Akdeniz ve Kızıldeniz’i birbirine bağlayan 193 kilometre uzunluğundaki Süveyş Kanalı’nın inşasına 1859 yılında başlandı ve 10 yılda tamamlandı. 1858 yılında kurulan İngiltere ve Fransa kontrolündeki Uluslararası Süveyş Kanalı Şirketi 99 yıl boyunca işlettikten sonra kanal 1956 yılında Mısır hükümetine devredildi. On yıllık inşa sürecinde bir milyon Mısırlı çiftçinin çalıştırıldığı kanalda 125 binin insan hayatını kaybetti.

Önceki yıllarda gemiler Danimarka çevresini dolaşmak zorundayken Almanya 1887-95 yılları arasında kuzeye gidecek savaş gemilerine kestirme yol kazandırmak üzere Kiel Kanalı’nı inşa etti. 1907-14 arasında da genişletilerek büyük savaş gemilerinin geçişine elverişli hale getirilen kanal I. Dünya Savaşı öncesinde Alman hükümetine aitti. 1919'da imzalanan Versailles Antlaşmasıyla uluslararası statü kazansa da, yönetimi yine Almanlarda kaldı. 103 metre genişliği ve 11 metre derinliği olan 98 kilometrelik kanal Baltık Deniziyle Kuzey Denizini birbirine bağlıyor. Üzerinde de on adet köprü bulunuyor.

Panama Kanalı, Orta Amerika’nın güneyinde Panama topraklarında yer alır ve Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanusu birbirine bağlamaktadır. Yapımı, tarihin en zor mühendislik projeleri arasında gösterilir ve inşaatında 27 bin 500 insan ölmüştür. Panama kanalının yapımına 1500’lü yıllarda karar verilse de çalışmalar, 1880’li yıllarda yapılabilmiştir.

Korint Kanalı, Mora Yarımadasıyla Yunanistan anakarası arasında 6.4 kilometre uzunluğunda ve 21 metre genişliğindedir. İmparator Neron devrinde inşasına başlansa da ölümünden sonra inşaat durduruldu. Ancak 1869’da Süveyş Kanalı açılınca, Korint yeniden gündeme geldi ve yapımı, 99 yıllık işletme hakkı karşılığında Fransızlara verildi. 1882’de inşaat başladı, 11 yıl sonra 1893 yılında tamamlandı. 

Ren-Ana-Tuna Kanalı Kuzey Deniziyle Atlantik Okyanusu’nu Karadeniz’e bağlamak amacıyla Almanlar tarafından inşa edildi. Europa Kanalı olarak bilinen 171 kilometrelik kanal 1992 yılında hizmete açıldı.

Dünya üzerindeki kanallar bunlarla da sınırlı değil; Rusya, Tayland, İtalya, Çin, Belçika, Hindistan, İngiltere, Arjantin ve Hollanda gibi ülkeler adeta denizleri birbirine bağlayan kanallarla donatılmıştır.

Dünya’da onlarca kanal örneği varken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere neden son günlerde Kanalistanbul için bir ‘İstemezük cephesi’ oluşturulmuştur? Dünya ülkeleri deniz yolunu kısaltmak için 1800’lü yılları adeta kanal yılı haline getirmişken bugün bizim müzmin muhaliflerin Kanalistanbul için öne sürdükleri korku senaryoları ne kadar inandırıcı olabilir? “Geç bile kaldın ey hükümet!” demeleri gerekirken insanları kanal karşıtı isyanlara sevk etmeleri kimlere hizmet etme amacı taşımaktadır?

**

ŞERAFETTİN CAMİİ ALTOKTAN KURTULDU

 Konya’nı bazı tarihi camilerinin minarelerine tek parti devrinde CHP amblemi yerleştirildiğini ‘o devri yaşamış büyüklerimizden dinlemiş’ yaptığımız gözlemlerde de bazı camilerde halen altı oklu sembollerin durduğunu müşahede ederek on yıl kadar önce Hakimiyet Gazetesi’ndeki makalemizde gündeme getirmiştik. Örneğin (fotoğraflardaki) Şerafettin Camii minaresindeki altı oktan birisi doğal şartlar sebebiyle kırılmış, kalan beş ok günümüze kadar ulaşmıştı. O dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’da bir Konya ziyaretinde minarelerdeki altı oku gündeme getirerek ‘Bu ucubeleri kaldırın’ demişti.

