"Güz Sancısı" veya "Sonbahar Sancısı" adlı ve Tomris Giritlioğlu'nun; "6-7 Eylül 1955" tarihinde zuhur etmiş bulunan dehşetengiz bir vak'a ile âlâkalı filminden söz eden, Ertuğrul Özkök Bey, değerli makalelerinde bu menhus konuya temas ederken: ("Ev işaretlemek", dünyanın her yerinde, yaklaşan bir diktatörlüğün veya katliamın habercisidir. Nazi Almanya'sında böyle oldu. Amerika Birleşik Devletleri'nde "Ku-Klux-Klan" böyle yaptı. Bosna'da, Kosova'da Sırp katliamlarından önce evler işaretlendi. Meğer bizim sicilimiz de o kadar temiz değilmiş, bizim mazimizde de bu pespayelik varmış. 6-7 Eylül olaylarından önce, bazı çapulcular, Rumların yaşadığı evleri işaretlemiş. Filmin özel gösteriminden çıkarken bir arkadaşım fikrimi sordu. "İnşallah 20-30 yıl sonra bugünlere ait benzer bir filmi yapmak zorunda kalmayız. Allah Türkiye'yi bu rezillikten korusun" dedim. Gazze olayları sırasında bazı kişilerin taşıdığı pankartlar, attıkları sloganlar aklıma geldi. O gece uyuyamadım. 6-7 Eylül olaylarını ben de hatırlıyorum. Rum arkadaşlarımızın bir gecede niye ortadan kaybolduklarını anlamaya çalıştığımızı da hatırlıyorum. O olaylar bilinç altımda çok derin utanç duyguları bıraktı. O utancın tekrar derime yapışmasından dolayı da çok huzursuz oldum. Bugünlerde huzursuz olmaya ihtiyacımız var. Ülkemizi seviyorsak, ülkemizin tekrar o utançları yaşamasına engel olmak istiyorsak, o utancı hepimiz derimizde hissetmeliyiz. Dükkânları, evleri yakılıp, yıkılan o insanlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarıydı. Belki de bizlerden çok daha önceden beri bu topraklarda yaşıyorlardı. Çoğunlukta olan etnik ve inanç gruplarının, azınlıkta kalanlara karşı daha da büyük sorumlulukları vardır. O yüzden mümkün olduğu kadar çok insanın bu filmi izlemesini gönülden istiyorum.) (HÜRRİYET GAZETESİ-24 Ocak 2009 Cumartesi) Evet, Sayın Özkök böyle buyurmuşlar ve mezkûr filmin "özel gösteriminde", bilhassa "Ev kapılarının üzerine kırmızı boya ile çizilen Haç işaretlerinin" tesirinde kalmışlar!.. Örnekler gösterirken de "Nazi Almanya"sı başta olmak üzere bir kaç ülke sıralamışlar!.. Şayet yanlış düşünmüyorsam; "Gazze Faciası" sebebiyle ülkemizde, herhangi bir "siyasî facia" işlenebilmesinden endişe duymaktadırlar!.. Öyle sanıyorumki, endişelerinde haklıdırlar ve meseleye eğildiklerinde: (Meğer bizim sicilimiz de o kadar temiz değilmiş, bizim mazimizde de pespayelik varmış.) buyurmuşlar!... "Pespaye"nin ifade etitği mânâ ise, özetle şudur: "bayağı, alçak, aşağılık, soysuz. vs." Evet, yukarıda sıraladığım numunelerden hangisini tercih ederseniz, ediniz; hemen hepsi de aynı mânâyı ifade eder ve bu deyim, hiç bir şekilde bizim bünyemize uymaz ve bu elbise günümüzde bir tek ülkeye ve o ülkenin insanlarına yaraşır!... Ancak!, "soykırımı" diye bilinen o uğursuz ve soysuz icraatın tarihi "Nazi Almanyası"na değil, daha çok ama pek çok eski devirlere kadar uzanır... Dolayısıyla, "Nazi Almanyası" yerine ki, bu misâlden artık bıktık ve ikrar getirdik. Günümüzdeki Nazilerden dem vursak, yanî "GAZZİ KATLİAMI"nın mes'ullerinden söz etsek. Ha nasıl olur!... Yok olmaz! Niye olmaz? Olmaz, çünkü ucu "Gazze'yi yerle bir edenlere" dokunur da ondan!... Ülkemizin vatandaşları olarak mutlu bir hayat sürdüren, ırkdaşlarının bir zarar görebileceğinden korkulmaktadır. Ama kendileri bir tezgâh kurmadıkça, ülkemizde yaşayan ırkdaşlarına hemen hiç kimse, el dahi sürmez. Çünkü, Türk Milleti tarihinin hiç bir döneminde "pespaye" olmamıştır ve zaten olabilmesine de soylu kanı mânidir. Ama, bazıları böylesine tedirgindir işte!... Niçin tedirgindirler? Tedirgindirler çünkü, takriben üç asırdır ki, bu aziz milleti şu veya bu şekilde yalanlara muhatap etmekte: "Gerçek kahramanları hain, hainleri ise kahraman" göstere, göstere efsunlaşmış ve hâlâ efsunlamaktadırlar!.. Nazilere gelince, o malûm insan kasapları, (1915'lerde de) mevcuttu ve ilk kurbanları da "Osmanlı-Ermenileri" olmuştur. Ama bakıyorum da bir türlü bu gerçeği açıklamaya kimsenin dili varmıyor!?.. 