Mümin kulun hâletiruhiyesi, havf ve recâ ile açıklanır. Yani ümit ile korku arasındadır. Aksi vaziyetler ise dini mübin karşısında müminin hâlini açıklayamaz. Çünkü  Allahü teâlâ ayetlerinde birçok kez azabın korkutuculuğu; rahmetin, mağfiretin ümidiyle biz kullarına hitap eder. Uyarı da ümit de rahmet de Furkan'ında baştan sona Rabbimiz tarafından işlenmiştir.

Bu hâli ve kali anlamak da derece derecedir. Herkesin okuduğu, duyduğu aynı olmakla birlikte herkesin anlayabildiği, zihnen ve kalben anlayabildiği aynı değildir. Allah’tan hakkıyla korkmak ona hakkıyla sığınmayı gerektirir. Ümitvar olmak ise yine rahmet ve mağfiret tecellilerine idrakin açılmasıyla olacaktır. Allah’ın rahmeti ve azabı sadece öte alemde, ahirette değil bugün bir gölge misali sosyal hayatlarımızın üzerindedir. Bu durum elbette itikat, ibadet ve ihlasla mevzuya yakından bakabilen kullara gereğince hasıl olur.

İlk mevzumuz budur, ilk mütalaası yapılacak ve fiiliyat planında bireysel ve sosyal hayatımızda gereğince tezahürü bulunacak şeyin başka bir şey olması düşünülemez. Akaid, ilim olarak İslam davasının başıdır, başlangıcıdır.

Akaid ilminin bize öğrettiğiyle biliyoruz. Rahmete mazhariyet ve zulmeti toplamak ikisi de bizim melekelerimizdir. Her ikisini bir arada bünyesinde toplayan bir ruhun payına hem ümit hem korku düşer. Her ikisinin bünyede mevcudiyeti bir çelişki değil, harekete meyyal bir yapı meydana getirir. Ümit ve korku çizgisinde gelişen fiiliyat ile bir denge oluşur. Akıbet budur: havf ve recâ çizgisi, korkuyla ümit arası sarsılmaz dengenin ismidir. Akideyi bilen, bu dengeyi hakkıyla idrak eden ihlasla amel eder. Rızalık istikameti de budur. Rızalık istikameti; ilim, ihlas ve amelle mümkündür.

Hac 54.Ayet: Bir de, kendilerine ilim verilenler, onun (Kur´an´ın) hakikaten Rabbin tarafından gelmiş bir gerçek olduğunu bilsinler de ona inansınlar, bu sayede kalpleri huzur ve tatmine kavuşsun. Şüphesiz ki Allah, iman edenleri, kesinlikle dosdoğru bir yola yöneltir.

İlim öğrenmek her müslümana farzdır. Tabi burada bir başka sualin sorulması elzemdir: "Hangi İlim?" Her mümine farz olan öncelik itikat ilmi olan akaiddir. Akaid ilmiyle mümin önce Rabbini tanır ve tanıdıkça sevgisi artar. İslam’ın temeli budur. İslam inanç esasları, müslümanın zihnini ve kalbini dolduracak ki, mümin salahiyetle karar alsın, istikamet üzere olsun ve yürüsün. Muhabbet hasıl olsun ve ibadette ihlasla devamlılık yakalansın.

Efendimiz (sav) öğretme metodu böyle başlamıştır. Onun öğretisi imanı hakikatler ile başlamıştır ve başlangıcı sarsılmaz bir itikat olan öğreti, tüm kaidelerinin bireysel ve sosyal hayatta ihlasla sergilendiği, içselleştiği bir hâl almıştır. Bunu sahabenin hayatında görmek mümkündür.

Efendimiz(sav), bize her şeyiyle örnektir, idoldür. Onun sözleri ve hareketleri idealdir. Bu yüzden onun İslam’ı, iman hakikatleriyle anlatmaya başlaması da bu davanın erlerine örnektir.

Özellikle genç nesillerin bu hakikati anlatma noktasında  çalışmaları çok kıymetlidir. Türkiye Gençlik Vakfı Eğitim koordinatörlüğünün bünyesinde hazırlanmış olan "İslam akaidinden 40 Bahis" adlı eser, bu ulvi vazifeyi sergileme gayretiyle ortaya çıkarılmıştır. Emeği geçen herkesten Cenabı Allah razı olsun. Bu çalışma, Milli ve manevi değerlerin sahibi, ilmi ve ahlaki değerlerle şahsiyet sahibi İslam’ın gencine ulaşma idealine hizmet etmiş bulunan vakfımızın çalışmalarındaki çok önemli bir yeri doldurmuştur. Bu minvalde "40'lar serisi" eserlerini zikretmek gerekir. Tüm il temsilciliklerimizin kütüphanelerinde, yurtlarında gençliğimizle buluşan bu eserler bizi bize, olmamız gereken bize, hakkıyla anlatmanın haklı gururuyla bulunmaktadır. Değerli mümessillerimizin yönlendirmeleriyle ortaokul, lise ve üniversite gençliğiyle buluşmalı, sohbetlerimize konu, mütalaalarımızda fikir olmalıdır.

Bünyesinde bulunmaktan onur duyduğumuz, bu güzel çalışmayı bize ulaştıran genelde vakfımıza, özelde eğitim birimine, ülkemiz gençliği adına toplumun şükran borcu bulunduğuna inanmaktayım. Çünkü gençlik istikbaldir, ikbaldir. Onun İslam’a her şeyiyle aidiyet hissediyor olması tüm toplumun menfaatidir.

İçerik olarak inanç ilkeleri, imanın şartları, müminin İslam’a karşı duruşu kısaca mümin olarak hayatın anlamını almıştır. Her mümin kul, kitabı bitirdiğinde bizi müslümanlardan kılan Allah'a hamdolsun diyeceği, gönlünden rabbine şükrünü, şükranını sunacağı, vakfımızın değerini hakkıyla idrak edeceği inancını taşıyorum.     

Bu hizmete vesile olmak ikramdır, nimettir. Geriye kalan ilimin şükrünü eda edebilme gayretidir. İslam'a hizmeti, birliğimizin derinlik stratejisi olarak biliyor ve görüyorum. İman hakikatleriyle karşılaşmamış bir genç topluma karşı alacaklıdır. Toplumun ifa etmesi gereken vazifeyi üzerine alan, farzı kifaye bilip görev yapanlardan Rabbim razı olsun.

Havf, recâ, rahmet ve mağfireti benliğinde içselleştirmişleri, ilmi kuşanmış önderleri, ihlaslı gönül erlerini, hâlle İslam’ı yaşayanları, iman esaslarına kalbini açanları çıkaracağı umudu ve duası ile kitabın son sayfasını kapattım.

Akaid ile söze başlayan akaid ile sözü bitiren davet önderliği ile müşerref olanlara selam olsun. Allah bize fayda veren ilmi ögrenip onunla amel etmeyi nasip etsin. İlmin şükrünü hakkıyla vermekte (bu çalışmalarla) bizi muzaffer kılsın.

Tevfik ve İnayetle