Dünyada gündemde olan konu, yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip olabilmek.

Doğayı ve çevreyi korurken, insanların daha sağlıklı ortamlarda yaşamlarını sürdürebilmesi, her zamankinden daha çok önem arz etmektedir.

Uygulamalarda, ülkemizde düşülen en büyük hata, tarihi kentlerin doğal yapısını bozup, mimari olarak çok katlı binaların yapılması.

Dünyada pek çok uygulama olduğu halde, ülkemiz örnek almamakta direniyor.

Avrupa’da, tarihi kentlerin dokusunu bozmadan, yeni yerleşim alanlarını kentlerin dışında, uydu kentler olarak oluşturmaları dikkatten kaçmıyor.

Ülkemizdeki uygulamalarda ise, tarihi dokuyu bozup, bu eserlerin arasına yeni binalar monte etmeye çalışıyoruz.

Kentin estetik görüntüsü bozulduğu gibi, trafik ve ulaşım, çekilmez bir çile haline dönüşüyor.

Bunlar çirkin kentsel yapılaşma sorunlarının bir bölümü.

Şimdi önemli bir konuya değinmek istiyorum. Avrupa ülkelerinde yeni yapılanmalarda iki husus dikkat çekiyor.

Birinci, bina çatılarına güneş kollektörlerinin yerleştirilmesi...

İkincisi ise çatılarda yeşil alan oluşturulması.

Ülkemiz, her iki dönüşüm ve yenilik için de en elverişli iklim kuşağındadır.

Güneş kollektörleri ile oluşturulan enerji hem bina içinde kullanılabiliyor, hem de ulusal enerji ağına bağlanarak, fazla enerji sisteme satılabiliyor.

İhtiyaç olduğunda enerji alıyorsunuz, üretim fazlanız olduğu zaman, sisteme enerji satıyorsunuz.

Çatıların güneye bakan kısmı güneş kollektörleri ile kaplanırken, kuzeye bakan kısımlar da yeşil alan yapılabiliyor.

Yeşil çatılar hem şehre oksijen sağlayacak, hem de iklimi yumuşatarak yağmur yağmasını kolaylaştıracaktır.

Yeşil alanlarda çeşitli bitkiler, çiçekler olabileceği gibi, sebze tarımı da yapılabilir.

Çatılardaki uygun bir alan da park ve bahçeler gibi oturma teraslarına dönüştürülebilir.

Ülkemizde kentsel dönüşüm her zaman olabilecek bir olay değildir.

Çok büyük bir fırsat KAÇIRILMAKTADIR!!