İnsanları tanıdıkça bizi bizimle tanıştırırlar.
Aile danışmanlığı, özel öğretim kurumları rehberlik servisleri, toplantılar, birebir görüşmeler, seminer sonrası sohbetler ve aile içi görüşmelerim her biri bana en az okuduğum kitaplar kadar faydası oldu. Hatta diyebilirim ki hiçbir kitapta okumadığım şeyler öğrendim, dinlediğim ve sohbet içinde kaldığım insanlardan.
Onların hayatlarına ve kaderlerine tanık oldukça en absürt gelen davranışları dahi çok normal gelmeye başlarken kendimden daha çok şeyler bulmaya başlıyorum.
Dinlediklerim gözlemlerim okuduklarım biriktikçe bunları yazmayı paylaşmayı istiyorum.
Bazen de görüştüklerim iyi niyetli ama kötü etkili Anne babalar ya da eşlerin, kardeşlerin, arkadaşlarının, dost bildiklerinin, patronlarının, ortakların çileden çıkarttığı insanlardı, işkence çekenlerdi.
Delirtenler, elini kolunu sallayarak dışarıda dolaşanlar en gamsız olanlardı.
En naif olanlar, içe atanlar, karşılıksız fedakarlık yapanlar, ödün verenler, sınırlarını çizemeden çoğunlukla “evet” diyenler, alttan alanlar, onlar hayatın işkencesini çekenlerdi.
Onlar ruhsal kökenli bedensel rahatsızlık çekenlerdi; zihinsel verimi düştüğünden kendilerine ve çevresine körleşenlerdi!
Onlar “iyi insan” olmaya soyunanlar iyi insan olmak isteyenler, en çok yıprananlardı ve işleri en zor olanlardı.
Bir ruh bilimcisinin sözleri aklıma gelir “bize gelenler hep akıllılar, onları bozan deliler ise dışarıda geziyorlar” yani o akıllılar sorunun farkında olanlardı.
Biz insanlarla çok daha fazla birlikte olanlar, onların özellerini dinleyen, anlayan, gözlemlerini duygu ve düşüncelerini yazıya dökerek paylaşanlar çok daha fazla insana faydalı olma istediği içinde olurlar.
Çoğu zaman gazete ve dergilerde yazdıklarım karşısında “hocam beni yazmışsın sanki kendimi gördüm” vb geri bildirimlerini duymak beni memnun ederken daha fazla yazma isteğim oluşur ve yazılanlar sayesinde okuyucularında kendilerini görmesi artan farkındalıkları bir terapi olduğu kesindir.
Verilmek istenen en temel mesaj en vahim öykülerini dinlediğimiz İnsanlar ne kadar dibe düşerlerse düşsünler, var olduğumuz sürece umut hep vardı ve mücadeleden hiç vaz geçmemeliydik.
Yine bir ruh hekimi “ben hastalarımın öykülerinde hep kendimden bir parça görürüm” der. Ve dinlediğimiz öykülerde çok vahim bir şekilde “kötü ahlaksız çirkin insan” dediklerimizin iç yüzlerini gördükçe onlara o kötü davranışlar sergileten maruz kaldıkları şartları anlamak onları mahkum etmemizi engelliyordu.
En ahlaksız kötü çirkin davranışların ardında yatan nedenleri anlamak kişiye olan bakışımızı değiştirecekti.
İnsanların en farklı en olmadık şok kararlar almasında onların çocukluk dönemlerinden başlayarak kader çizgisinin ne renge dönüştüğünü anlamak önemliydi.
Özellikle çocukluk dönemlerinde maruz kaldıklarının onları nasıl değiştirip dönüştürdüklerini anlarken kendimizde de sorguladığımız davranışlarımızın arka planının farkına varmamızı sağlıyordu.
Özellikle korku kültürünün hakim olduğu toplumumuzda suçlayan, utandıran otoriter yapıda yetişen insanlarımız daha çok kendilerine takılıyor suçluluk duygusu yaşıyorlardı.
Okuduğumuz kitaplar yazılar ve dinlediğimiz insanları anlamak kendimizi görmemizi sağlamaktadır. Bu sayede utanca boğan suçluluk içine girdiğimiz durumlarımızın farkına varmak yüzleşmek ve kendimizi affetmek bizi rahatlatırken bizi özgürleştiriyor gelişim içinde oluyoruz ve ruh halimiz daha sağlıklı olmaya başlıyor.
İçimizdeki bitmemiş işlerin ne olduğunun farkında olmak bu yüzden oluşan kötü duyguların yönetilmesinde en önemli adımdı.
Etkin dinlemek, var etmektir.
İnsanları anlamasına dinleyin, dinlerken iç seslerinizi susturun, önyargısız dinleyin, dinleme anından çekin aradan kendinizi, beyninizle değil kalbinizle dinleyin, empatik dinleyin, halden anlamaya çalışın ve davranışlarının sözlerinin nedenlerini anladıkça dinlediğiniz kişiye daha anlayışlı olmaya başlayacaksınız.
İnsanların hangi olaylar karşısında nasıl davrandıkları ne düşündükleri ve hissettiklerini anladıkça gelişen duygusal zekanız sayesinde kendi duygu ve düşüncelerinizin de farkına varmaya başlayacaksınız ve hayatta sizi daha başarılı kılan duygusal zekanız gelişecektir.
Dinleyin ama onun içine düştüğü sorunlarına karşılık çözüm üretmeye kalkmayın, akıl vermeyin, teselli etmeyin, hafife almayın, eleştirmeyin “olur böyle şeyler boş ver üzülme geçer, üzüldüğün şeye bak vb” türü sözleriniz olmasın. Güzin ablacılık yapmayın.
Sadece dinleyin, dinlemesini öğrenin ve onu anladığınızı hissettirin.
“Sizi anlıyorum, üzülmüşsünüz, öfkelenmişsiniz” türü sözleriniz yeterlidir ve onda “anlaşılıyorum” “önemseniyorum” “değerliyim” duygusunu yaşatmış olursunuz ve var etmiş olursunuz. Var oluşu yaşayan insan daha dinginleşir kendisini daha iyi anlamaya görmeye başlar.