Arşiv Belgeleri Işığında

SULTAN İKİNCİ ABDÜLHÂMİD ve BEDİÜZZAMAN

İtirazlar ve Cevaplar

Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, İslam Hukuku ve Hukuk Tarihi Profesörü, Osmanlı tarihi ve Bedîüzzaman Said Nursî uzmanıdır. 

16,5 X 24 santim ölçülerinde, parlak kuşe kâğıda kısmen renkli olarak basılmış 190 sayfalık eserinin takdim yazısına; ‘Cumhuriyet döneminde, mâneviyat erenleriyle alakalı iki cepheden hücumlar yapılmıştır: Birinci cephe, Kemalist idârenin kasdî hücumlarıdır ki, Hem Sultan Abdülhâmid ve hem de Bedîüzzaman, bu hücumların birinci derecede kurbanlarıdır. Her ikisini sevmek te neredeyse, devlet düşmanlığı ve vatan hâinliği sayılacak kadar bu şahsiyetler kötülenmek istenmiştir. İkinci cephe ise, meşrep ve meslek farklılıkları sebebiyle sebebiyle, maalesef bâzı dindar çevrelerin, Bedîüzzaman hakkında ileri sürdükleri bâzı iftira ve iddialardır.’ Cümleleriyle başlayan Akyıldız, iddia sâhiplerinin isimlerini de verdikten sonra eserinde, ‘evvela Sultan Abdülhâmid ve Bedîüzzaman münâsebetlerini belgelerle açıklayacak; sonra da itirazlara teker teker cevap vereceğiz.’ Diyor. 

Hoca yazar, bunlarla da yetinmiyor, uzmanlığından kaynaklanan dirâyetle; Sultan Abdülhâmid’in nasıl bir hukuk devleti anlayışında ilerlediğini ayrı bir başlık altında inceliyor ve şu hükme varıyor: ‘İddia ve iftira sâhipleri; Bedîüzzaman ve Mehmet Âkif Ersoy gibi İslâm âlimlerinin meşrû dâiredeki hürriyet ve meşrûtiyeti istemeleri ile Sultan Abdülhâmid düşmanlığını birbirine karıştırmışlardır. Elbette ki o dönemin çok mühim sîmaları, özellikle Hafiye Teşkilâtı’nın son zamanlardaki baskı idâresini tenkid etmişler ve Sultan’ın kurduğu hükümetlerin, bâzen istibdat denilebilecek faaliyetlerini tenkid eylemişlerdir. Ancak Sultan’ın da devletin devamını sağlamak için yürüttüğü şahsî idâre sistemini, her yönüyle Meclis-i şûarâ esaslarına uygundur demek mümkün değildir.’ 

Prof. Akgündüz eserinde Bedîüzzaman-Abdülhâmid münâsebetlerini kısaca özetledikten sonra belgelerle iddiaları cevaplandırıyor, tabuları yıkıyor. 

Hâdiseleri, cereyan ettiği günün şartları içerisinde değil de, 50 sene, 100 sene sonraki dönemin şartları içerisinde değerlendirenler dâima yanılmışlardır. Görünüşe göre hüküm vermek yerine anlamaya çalışmak, maalesef ‘münevver’ sıfatını hak etmiş insanlarımızın da hassasiyet gösteremediği sıkça rastlanan vakıalardandır. Bu gibi aksaklıklara günümüzde de rastlanmakta olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin özellikle son dönemlerinde çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. 

Müellif Akyıldız, Abdülhâmid Han’ın yönetiminin 2’ye ayrılması ve meseleleri ona göre değerlendirmenin şart olduğunu belirtiyor: 

1-Birinci saltanat devri (31.8.1876 – 13.2.1878) Midhat Paşa ve ekibinin idâreyi elinde tuttuğu çöküş yılları. 

