O kadar kalabalık ki yaşadığımız evren. Bu kadar insanın birlikte değil de ayrı ayrı fotoğraflanması şaşırtmasın kimseyi. Çünkü; herkes korkak, herkes tedirgin bu devirde. İnsanlar artık “ insancıklar” olarak dolaşıyor etrafta. Kadınlar erkeklerden, erkekler babalarından, babalar eşlerinden tedirgin. Toplumda dizi dizi birbirimizden ayrılırken, kendi içimizde yalnızlığımızla yaşıyoruz. Yani insanlar bir aradaymış gibi görünse de aslında her an tehlikeye karşı savunma halinde. Birbirlerini gerçekten sevmiyorlar. Sanki her saniye dünyanın uzak bir köşesine gideceklermiş gibi duruyorlar. Kimse karşısındakine kendisini alıştırmak istemiyor. “Gitmeler” her zaman mümkün bu devirde. Eşyalar hep hazır ve uçak biletleri her ihtimale karşın ayrıltılmış durumda… Kimse kimseye destek olmak istemiyor. Omzumuzda bir el görmeyeli ne kadar zaman oldu? Ama biz tek başına ve güçlü olmalıyız. Buna mecburuz! Kıran kırana geçiyor hayat mücadelesi. Bir gün hayatımızdaki adamın/kadının sessizce arkasını dönüp gideceğini hesaplamalı ve ona göre gardımızı almalıyız. İşte böyle yalnız kalıyoruz. Çarparak, bölerek, virgül bile atlamadan yani hesaplayarak… İnsanlar yan yana ama yalnız, birlikte ama kendi başına ayakta. Herkes tek başına başarılı olmak zorunda. Kuru bir el sıkışmaya ve samimiyetsiz gülümsemelere alışmalıyız. Günahlarımız ortak ama sevaplarımız bize ait olmalı. Önce kendimizi düşünmeli, başkasını kendimizi sevdiğimiz kadar sevmeye layık görmemeliyiz. Ne de olsa yaşadığımız dünya bize bunu öğretiyor, içimizdeki yalnızlıkla yaşamamız gerektiğini… Ben de işte böyle alıştım içimdeki yalnızlığa, siz nasıl alıştıysanız ben de aynen öyle… Önceleri bilmiyordum tek başına nasıl ayakta kalacağımı. Sonra öğrettiler! Tıpkı sizin de öğrendiğiniz gibi… İhanetin, gitmelerin, yalnızlığın sonuçlarına katlanmayı öğrendim. Toplanmış valizlere alıştım. Orta doğuda yalnız başına çekilmiş bir erkek fotoğrafı bana daha anlamlı gelmeye başladı. Daha sonraları kendimle eğlenerek, tek başıma film izleyerek, meyve suyunun kapağını açmak için kimseden yardım istemeyerek alıştım içimdeki yalnızlığa… Aynı sizin de alıştığınız gibi… Kahkahalı akşam yemeklerinde bile kendi iç sesime danışmak, savunduğum fikirlerimi üstüne basa basa haykırırken bile desteksiz olmak beni üzmemeye başladı. Ne de olsa herkes yalnızdı… Her kimin yanında olursam olayım tek başıma olduğumu bilmek bana güç verdi. Bu güçten artık sıkılsam bile yalnızlık içimdeki en derin yere çöreklendi. Tıpkı diğer insanlarda da olduğu gibi… Sorun sadece bende değil herkeste mevcuttu. Eğer bir ruh hastalıkları hastanesine gitmek gerekiyorsa toplumca, hep beraber gitmeliydik. Güçlü olmak zorunda görünmek benim değil herkesin sorunuydu. Şimdi ben de tedirgin, savaşçı ve içimdeki yalnızlıkla yaşıyorum. Tıpkı dünyadaki bütün insanların yaşadığı gibi…