Keşkelerle tüketmekteyiz ömrü. Geçip gitmekte nice baharlar, yazlar, geçmekte kapatılmamış musluklar gibi peşi sıra akıp giden zamanlar.. Hayatın en başı siliktir insanoğlu hafızasında. Hatırlanamayan yılları, kulaktan dolma anlatılmışlıklarla yarım yamalak mayhoşluklarla dinlemenin keyfiyle adımlarız yılları. O uçsuz bucaksız seneler, tüm bonkörlüğüyle sereserpe önümüzde uzanırken, o yaşların gözüyle, geçmediğini sandığımız yıllar sessizce akmaktadır. Zaman kavramı yoktur adeta. Her şey gelecek yılların o gizemli büyüsü içerisinde saklıdır. Her çocuk için birkaç yaş öndedir zaman. Bir an önce büyüyebilmenin telaşesi her küçük yüreğin büyük umududur çoğu zaman. Gençlik çok daha farklı düşünce ve anlamlarla dalgalı bir deniz misali çalkantılı seyreder. O bulantılı ve hassas zamanların, adeta hassas bir çizgi üzerinde ama düz, ama zikzaklı geçişi yarınların da temeli açısından oldukça önemlidir. Tökezlememek adına uzanacak yardım eli, sağlam temel üzerine oturtulacak sağlam kolonların desteğini de sağlayacaktır. Gençliğin uzun yıllarla tükenişi, olgunluğun da başlangıç çağıdır. Durulmuş zamanın uzun soluğunun ardından yıllar da farkındalıklarla akar artık. Bu çağda keşkeler, seyrek de olsa başlayarak yıllara eşlik eder. Bitmeyeceğini sandığımız çocukluk, geçmeyeceğini sandığımız gençlik özlemle anılan yıllara dönüşür bir anda ve KEŞKE bunu böyle yaşasaydım sözü eşliğinde hayıflanmalar başlar. Peki ya ileriki yaşlara geçiş dönemi. Onlar çok daha zor ve bir o kadar da hüzün verir insana. Hele kırklı yaşlar sonrası sanki su gibi akıp geçerken yarın dediğimiz nice yılları önce bu gün olarak bir solukta yaşayıp, sonra dünlere aktararak en sonunda, değerini bilmediğimiz yılları delicesine arayacağımızı asla hesap etmeden hoyratça tüketmekteyiz. Ahlar ve oflar eşliğinde keşkelerin katlanarak artış sayısı, son nefese kadar ders alınmadan ziyan edilmiş ömrün bilançosu gibidir sanki. Ölü sayısı tekdir belki ama koskoca bir ömrün yaralı sayısı ürkütücü boyutlardadır. Maddi hasar olmasa bile manevi hasar tesbitine sayfalar yetmez. Yolun sonu hayatın da sonudur ve geriye dönüş imkânsızdır. Boşa geçirilmiş zamanlar, hunharca harcanan yıllar keşkelerin ödenmemiş faturasını kabartmaktan başka bir işe de yaramaz. Nedir bizleri böylesine hesapsız kıyımlara iten. Tükenmiş ömürlerin, yan yana dizilmiş mermer taşlarından başka, inanın bir kanıtı da kalmıyor geride. Verilen fatihalar bir iki dakikalık anma adına ya ötesi. Hayatı bir ucundan yakalayıp ardı sıra sürüklenmek yerine sağlam ve emin adımlarla, derin derin soluk alarak, hepsinden önemlisi değerlendirerek yaşamak, aklı başında her insanın istediği fakat nasıl olsa yarın var mantığıyla es geçtiği bir gerçek. Oysa umutlar yarınlarda aransa bile bu gün yapılabileceklerin önemini kavramak, bir solukta değil de uzun soluklarla her günü yaşamak keşkelerin azaltılması açısından da kayda değer değil mi? Uzun yılların ardından bembeyaz saçlar, fersiz gözler ve titrek ellerle şöyle bir geriye baktığınız zaman dolu dolu yaşanmış yılları anmak ve ben gerçekten yaşadım demek yıllara da meydan okumaktır belki de..Oysa yıllar acımasız, yıllar sinsice geçmekteyken kaç insan ben yaşadım der ya da kaç insan dopdolu yıllarla yarınlara uzanır ki. Hep yaşanmamışlıkları keşkelerle hatırlayıp, hep kahırlarla, hep ahlarla, oflarla hayıflandığımız yıllar bir zamanlar hoyratça çiğnediğimiz, kıymetini bilmeden ezip geçtiğimiz yıllardı işte..KEŞKE yapmasaydık değil mi? KEŞŞKEEE......