) sonra, Osmanlıların Haçlı ordusuna karşı kazandığı en önemli zafer sayılmaktadır. Ancak, Osmanlı Sultanı 1’inci Murat savaş sonrası alanı dolaşırken Sırp asıllı bir yaralı olan Miloş Obilic tarafından şehit edilmişti.

Sırpların Müslümanlara/Türklere olan düşmanlığıo günden bugüne devam etmektedir. Yugoslavya’nın dağılması sonrasında Bosna’da, Kosova’da Müslümanlara yönelik acımasız katliamların temelinde Sıpr Sındığı ve 1’inci Kosova Savaşı’nda uğradıkları yenilginin kini yatmaktadır.

TÜRK ORDUSU ÇOK ÖNEMLİ BİR GÖREV ÜSTLENMİŞTİR

2008 yılında Sırbistan’dan bağımsızlığını ilan eden Kosova’nın sınırları sürekli kaos üretecek şekilde oluşturulmuştu. Bugün, 100’den fazla ülkenin Kosova’nın bağımsızlığını tanımış olmalarına rağmen Sırbistan, Rusya ve Çin  için Kosova bağımsız bir ülke değil. Rusya ve Çin’in BM’de veto hakkı bulunan 5 ülkeden biri olduğu düşünüldüğünde, Sırp-Arnavut çatışmasının ne çapta bir tehlike üretebileceği öngörebilmek o kadar zor değildir.

NATO’nu çağrısı üzerine, barışı korumak üzere Kosovaya giden Türk askeri çok önemli, çok zorlu bir görev üstlenmiştir.

Milli Savunma Bakanlığı’ndan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Türkiye; BM, NATO, AB ve AGİT görevleri ile ikili ilişkiler kapsamında bölgesel ve küresel barış ve istikrara katkı sağlamayı sürdürmektedir. Bu bağlamda ülkemiz, ortak tarihî ve kültürel değerlerimizin bulunduğu Balkanlardaki gelişmeleri de yakından takip etmekte; son günlerde dost ve kardeş Kosova’nın kuzeyinde gerçekleşen, bölgesel güvenlik ve istikrara zarar veren olayların diyalog yoluyla çözümü için yapıcı bir tutum sergilemekte ve taraflara itidal çağrısında bulunmaktadır.

Kosova’da meydana gelen olaylar sonrası NATO Müşterek Kuvvet Komutanlığı/Napoli (İtalya) tarafından yapılan talebe istinaden, daha önceden NATO Kosova Gücüne (KFOR) tahsisli olan 65’inci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığımıza (Lüleburgaz) bağlı bir komando taburu ihtiyat birliği olarak görevlendirilmiştir. Görevlendirilen birliğimizin 4-5 Haziran 2023 tarihlerinde Kosova’da bulunan Sultan Murat Kışlasına intikali tamamlanmıştır” deniliyor.

Türkiye, hem Sırplarla hem de Arnavutlarla konuşabilen bir ülkedir. Türk askerinin Kosovada bulunması, iki tarafın aralarındaki soruna diyalog yoluyla çözüm bulmalarına yardımcı olabilir. Fakat, Kosova’da yaşanan gerginlik yalnızca Sırp-Arnavut anlaşmazlığı değildir; gerginliği arka planında başka dinamikler vardır.

KÜRESEL EKONOMİNİN ÇARKLARI VE DÜNYA SAVAŞLARI

ABD derin devleti, AB, Çin, Rusya, küresel sermayeye yön veren ünlü ailelerin yeni dünya düzeninin, küresel ekonominin lideri olabilmek için mücadele ettikleri bir süreçte dünyamız, adı henüz konmamış bir dünya savaşı yaşamaktadır. Bu savaşın daha görünür olması, hayatımızı daha olumsuz etkilemeye başlaması uzak bir olasılık değildir. Çünkü, özellikle küresel ekonominin çarkları, 1’nci ve 2’inci dünya savaşları öncesinde olduğu gibi, durma noktasına gelmiştir.

Asker göndermemiş olsak da, Kosova’ya ilgisiz kalamazdık. Hem tarihi ve kültürel bağlarımız hem de küresel knjonktür nedeniyle Kosova’ya odaklanmak zorundayız. Çünkü, Kosova’da parlayacak ya da parlatılacak en küçük bir kıvılcım bile Türkiye’yi etkileyecektir.

Kosova, Türkiye’nin Balkan coğrafyasındai en önemli uzantılarından biridir. Bugün Kosova’da yaşayan Türk ve Arnavutlardan çok fazlası Türkiye’de yaşamaktadır. Bu insanların Kosova’da akraba ve yakınları yaşamaktadır. Kosova, Türk kültür coğrafyasının Avrupa’daki en önemli uzantılarından biridir.