1915'te "Balat ve Fener" civarından toplanacak Ermeniler'in evlerini zaptiyelere, "kapılarına gece yarısı haç işareti çizerek" ele veren "Rum ve Museviler" ayrıca zaptiye ile dolaşarak: (Bu evde Agop Efendi oturur ama iyi insandır...) gibi taktiklerle sözde gizlice iğrenç ihbarlarda bulunmakta ve böylece nice Osmanlı Ermenisi'nin canlarını yakarak, kendilerine, bazı kolaylıklar sağlamaktaydılar. Bu nasıl bir kolaylıktı, aslında çekememezlik miydi?.. Her ne idi ise, hemen hepsi de mazide kaldı ve zaten aslı öğrenilse de artık ne yazar!... Bendeniz böylesi meselelere kitaplarımda dahi temas etmemiştim. Çünkü, bir çok vak'a içinde yer almış bulunan böylesi durumlar o kadar çoktur ki, sayısı dahi bilinemez ve zaten böylesi olayların bilinmesinin artık günümüzde hiç bir faydası olamaz!... Özkök Bey, "ÇAPULCULAR"dan söz etmişler. Hangi çapulcu? Hangi hayasız?... O çapulcu denen ve vicdan hanesi tamamen boş olan kimseler, hiç bir zaman Türk Milletini temsil etmemiş ve edemez de! O'nlar aslında; sözde "aydın" ve bu meziyetlerini sadece kendi şahsi çıkarlarına âlet eden ırkçı siyasilerin birer kurbanı bazı zavallılardır!.. Hemen her meselede olduğu gibi, "Gazzi faciası" meselesinde de "Yazılı, Sesli ve Görüntülü Medya"nın bütünü denebilecek derecede büyük bir kısmı, hemen her meselede sadece kendi mesleki menfaatlerini ön plâna almaktan, "Millî Bütünlük ve Dünya Meseleleri" açısından oldukça zayıf kalmakta ve ayrıca "Milletimize tepeden bakar bir tavır içinde olduklarından ne milletimizi ve ne de ülkemizin millî çıkarlarını lâyıkıyla değerlendirememektedirler!... Yüce Önderimizin vefatlarından sonra, adeta tamamen kalıp değiştiren Cumhuriyet Türkiyesi'nde hemen her meseleye daha değişik açılardan eğilerek değerlendirme yoluna gidilmiş ve bilhassa "Dini azınlıklar" vatandaş dahi sayılmamaya başlanmıştı!.. Sayın Özkök Bey, "6-7 Eylül hadiselerinden" söz ederken, Rum arkadaşlarının kayıplara karıştığından söz etmekte ve kayboluşlarına bir türlü akıl erdiremediklerini ileri sürmektedir!.. Halbuki, akıl erdiremeyecek hiç bir husus yoktur ve zaten Rumlar'ın yoklara karışması, "Atatürk'ümüzün vefatlarından sonra" tecridi şekilde başlamış ve daha sonra o noktalara kadar gelinmiştir!... Meselâ "üç, kura askerlik, Varlık Vergisi faciası" gibi pek önemli gelişmeler hemen hepsi de 6-7 Eylül 1955 Faciasından yıllarca evvel zuhur etmişti. Özkök Bey gerçekten endişe duyuyorlarsa ki, duyduklarına inanıyorum. Bir hususu gayet açık ve net olarak görmeleri lâzımdır ki, şudur: (Türkiye bir İmparatorluğun devamı olduğuna göre, muhtelif ırkların iç içe yaşamaları tabiidir. Dolayısıyla herhangi bir ülkenin milleti de, ülkemizde bulunan bir etnik grubun kandaşı olabilir. Dolayısıyla bu noktanın hassasiyetle ele alınması, zuhur eden siyasî hadiseler neticesi; ülkemizdeki herhangi bir etnik grubun kandaşı olan bir ülke savaştığında, ülkemizdeki ırkdaşlarının onun icraatlarından sorumlu tutmak veya kandaşıdır diye ona düşman gözü ile bakmamak lâzımdır. İşte bu husus çok ama pek çok önemlidir!.. 6-7 Eylül faciasında asıl üzerinde durulması icap eden husus budur!... "Orta-Okul ve Lise" ders kitaplarında; "Rum, Ermeni ve Yahudi" vatandaşlarımızın mazisi hakkında bilgi sunulurken, her etnik grup, Türk düşmanı olarak yeni nesillerimize gösterilmektedir. Bilmem hiç bu noktalara dikkat edildi mi?.. Hiç mi hiç sanmıyorum. Dahası, öyle sanıyorum ki, şayet "Gazze katliamı" zuhur etmiş olmasaydı, böylesi ikazlara hiç lüzum kalmayacaktı. Zira, "Dünya'nın efendileri" dışında hemen hiç bir milletin kıymet-i harbiyesi yoktur da ondan!.. "Gazze felâketinden sorumlu devletin"; Ülkemizde bulunan ve Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı konumundaki ırkdaşlarına gelince; onların hiç bir surette endişe duymamaları lâzımdır. Zira, hemen her biri; Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olmanın şerefini taşımaktadırlar ve ayrıca, cihana hükmeden bir kavimin mensupları olarak da ayrı bir değerlere mevcuttur. Nitekim, Gazze saldırıları esnasında "Operasyon" tabirinin kullanılması dahi onların, milletler sosyetesinde nasıl bir değer taşıdıklarını gösterebilme açısından yeterlidir inancındayım!... Bilindiği gibi: "Operasyon" harekâtı, her ülkede iç bünyede yapılan askeri icraatlardır. Bir başka ülkeye karşı uygulanan harekâta, "Taarruz veya saldırı" tabiri kullanılır. Her ne ise, inşallah yeni bir makalemde buluşabilmek ümidi ile tüm okuyucularıma mutlu tatiller dilerim efendim. Önemli not: Bu makale: (24 Ocak 2009 Cumartesi) tarihinde yazılmıştır.