2-İkinci saltanat devresi: (13.2.1878 – 27.4.1909) Şahsî idâre yılları. (s: 16-20)

Okuyucu bu sayfalardaki satırlardan; ‘Sultan İkinci Abdülhâmid Han’ın, şikâyet ve tenkit edilenin dışında bir yönetim tatbik etse idi Osmanlı Devleti’nin çöküşü, muhtemelen 1922 yılında değil, 14 veya 12 yıl öncesinde, 1908 veya 1910 yıllarında gerçekleşirdi.’ Kanaatine varması mümkündür. 

Bedîüzzaman Hazretleri, 23 Mart 1909 târihinde Volkan Gazetesi’nde yayınlanan ‘Dağ Meyvesi Acı da Olsa Devâdır.’ Başlıklı makalesinde şöyle yazıyor: ‘Ömrünün zekâtını Ömer bin Abdülaziz gibi sarf et. Tâ ki bi’atın mânâsı gerçekleşsin. Zebâniler gibi hafiyeler yerine rahmet melekleri olan âlimlerle doldur, Yıldız’ı Dârü’l-Fünun yap. Yaşasın yaraları tedâvi etmek fikrinde olan Halife-i Peygamberî’ 

Kitabın kapağında yer alan bu sözleri, müellifi Prof. Dr. Ahmet Akyıldız şöyle açıklıyor: ‘Nefret edilen Yıldız Sarayı’nı kalplerin sevgilisi hâline getirmek için zebâni gibi olan istihbaratçılar yerine, rahmet melekleri gibi âlimlerle doldur. Yıldız Sarayı’nı üniversite hâline getirmek, İslamî ilimleri ihya etmek, Şeyhü’l-İslamlığı ve Hilâfeti hakîki mevkiine ulaştırmak; milletin kalp hastalığı olan dindeki zâfiyet ve baş hastalığı olan cehâleti, servet ve iktidarınla tedâvi etmekle, yıldızı Süreyya kadar yükselt. Tâ, Hânedân-ı Osmânî Hilâfet burcunda adâlet yıldızlarını parlatsın.’ (s: 52-53) 

1952 yılında bâzı kimseler Bedîüzzaman’ın sanki İtihadcıları destekleyerek Sultan Abdülhamid’e muhalif olduğu iddialarını yaymaya başlayınca, Üstad şu açıklamayı yayınlamıştır: ‘Bir adamın kusuru ile başkası mes’ul olamaz. Dolayısıyla Sultan Abdülhâmid’in hükümetlerinin hatâları O’na yüklenemez’. (s: 49)

Kitapta, Bedîüzzaman’ın hayatı ile ilgili hâdiseler hakkında da bilgiler var. Bunlardan biri şöyledir: Açmayı kararlaştırdığı mektep için yardım toplamak maksadıyla mahallî kıyâfetiyle İstanbul’a geldiğinde; kıyâfetini yadırgayan Sultan’ın istihbaratçıları tarafından tımarhâneye gönderildi. Doktorlar heyeti; ‘Eğer Bedîüzzaman deli ise, dünyada akıllı insan yoktur.’ Şeklinde rapor verdi. Bunun üzerine hapishâneye nakledildi ve Zaptiye Nâzırı Şefik Paşa tarafından bizzat sorguya çekildi.  (s: 81-85)

Kitabın sonraki bölümleri ‘Bedîüzzaman Said Nursî müdafaanâmesi’ şeklinde yorumlanabilirse de, ‘târihî hakîkatler belgeleriyle ortaya konuluyor, iftiralar çürütülüyor’ şeklindeki değerlendirme, hakkaniyete daha uygun olur. 

Sultan Abdülhâmid Han’a ‘Kızıl Sultan’ yakıştırmasındaki iftiranın mesnetsiz olduğunun, yaşanmış hâdiselerle ispat edilmesi, dikkati çeken başka bir husustur. (s: 120-121)

Abdülhâmid Han’ın, Yahudilerin Filistin’e yerleşmesini yasaklayan irâdesine ait belge ve açıklaması, Sultan’ın ne kadar ileri görüşlü olduğu, İsrail Devleti’nin 1960’lı yıllardan günümüze kadar devam eden seceresiyle daha iyi anlaşılmaktadır. (s: 168-172)

Eser; Bibliyografya (s: 173-178) ve Kavramlar Fihristi (s: 179-189) ile sona eriyor. 