YUGOSLAVYA DAĞILDIĞINDA HIRİSTİYAN TOPLUMLAR KENDİ DEVLETLERİNİ KURDULAR, AMA...

Kosova 1389’da fethedilten sonra Osmanlı’nın Üsküp Sancağı’na bağlanmış, 1878 Ayestefanos Anlaşması’yla vilayet olmuştu. Tito’nun 1945 yılında kurduğu Yugoslavya’nın bileşenlerinden biri Sırbistan’dı. 1946 yılında federal cumhuriyetler oluşturulurken, Kosova bilinçli olarak 3’e bölünüyor, güney bölgeleri Makedonya’ya, kuzey bölgeleri de Sırbista’a verilmişti.

1990’da, Yugoslavya dağıldığında, Hıristiyan toplumların çoğu kendi bağımsız devletlerini kurdular, fakat Müslüman Türklerin/Boşnakların ve Arnavutların devlet kurmaları engellendi. Katliamlar, kıyımlar yaşandı. Ancak NATO’nun devreye girmesi ve Belgrad’ı bombalamasıyla Müslüman/Türk kıyımı durdurulabildi 

14 Aralık 1995’de imzalanan Dayton Anlaşması, bölgede sürekli kaos üretecek maddeler içeriyordu. Bugün Kosova ile Sırbistan, Sırbistan’ın Kosova’daki statüsü nedeniyle karşı karşıya.

Bugün Türkiye’nin, güvenlik sınırlarını koruyabilmesi için, Balkanlarda da bayrak göstermesi gerekmektedir. I. Dünya Savaşı öncesinde Balkanlarda kurgulanan Osmanlı’yı parçalama operasyonlarının açtığı yaraların daha da derinleşmesini önlemek adına, Balkan ülkeleriyle, özellikle Yugoslavya’nın parçalanması sonrasında ortaya çıkan devletlerle olan ilişkilerimizi sürdürmek durumundayız. Çünkü, tarihi ve kültürel bağlarımız nedeniyle, Balkanlarda yaşananacak her türlü istikrarsızlığın en kısa sürede ülkemize yansıyacağını biliyoruz.

KUŞAK ve YOL PROJESİ’NİN EN ÖNEMLİ GEÇİDİ

Daha da önemlisi, küresel aktörler arasında yaşanmakta olan mücadelenin ana nedeni olan Kuşak ve Yol Projesi’nin en önemli geçitlerinden biri olması nedeniyle,  Kafkasya, dolayısıyla Azerbaycan-Türkiye coğrafyası, bugünkü konjonktürde, heriki cephenin de kontrol altına almak istediği çok önemli coğrafyadır. Ve bu coğrafyanın hem Ukrayna ile hem de Kosova ile tarihi ve kültürel bağları vardır.

Dün Azerbaycan ile Ermenistan, bugünlerde de Rusya ile Ukrayna arasında “Kuşak ve Yol” merkezli yaşanmakta olan çatışmaların Türkiye’yi ne ölçüde içine çektiği dikkate alındığında, Balkanlarda yaşanacak bir istikrarsızlığın Türkiye’yi etkilememesi düşünülebilir mi?

Günümüzde yeni bir dünya düzeni kurma ve küresel liderlik mücadelesine tutulmuş  olan küresel aktörler, Ukrayna’dan sonra Balkanları da istikrarsızlaştırmak macıyla, Balkan Savaşları ve I. Dünya Savaşı öncesinde kuguladıkları oyunları yinelemek için ellerinden geleni yapacaklardır. Sözünü ettiğimiz dönemlerde büyük kayıplar ve acılar yaşayan bizlerin Balkanlar konusunda çok dikkatli ve duyarlı olmaları gerekmektedir.

SIRBİSTAN CUMHURBAŞKANI NEDEN GELMEDİ?

Türkiye’nin, son günlerde Kosova’da yaşanan istikrarsızlığın bütün aktörleriyle üst düzey ilişkileri vardır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanı seçilmesi dolayısıyla Beştepe’e düzenlediği geniş katılımlı davete Kosova Cumhurbaşkanı Usoja Osmani’nin katılmasına rağmen Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuviç’in katılmaması dikkat çekici bir ayrıntıdır.

Rusya, Ukrayna’daki yürüyüşünü durdurma niyetinde değildir. Ukrayna coğrafyasında yaşanmakta olan savaş da Rusya-Ukrayna savaşı olmaktan çıkmıştır. Bugün Ukrayna’da Rusya ile Ukrayna değil, yeni bir dünya düzeni kurabilme uğruna, küresel ekonominin lideri olma adına, görünmeyen cepheler arasında amansız bir mücadele yaşanmaktadır. Bu mücadelenin, diğer dünya savaşlarında da olduğu gibi, sudan bir nedenle, küçük bir kıvılcımla 3’üncü Dünya Savaşı’na dönüşmesi hiç de uzak bir olasılık değildir.

