Şu zaman dediğimiz ne öğrendiysek içinde öğrenebildiğimiz, herşeyimizi kuşatan bir atmosfer... Canlansa da karşımıza geçip bize kulak verse; şaşırıp halimize ‘ne kadar çok soru biriktirmişsin’ derdi. Neler neler sorardık! Beni nereye götürüyorsun, senin içinde neyi aradım, altından kalkamadığımız sorunları neden hep sana bıraktık, sahi sen bütün bu sorularımıza ve sorunlarımıza cevap verebilir misin, öyle söylendiği gibi herşeyin ilacı mısın? 

Aslında biz sorduklarımıza içimizi doyuran cevaplar alamadıkça, aramaktan vazgeçmek istedik. Vazgeçemedik. Hep unutmak istediğimizde, tamam şimdi oluyor, oldu dediğimizde bir bahane ile çıkarıldı karşımıza. Büyüdü büyüdü dağ oldu önümüze, içimize sığdıramadığımız ne varsa... İşte bu cevap bulamadığımız verilen hazır cevaplara da itiraz ettiğimiz ne kadar soru varsa, sebebi oldu bu boş bakışlarımızın...

Nihayet bulmaz bir yanlızlığa itiraz etmek bizimkisi. Sorularla boğuşan, çatışan yorgun yanlızlığımıza itiraz... Ve çaresizliklerin, bilinmezliklerin, çözülmezliklerin içinden kaçmak istemek. Kendinden kaçmak...

İnsanin kendinden kaçmak istemesi ne demektir. Seni rahatsız eden vaziyet senden başladığını bildiğindeki çaresizliktir. Sende baslayip sende bitemediginde, böyle bir yerlere vurmak istersin kendini. Hiçbir sey düşünmek istemezsin, sesin duyulmasın kaybolsun istersin. Sonu gelmeyen bir yolculukta duraklara aldırmadan gitmek istersin. İste böyle bir hal kendinden kaçmak.

Bir his kaosunun, anlamını yitiren kelimelerle buluştugu andır kendinden kaçmak. Adını koymakta zorlandığın sey işte. Kendi kendinin nazarından düşmek. Yürüdüğün yol silik, ufkunu aydınlatan güneş kayıp, gölgen bile sana küsmüş. Artık Yürümek istememek bir karar degil senin için. İşte böyle bir hal kendinden kaçmak.

Oldugun yerde öylece durmak istersin adımlarının sana kuracagı tuzaktan ürkerek. Artık ümit yoktur, korkuda, sevinçte, bir sen varsın durduğun yere iğrenerek bakan. Bir sen varsin olduğun yer ile olmak istediğin yer arasindaki uçuruma bakmaktan bıkan. 

Mecburendir hersey artık dönüp durdugun yere ürkerek bakarsin mecburen. Ve hafızanı silmek istercesine boşluga bakarsın.

Yorgunluktan ürken, gerçek bir korkağın hikayesinden tasınmak istiyorsun, hayal kurmaktan vazgecismişlerin izinden. İste boyle birsey kendinden kaçmak.

Zahir Yükünü taşımaktan aciz bir adamın ruhunu kaldırıp atmak istiyorsun. Bedenine yapışıp kalan bu hayalet ruhun, mümkünlere çaresizce bakmasından nefret ediyorsun. Hayretlerin hiçbir şeye, olagan üstülüklerin anlamsızlıklara dönüştüğü andır iste o. Önce Dünyaya nefretini kusan, sonra ona sarılmadan uyuyamayan içindeki acize küfür ede ede kendinden kendine kaçan adamın hikayesi bu. Kokusunu alamadığı için yapma çiçekleri kıran bir adamın hikayesi bu. Her anlama gereksizlik atfetmek. İste boyle birşey kendinden kacmak istemek. 

Sayılara vurup dururken kendini hesaplara kahredenin kara yazgısını görmek istememektir. İçinde sahte kahramanlar yaratıp, öldürenlerin hayal kırıklıklarını hissetmektir. Mucizelere inancını yitirerek sevdalara küsen platonik düşlerin kör talihlisi olmaktır. Umutlarını hep bir başka bahar taşıyarak yaşlanmak. İste boyle birsey kendinden kaçmak.

Çelişkiler girdabından sıyrılip çıkamayışın bir adıda kendinden kaçıştır. Aynadaki suretinde yanılgılar görerek, cevapsız soruların ardında dogrular aramaktır. Kendine anlattıklarına hiç inanmadan yasamaktır. Hiç bir sözüne bağlı kalarak yasayamamanin acı gercegidir. Dipsiz bir kuyudan insanlara seslenerek yok oluşunun sessizligine gömülmektir.

Satırlara gömülmek isteyen bir adamın hikayesini okuyarak kendini kendinde öldürmek istemektir. İste boyle birsey kendinden kaçmak.