OSMANLI ARAŞTIRMALARI VAKFI (OSAV): Zeynep Sultan Camii Sokağı Nu: 29 Gülhâne, Fatih, İstanbul. Telefon:0.212 513 40 33  Belgegeçer: 0.212 511 34 78  www.osmanli.org.tr  e-posta: [email protected]  

Prof. Dr. AHMET AKGÜNDÜZ 

1955 yılında Diyarbakır’ın Çüngüş Kazası’na bağlı Malkaya Köyü’nde doğdu. İlkokulu köyde tamamladıktan sonra, Gaziantep İmam-Hatip Lisesi’ni ve Gaziantep Lisesi fen bölümünü bitirdi. 1980 yılında Erzurum Üniversitesi İslamî İlimler Fakültesi’nden, 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne 

Hukuk Tarihi Araştırma Görevlisi olarak giren Akgündüz, 1983 senesinde Mastırını ve 1986 senesinde de ‘İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi’ adlı teziyle doktorasını tamamladı.

1987 senesinin Kasım ayında Hukuk doçenti olan Akgündüz, aynı yıl Konya Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne ‘Hukuk Tarihi ve İslam Hukuku Doçenti’ olarak tâyin edildi. 1986-1991 yılları arasında Başbakanlık Osmanlı Arşivinde Uzman Müşavir ve Devlet Arşivleri Danışma Kurulu üyeliği sıfatlarıyla araştırmalarda bulunan Akgündüz, 1993 Eylül’ünde Dumlupınar Üniversitesi’ne Hukuk Profesörü, Ekim 1993’ de aynı üniversiteye bağlı Bilecik İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi’ne Dekan olarak tâyin edildi. 

1997-1998 ders yılında Princeton Üniversitesi’nde misafir Profesör olarak araştırmalarda bulundu. Hâlen Hollanda’da, Roterdam Üniversitesi Rektörü olarak görev yapmaktadır. 

Arapça, İngilizce ve Farsça bilen Akgündüz, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyet Başkanıdır.

Yayınlanmış Eserleri: *Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri / 12 cilt. *Mukayeseli İslam ve Osmanlı Hukuku Külliyatı,  *İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında Vakıf Müessesesi, *Şer’iyye Sicilleri / 2 cilt (Heyet ile birlikte), *Belgeler Gerçekleri Konuşuyor / 5 cilt,  *Eski Anayasa Hukukumuz ve İslam Anayasası, *İslam’da İnsan Hakları Beyannamesi, *Arşiv Belgeleri Işığında Sayıştay Tarihi,  *Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba, *Arşiv Belgeleri Işığında Eshab-ı Kehf ve Tarsus Tarihi, *Arşiv Belgeleri Işığında Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, *Osmanlı’da Harem, *Tabular Yıkılıyor / 2 cilt

KUŞBAKIŞI: 

MÜBÂREK SAATLER:

Dünyaya gelen bütün insanların parmak izlerinden yeryüzüne düşen her kar tanesine kadar hiçbir şey birbirinin aynısı değil. Allah hiçbir şeyi birbirinin tıpkısı olarak yaratmıyor. Vakitler için de aynı kevnî âyet geçerli. Bazı vakitler diğer vakitlere göre özel ve üstün kılınmış. Gün içinde seher vakti; hafta içinde Cuma günü; ay içinde her ayın başı, ortası ve sonları özel olduğu gibi sene içinde de kandil günleri, Ramazan ayı gibi hususî vakitler var. Bu vakitlerin öneminin olduğu ve değerlendirmemiz gerektiğini, bir Müslüman olarak Hz.Muhammed (sav)’in hayatını örnek alarak görmek mümkün.