Vakıflar Bölge Müdürlüğü konuya hassasiyetle yaklaştı ve minarelerdeki nesneleri birden bire söküp atmak yerine tarihi vesika ya da görüntü aradı. Hatta hemşerim sevgili dostum Bölge Müdürü İbrahim Genç’e ‘gerçek âlemleri yerine takmayı geciktirme sebeplerini’ sorduğumuzda “Elimizdeki belgeleri, kayıtları, tarihi görüntüleri incelememiz gerekiyor. Sizin altı ok olarak ifade ettiğiniz sembollerin ne olduğunu tam bilemiyoruz. Eski halini gösteren fotoğraflara şu ana kadar rastlamadık” demişti. Daha sonra ise biz altı ok öncesinin görüntüsünü yansıtan bir fotoğrafı kendisiyle paylaşarak sürece katkıda bulunduk.

Uzun süren bir tadilata tâbi tutulan Şerafettin Camii minaresindeki altı ok kalıntısı nihayet sökülerek yerine Osmanlı mimari anlayışına uygun âlem takıldı. Konya’da pek çok tarihi eserin onarılarak gelecek nesillere aktarılmasına büyük emek veren, yine tek parti devrinin tasarrufuyla yıkılıp yok edilen bazı türbelerin aslına uygun olarak inşa edilmesini sağlayan İbrahim genç ve ekibiyle bu hususta katkısı ve emeği olan herkese teşekkür ediyoruz.

**

SUYLA ÇALIŞAN OTOMOBİLİN HAZİN ÖYKÜSÜ

Son günlerde Türkiye’nin son teknoloji harikası otomobil prototipleri Dünya gündemine damga vururken bizim müzmin muhalefet yine ‘bahane üretmedeki maharetini’ arz etti. Dünyanın ağzını açık bırakan araçlar için getirilen eleştirileri gördükçe geçmişteki bazı hadiseler hatırladık. Konyalı bir mucidin hayatına mâlolan ‘suyla çalışan otomobil buluşu bunlardan biridir.

Fizik Öğretmeni bir ağabeyimiz yıllar önce, Türkiye’nin milli teknolojiye dönük hamlelerde nasıl çaresiz bırakıldığını, yakın bir arkadaşının başından geçen hazin bir hadiseyle örneklendirmişti. Dostumuzun anlattıklarından hatırımızda kalanlar, milli sanayi girişimlerinin engellenmesine ciddi bir örnek teşkil ediyor.

Genç ve girişimci kimya ve fizik öğretmenleri akaryakıtın karaborsaya düştüğü yıllarda alternatif yakıt geliştirmek üzere ciddi analizler, çalışmalar yapar. Bunlardan Ali Eroğlu otomobiline uyguladığı sistemden sonuç alır ve mahalle çeşmesinden deposuna doldurduğu suyla arkadaşlarına Konya turu yaptırır. Hem motor gücünde hiçbir eksilme söz konusu olmamış, hem de çevreye zarar veren gaz salınımının önüne geçilmiştir, buluş harikadır.

Nuri Demirağ’ın yerli uçak fabrikası ve Necmettin Erbakan’ın Devrim otomobillerinin başına gelenleri bilen öğretmenler bu aşamada endişeye kapılıp Ali beye “Tamam suyla çalışan arabayı yaptın ama bu tehlikeli. Başına her an her şey gelebilir. Sesini çıkarma, kendi arabanda kimseye fark ettirmeden kullan” deseler de  Eroğlu kabına sığamaz ve bir gün ‘ilgili yerlerle projeyi paylaşmak üzere’ Ankara’nın yolunu tutar. Gidiş o gidiş; bir daha ne gören, olur ne de sesini duyan!

Aradan iki yıl kadar geçtikten sonra boş bir beyinle Konya’ya dönen Eroğlu nerelere gittiği, neler olduğu hakkında da, suyla çalışan otomobili hakkında da kimseye bir şey söylemez. Bir yıl kadar sonra gittiği İstanbul’da bir otomobil çarpması sonucunda da hayatını kaybeder!

Bugün elektrikli otomobil projesinin devlet kontrolü ve güvencesinde sürdürülüyor olması en büyük kazanımdır. Devrim de olduğu gibi ‘Batılı kafayla otomobili yaptı lakin şark kafasıyla benzini koymayı unuttuk’ deyip projeyi çöpe attanlar da olabilirdi, hafazanallah!