İnsanlığının yararına olmayacak bu olasılığı, önleyebilmek için olmasa da, öteleyebilmek adına 65’inci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığına bağlı komando taburuyla Kosova’dayız.

 Rusya’nın, Ukrayna’nın Dinyeper Nehri üzerindeki Kahovka Barajı’nı havaya uçurması, Herson başta olmak üzere 80’den fazla yarleşim biriminin sular altında kalmasına, çok ciddi bir çevre felaketinin yaşanmasına neden oldu. Bu arada Zaporojye nükleer santralı tehdit altında kalırken, ülkenin tarımsal üretim gücü de büyük yara almış oldu.

CIA BAŞKANI BURNS’ÜN ESRARENGİZ ZİYARETLERİ

Ukrayna’da bu gelişmeler yaşanırken, CIA Bşkanı William Burns, 30 Mayıs günü büyük bir gizlilik içinde Atina’ya geldi. Yunan Ta Nea gazetesi Burns’ün bu ziyaretini, “Burns’n Atina ziyareti, Ukrayna’dak savaş ve Kosova’daki krizin gölgesinde gerçekleşti” şeklinde duyurdu. Aynı günlerde Dedeağaç’taki yerel haber sitelerinden EVROS-NEWS çok ilginç bir haber yayınladı. Bu haberde, “CIA Başkanı Burns, 1 Haziran’da Dedeağaç limanını ve Türk-Yunan sınırını oluşturan Meriç nehrinin Yunan tarafında inşa edilen çelik barikatı ziyaret etti. Bu ziyaretten ne Yunan İstihbarat Teşkilatı (EYP) ne de Yunan polisi haberdar edildi” deniyordu.

Evros-News’in bu haberi yayınlamasının ertesi günü, ABD’nin Atina Büyükelçisi Tsunis, Ukraya, Bulgaristan, Romanya ve Moldova büyükelçileriyle birlikte Dedeağaç limanını ziyaret etti. Tsunis, burada yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın Balkanlar ve Doğu Akdeniz’de enerji denkleminde kilit rol oynadığını, özellikle de Dedeağaç’taki Yüzer Depolama Birimi’nin (FSRU) önemini vurgulamıştı.

Dedeağaç’ın yalnızca Yunanistan değil, diğer bölge ülkeleri için de güvenlik ve istikrar sağlayacak bir enerji merkezine dönüştüğünü belirten Büyükelçi Tsunis, “Herkes Dedeağaç’ın bir enerji ve ticaret merkezi, aynı zamanda NATO için de bir lojstik merkez olarak önemini kabul ediyor” demişti.

ABD, hayata geçirilmesi durumunda Çin’i küresel ekonominin lideri yapabilecek olan Kuşak ve Yol Projesi’ni Avrupa’ya bağlayacak olan Kafkasya geçidini Ermenistan üzerinden kontrolü altına almayı denedi, fakat Türkiye ile Azerbaycan’ın Karabağ’da sergiledikleri dayanışma nedeniyle başarılı olamadı. Bu arada ateşkes anlaşmasının imzalanmasını sağlayan Rusya, “Zengezur Geçidi’nde ben de varım” deme hakkını elde etti.

Kara yollarında durum Kara yollarında durum

Bunun üzerine ABD, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine göz yumarak, “Kuşak ve Yol”un önüne Doğu Avrupa’da bir “Çin Seddi” oluşturdu. Ayrıca Avrupa ülkelerini NATO şemsiyesi altına çekerek, Rus doğalgazına bağımlı olan Avrupa Birliği’nin temellerini sarsmayı başardı. 15 Temmuz operasyonuyla kontrolü altına alamadığı Türkiye’yi de hm güney sınırları hem de batı sınırları boyunca çevrelemeye başladı.

Türkiye’nin NATO davetine uyarak Kosova’ya asker göndermesini, CIA Başkanı Burns’ün bir enerji ve ticaret merkezine dönüştürdüğü Dedeağaç’ı Kosova’da çatışmalar yaşandığı günlerde gizlice ziyaret etmesini “Kuşak ve Yol”dan bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değildir. Ukrayna’yı harabeye dönüştüren çatışmaların Balkanlara sıçraması hiç sürpriz bir gelişme olmayacaktır.

Türkiye’yi de dünyamızı da güllük gülstanlık günler beklemiyor.