Kuran-ı Kerim üzerinden yapılan radikal yaklaşımlar ve sanki şimdiye kadar, asırlarca bidatlar içinde yaşamışız gibi vahiy eksenli namıyla yapılan nevzuhur yorumlar göz önüne alındığında, birçok şey gibi mübarek vakitlerden bazılarının da inkâr edildiği gözümüze çarpıyor. İşte manevî dertlerimize âdeta bir ilaç mesabesinde olan bu kitap hiçbir zaman gözden kaçırmamamız gereken mübârek vakitleri konu edinmekle birlikte pek çok önemli konuya işaret ediyor. 

13,5 X 21 santim ölçülerinde, 256 sayfalık kitap, muhtemelen Ömer Tuğrul İnançer’in sohbetlerinin yazıya dökülmesi suretiyle meydana getirilmiş.  Hiç bilmediğimiz, bildiğimizi zannettiğimiz ve yanlış bildiğimiz birçok meseleye dair çarpıcı ve samîmi muhtevasıyla okunması gereken bir kitap. Günlerini dînî bir havada yaşamak isteyenlere iyi gelecek. 

SUFİ KİTAP:  

Alayköşkü Caddesi Nu: 5 Cağaloğlu-İstanbul Posta Kutusu: 50 Sirkeci-İstanbul

Telefon: 0.212-511 24 24 Belgegeçer: 0.212-512 40 00 www.sufikitap.com.tr   e-posta: [email protected] 

(217 Kelime)

SELAHADDİN / Mukaddes Savaşın Politikaları:

Malcolm Cameron Lyons ve D. E. Jackson’un yazdığı, Zehra Savan’ın Türkçeye çevirdiği 486 sayfalık kitap, Doğunun Büyük Kahramanı Selahaddin Eyyübî’nin hayatını yeniden mercek altına almaktadır.  Yazarlar, Selahaddin Eyyübî’nin yaşadığı dönemin kaynaklarına, özelliklerine ve bu dönemde yazılan, diplomatik veya şahsî mektuplardan günümüze intikal edenleri incelemişlerdir. Bunlar, Selâhaddin Eyyübî’nin Mısır’da iktidara gelişi veya Üçüncü Haçlı Seferi’nin tarihi hakkında mevcut bilgilerimize fazla bir şey eklemese de, Eyyübî’nin yaşadığı asıl dönem için büyük değer taşımaktadır. 

PINAR YAYINLARI: 

Alemdar Mahallesi, Çatalçeşme Sokağı Nu: 27, Defne Han Oda: 15 Cağaloğlu, Fatih, İstanbul. Telefon: 0.212-520 98 90 Belgegeçer: 0.212-527 06 77  e-posta: [email protected]    www.pinaryayinlari.com   

HİÇ FERAHLIĞI:

Prof. Dr. Hasan Akay’ın kitabındaki yazılar, kendini özel bir biçimde arz eden sevgi ve sanata, şiir ve şehre, doğuya ve batıya, medeniyet ve tabiata, düşünce ve hayata içten seslenen denemelerdir. 

Yazarın çok yönlü duyarlılığını gösteren denemeleri; poetik düşüncelerine zemin teşkil etmekle birlikte, oryantalizmden postmodernizme, şehirden şiire ve eleştiriye kadar zengin bir dünyaya yapraklarını açıyor.

Hiç Ferahlığı isimli eser; görmeye, görünenin ardındakini görmeye yoğunlaşmış nazarlar olarak da değerlendirilebilir. Aslında Hasan Akay, bitti denilen cümleleri yeniden kurmanın gerekliliğini bir kere daha hatırlatıyor. Her zaman olduğu gibi noktadan ziyâde üç noktanın hikmete ve hakikate daha çok dâvet eden bir iz olduğunu vurguluyor.

HAT YAYINLARI: Selamiali Efendi Caddesi Nu: 3 Huzur Çarşısı Nu:15 Üsküdar,  İstanbul

Telefon: 0.216-334 48 30 e-posta: [email protected]  /  [email protected]  www.hatyayinevi.com   

KISA KISA… KISA KISA… 

1-OSMANLICILIK VE İSLAMCILIK KARŞISINDA TÜRKÇÜLÜK: Mehmet Kaan Çalen  / Ötüken Neşriyat.

