Kıbrıs birilerine göre ‘’Yavru Vatan’’ tabiri ile anılsa da, öz ve öz Vatanımızdır. Vatan kavramını Türkiye Cumhuriyeti sınırları için düşünmek sadece ‘’sığ’’ düşünce temelinden öteye gidemez. Atatürk’ün de belirlediği Misak-ı Milli çerçevesinde ele almak daha yerinde olacaktır. Batum, Batı Trakya, Musul-Kerkük-Kıbrıs ve Hatay, Mustafa Kemal paşa’nın Misak-ı Milli sınırları diye belirlediği yerlerdir. Ancak bugün gelinen noktada Kıbrıs Davası’nda olduğu gibi diğer yerlerin de davasında kırmızı çizgilerimizin yumuşatılarak pembe çizgilere dönüşmesi sürecinde buralara gereken ilgi ve alaka gösterilememiş, deyim yerindeyse bu ‘’Vatan’’ davası unutulmuştur. Sözde çözüm (Bana göre çözülme) süreci ile birlikte, Musul ve Kerkük’te ve dahi bugün Suriye’nin kuzeyinde ve belki de yakın zamanda Ülkemizin Güneydoğusunda geri dönüşü olmayan yola doğru gidiş hızlanmıştır. Irak’ın kuzeyinde ki oluşum ortada ve Suriye’nin kuzeyinde oluşum ön plandadır. Bütün bunlar son hız devam ederken, Batı Trakya davamızda yıllarca can siperane bir şekilde hizmet etmiş Bayrak şahsiyetlerden olan Dr. Sadık Ahmet’in o kutlu Batı Trakya Türklük davasından şimdilerde eser yok! Bu uğurda bir suikast sonucu öldürülmüş bu şahsiyeti hatırlayan bile yoktur. Bu yozlaşma çok tehlikelidir. Zira unutan Milletlerin sonu Tarihte mevcuttur…
Evet, sevgili dostlar hal böyleyken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de, Bayrak Şahsiyeti olan merhum Rauf Raif Denktaş’ın Kıbrıs’taki kutlu davası bugün zaman zaman sekteye uğramaktadır. Neyse ki Kıbrıs’taki ‘’Derin Yapı’’ aleyhimize bir gelişmeyi son ana kadar engellemektedir. Zamanında 1974 Kıbrıs Müdahalesi sonucu oluşan TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) önderliğinde sağlam temeller üzerine bu Derin Yapı iyi inşa edilmiştir. Kıbrıs konusunda şu hassasiyetimi dile getirmeden edemeyeceğim. Konuşurken ısrarla KKTC demek son derece yanlış bir söylemdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti demek daha yerinde ve anlamlı olacağı kanaatindeyim. Bu hususa dikkat etmek gerekir. Bu arada uzun zamandır bu Kıbrıs meselesi niye halledilmez hiç düşündünüz mü? ABD, İngiltere ve o zamanki Sovyetler kendi çıkarları açısından Kıbrıs meselesini Rumların yani Yunanlıların lehine halletmişlerdir. Makarios’un, 1960’da kurulmuş olan ortaklık Cumhuriyetini niye yıktığına bakmaksızın, Anayasa ölmüştür gömülmüştür diye bunu kabul etmeyen Kıbrıslı Türkleri asi ilan eden bu eli kanlı Papazı meşru hükümet olarak tanıdıkları an Rumlar açısından Kıbrıs meselesi kendi lehlerine halledildiği noktasında kasılıp kalmışlardır. Bugün ise Rumlar açısından durum budur ve değişen çokta bir şey yoktur. Kıbrıslı Türkler bu kanunsuzluğa 1974’e kadar karşı çıkmış ve bu uğurda çok acılar çekmiştir. Buna rağmen gelinen noktada Rum idaresini meşru hükümet yapma gayreti artmış ve Türkiye’yi Kıbrıs’tan vazgeçirmek için türlü hilelere başvurmuşlardır. Bu arada kimse sormuyor Çekler ile Slovakları, Hırvatlar ile Sırpları birbirinden ayıranlar, niye bizi birleştirmek için bu kadar çaba sarf ediyorlar. İşte mesele tamda bu cümlede başlıyor… 103 köyden göç, Türk bölgelerinde akıl almaz zorluklar ve yokluklar içinde bir yaşam ve de Anavatan’ın garantörlüğüne güvenen bir halkın Tarihe mal olacak destansı direnişi!
Vaziyet böyleyken, 2008 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti Devlet Başkanı Dimitris Hristofyas ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat tarafından başlatılan, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amaçlı başlayan görüşmeler, 2 yıl önce askıya alınmıştı. Görüşmeler şimdi ise yeniden başladı. Rum lider Nikos Anastasiadis ile Kuzey Kıbrıs lideri Derviş Eroğlu, BM denetimindeki Lefkoşa Ara Bölge’sinde bir araya gelecek. 2 sayfa ve 8 maddeden oluşan ortak metin, müzakerelerin temelini oluşturuyor. Yeni müzakere sürecinde şimdiye kadar üzerinde uzlaşma sağlanamamış olan yönetim ve güç paylaşımı, AB, mülkiyet, ekonomi ve toprak gibi konulara öncelik verilmesi planlanıyor. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nicos Anastasiades, Kuzey Kıbrıs lideri Derviş Eroğlu'yla buluştuğunda meselenin aslında barıştan daha büyük olduğunu bilecek. Ankara, Atina ve Lefkoşa'da yetkililer Doğu Akdeniz'de keşfedilen geniş petrol ve doğalgaz yataklarının meseleyi tamamen değiştiren ve uzlaşmayı daha acil bir hale getiren bir unsur olarak tanımlıyor. Bu bağlamda görüşmelerin yeniden başlatılmasında beklenmeyecek derecede aktif bir rol oynayan Washington, bölgedeki petrol ve doğalgaz yataklarının sadece Kıbrıs'ta değil, İsrail ve Türkiye arasında bölgesel istikrar olmadan çıkartılamayacağı açıkça görülünce ağırlığını koydu. Ayrıca İngiliz Financial Times gazetesi ise Doğu Akdeniz'deki petrol ve doğalgaz keşfinin nihai uzlaşmayı daha mümkün kıldığını belirtmiştir.
Evet, sevgili dostlar meselenin özü budur ve son gelişmeler bu görüşmeyi bir hayli etkileyecektir. Umarım Türk tarafı yani biz, bu sefer yumruğumuzu masaya sert bir şekilde vurup bu çözümsüzlüğü Kıbrıs Türkünün menfaati üzerine çözüme kavuştururuz. Bizim adımıza asıl zorlu görüşmeler şimdi başlamaktadır. Doğu Akdenizde ki petrol ve doğalgaz keşfi bu görüşmeleri çok farklı bir boyuta taşımaktadır. İsrail bölgede zaten Rum yönetimi ve Yunanistan ile işbirliği içindedir. Biz ise fitnelere ve tuzaklara karşı dikkatli olup, bu sorunu ‘’Taviz’’ vermeden çözüme kavuşturmalıyız.
Ve son söz: ‘’ Milli Davalarda Başkalarına Güvenmek, Büyük Bir Hatadır’’