KILIÇDAROĞLU’NUN 10 MADDELİK ADALET PLANI KONUŞMASI -1

Yürüyüşün sonunda Kılıçdaroğlu şunları söyledi; “Herkes şunu çok iyi bilsin 9 Temmuz yeni bir adımdır. 9 Temmuz yeni bir iklimdir. 9 yeni bir tarihtir. 9 Temmuz yeni bir doğuştur. Ankara’da yürüyüşe başladığımda bir grup yurttaşımızla birlikte ilk gün 21 km’yi 10 dakikalık arayla bitirdik.”

Bu ve buna benzer ifadeler Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü yaparsın yapamazsın iddiasına giren spor toto tahmincisi gibi hareket ettiğini, bu işi spor olsun diye yaptığını gösteriyor. 

“Bu ülkeye birinci sınıf demokrasini getireceğiz. Hiç kimse unutmasın biz yürürken taşkınlık yapacağımızı düşünüyorlardı. Vurup kıracağımızı düşünüyorlardı. Dünyanın en barışçıl eylemini yaptık.”

Tamam, birinci sınıf demokrasi getireceksin de bu nasıl bir şey olacak, modeli nasıl, prensipleri nasıl olacak? Neler yapacaksın onları söyle? Öyle bir projesi yok ki söylesin!

Kılıçdaroğlu neden yürüdüklerini de şöyle açıklıyor; Neden yürüdük? Bu sorunun cevabını da izin verirseniz vereyim. Olmayan adalet için yürüdük. Mazlumların hakkı için, hapisteki milletvekilleri, tutuklu gazeteciler için yürüdük. Üniversiteden atılan hocalar için yürüdük. KHK ile üniversite hocalarının kapının önüne konulması tam bir demokrasi ayıbıdır. Geçmişte bunu 1402’likleri hatırlarsınız darbe döneminde paşalar yapıyordu. Şimdi Kaboğlu gibi dünya çapında bilinen önemli isimler kapının önüne konuldu ve yurt dışına çıkışları da yasaklandı.

Hangi mazlum? Mazlum kim? Bunun cevabı yok… Verdiği örnekler batının etki ajanlığına soyunmuş, onlar adına çalışan kendi devletine ve halkına her hangi bir sadakati olmayan misaller…

Kamu görevlerinden atılanlar için, çocuk işçiler için, orman köylüleri için, hapisteki askerler, linç edilen askerler için yürüdük. Tek adam rejimine karşı olduğumuz için yürüdük, FETÖ’ye karşı olduğumuz için yürüdük. Terör örgütlerine karşı olduğumuz için, yargı siyasetin emrine verildiği için yürüdük.

Kılıçdaroğlu böyle diyor; Kendisini Fetocu ablalar, darbeye karışmış askerlerin aileleri, kripto PKK’cılar karşılıyor…

Şiddet mağduru kadınlarımız için yürüdük, Mavi Marmara şehit ve gazileri için yürüdük. Açlık grevindeki kardeşlerimiz Nuriye ve Semih için yürüdük. Can ve mal güvenliği olmadığı için korku iklimindeki iş dünyası için yürüdük.

Bu ifadeler Kılıçdaroğlu’nun batının etki ajanlarının kontrolüne girdiğini gösteriyor. Darbeye karışmış organik sermaye, batının Türkiye disbitörlüğünü yapan gayri milli sermaye sıranın kendilerine de geleceği korkusu ile Kılıçdaroğlu’nu yürütüyor… 

Bilindiği üzere kadına karşı şiddet tezi batının İslam ülkelerini darmadağın etmek için kullandığı diktatörlerin tasfiyesi tezi ile aynı kategoridedir. Hedef ülkeleri bertaraf etmenin ideolojik argümanı olarak kullanılmaktadır.

Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle devam ediyor; Adalet mülkün temelidir. Yunus’un dediği gibi zulüm ile abad olunmaz. Zulüm ediyorlar. Herkese zulüm ediyorlar. Zulme karşı durmak bizim boynumuzun borcudur.

Konfüçyüs adaleti şöyle tanımlar… Adalet bir kutup yıldızı gibidir. Yerinde sabit durur, bütün dünya etrafında döner.

İranlı Sadi çok güzel bir tanımlama yapıyor. Dünyanın bütün nehirleri adalete susamış bir insanın susuzluğunu gidermeye yetmez. Buradaki ve bu meydana gelememiş adalete susamış sizlere tekrar selamlarımı gönderiyorum.

Kuran’ı Kerim’de adaletle hükmediniz, işi ehline veriniz der. Peygamberimizin veda hutbesinin temeli de adalettir. Onun için diyoruz ki önce adalet. Hak, hukuk, adalet. Siyaset ahlak, adalet temelli yapılmak zorundadır. Siyaset topluma adanmışlıktır, malı götürme alanı değildir.

Bu sözlerin altına herkes imzasını atar; ancak şu sözünün mesnedi yoktur;  “HİÇ KİMSENİN ETNİK KİMLİĞİNE GÖRE, İNANCINA GÖRE SİYASET YAPMAYACAĞIZ. YAPANLAR VATAN HAİNİDİR”

Siyaset ülkenin çıkarları için yapılır. Siyaset ülkeyi birleştirmektir, bölmek değil, kutuplaştırmak değil. Adalet teslim alınmışsa adalet arayışımızın tek yeri sokaktır. Adalet, adalet, adalet. Sonuna kadar hak. Hukuk, adalet diyeceğiz. Bize diyorlar ki adalete niye sokakta arıyorsunuz. Ama 15 Temmuz darbe girişimini savuşturan parlamentonun onurlu duruşu ve halkımızın sokağa inmesidir.

Kılıçdaroğlu bu ifadeleriyle sapla samanı birbirine karıştırıyor: Adaleti arama yeri sokak değil, meclistir, kürsüdür, yargı yollarıdır. 15 Temmuz’a halk sokakta dur dedi biz de öyle yaparız. Bu mantık yanlıştır. Eğer o darbe başarılı olsa idi Sn. Kılıçdaroğlu muhtemelen hapiste olacaktı. Bu gün darbecilerin ağzından çıkan söz kanun, Meclis’de harap bir arkeoloji müzesi haline getirilecekti, Sn Kılıçdaroğlu geçmişte yapılmış olanlardan ders çıkartmıyor mu? olanları görmüyor mu, görüyor da tersten okumayı mı tercih ediyor anlamak mümkün değil!

İki tane 15 Temmuz var. Bir halkın 15 Temmuz’u, iki sarayın 15 Temmuz’u. Halkın 15 Temmuz’unda halk sokağa indi, 249 şehit ve gazilerle darbeyi önledi. Bir de sarayın 15 Temmuz’u var. 

Peki, sarayın 15 Temmuz’u ne yapıyor? O devleti çalıştırarak darbeye karışmış olanları, batının etki ajanlarını temizlemeye çalışıyor. Devleti bağımsız ve milli temel üzerine yeniden inşa etmeye çalışıyor. Bunun neresi kötü, neresi adil değil? Neresi kime batıyor? Kılıçdaroğlu olanların, yaşananların cevabını vermiyor. Fethullahçı darbecilerin kullandığı sloganlarla devlete saldırarak tuzağa düşüyor.

Devam edeceğiz…