1-BÜYÜK OLAYLARIN KISA TARİHİ: Prof. Dr. Tufan Gündüz / Yeditepe Yayınevi.

3-ÇOCUKLARLA BAŞBAŞA: Prof. Dr. Mahmud Esad Coşan / Server Yayınları.

4-İNSAN KALBİYLE İBADET EDER: Seyyid Abdülkadir Geylani / Merve Yayınları.

5-İSLAM HUKUKUNA GİRİŞ: Prof. Dr. Hamdi Döndüren / KTO Karatay Üniversitesi Yayınları.

DERKENAR

PATRİK GREGORYOS’UN RUS ÇARI ALEKSANDR’A YAZDIĞI MEKTUP:

Osmânlı devletinde Rus sefîri olarak uzun seneler çalışan Rus General İgnatiyef, hâtıralarında, Sultân İkinci Mahmûd Hân zemânında, Türkiye aleyhine casusluk yaptığı için Fener Patrikhânesinin kapısında 1821 yılında asılan, Rum isyânının baş plânlayıcısı, Patrik Gregoryosun Rus Çarı Aleksandra yazdığı mektûbu açıklamakdadır. 

Mektûb ibret vericidir:

‘Türkleri maddeten ezmek ve yıkmak gayr-i mümkindir. Çünki Türkler, Müslimân oldukları için çok sabrlı ve mukâvemetli insanlardır. Gâyet mağrûrdurlar ve izzet-i îmân sâhibidirler. Bu hasletleri, dinlerine bağlılıklarından, kadere rızâ göstermelerinden, an’anelerinin kuvvetinden, pâdişâhlarına, devlet adamlarına, kumandanlarına, büyüklerine olan itâ’at duygularından gelmekdedir.

Türkler zekîdirler ve kendilerini müsbet yolda sevk-u idâre edecek reîslere sâhib oldukları müddetçe de çalışkandırlar. Gâyet kanâ’atkârdırlar. Onların bütün meziyyetleri, hattâ kahramanlık ve şecâ’at duyguları da an’anelerine olan merbûtiyyetlerinden (bağlılıklarından), ahlâklarının salâbetinden (metânetinden, dayanma gücünden) gelmekdedir.

Türklerde evvelâ itâ’at duygusunu kırmak ve ma’nevî râbıtalarını (bağlarını) kesr etmek (parçalamak), dînî metânetlerini (sağlamlığını) zâ’fa uğratmak (za’îfletmek) îcâb eder. Bunun da en kısa yolu, an’anât-i milliyye (millî geleneklerine) ve ma’neviyyelerine uymayan hâricî fikrler ve hareketlere alışdırmakdır.

Ma’neviyyâtları sarsıldığı gün, Türklerin kendilerinden şeklen çok kudretli kalabalık ve zâhiren hâkim kuvvetler önünde zafere götüren asl kudretleri sarsılacak ve maddî vâsıtaların üstünlüğü ile yıkmak mümkin olabilecekdir. Bu sebeble Osmânlı Devletini tasfiye için mücerred olarak harb meydânlarındaki zaferler kâfî değildir. Hattâ sâdece bu yolda yürümek, Türklerin haysiyyet ve vekârını tahrîk edeceğinden, hakîkatlerine nüfûz edebileceklerine sebeb olabilir.

Yapılacak olan, Türklere birşey his etdirmeden, bünyelerindeki tahrîbi tamâmlamakdır.

(Bu mektûb ders kitâblarına konulup ezberletilecek kadar mühimdir. Mektûbda ibret alınacak çok şey varsa da, en önemlisi şu iki husûsdur:

1-Türklerin ma’neviyyâtının ve dîninin yıkılması için, Türkleri yabancı fikr ve âdetlere alışdırmak,

2-Türklere his etdirmeden bünyelerindeki tahrîbâtı temâmlamakdır.

Bu hedeflere ise, batının inanç, moda, örf ve âdet ve ahlâksızlıklarını Türklere kabul ve taklid ettirmekle ulaşılabilir.