Her şey çok hızlı ilerliyor değil mi Molly?

Hemen büyüdük sanki. Hızla yaşlanıyoruz sanki. Aşklar da sevdalar da nefretler de hızlıca yaşanıyor gibi. Sonra bakıyoruz aslında hiç bir şey yaşanmamış gibi. Hiç bir şey yaşanmayacak gibi. Her şeyin önüne aniden  bir güç gelecek ve ket vuracak gibi. Birileri birilerine geç , diğeri ona erken gelirken sevdaya dair söz söylemenin anlamsızlığı içinde boğuluyor gibi.   Annenin ve babanın hiç ölmeyeceğine inanırsın ya ya da her an ölebileceğini düşünüp için titrer ya, kağıt kesiği gibi, bıçak deşiği gibi... Öyle bir şey sanki.  Sanki hayat bu kadar acımasız da tatlı elmalar dağıtan o müsibet masalın kötü kahramanı gibi bize sunduklarıyla avunuyor, zehirleniyoruz.

 Aslında bu kadar karanlık değil hiçbir şey. Sadece ne kadar karanlığa dalarsak güneşin o kadar kıymeti artar insan gözünde. Güç toplamak ve hayata gülümsemek için bazen düşünmek gerekir. Düşündükçe var olur çünkü insan. Düşündükçe büyür sevgiler, iyilikler, mutluluklar. Sadece kendimizi düşünmekten bahsetmiyorum. Bencillik iyidir ama ölçülü olursa. Ölçüyü ayarlamak zordur aslında. Bir tık fazla kaçsa kendinden başkasını düşünmüyor denir. Bir tık az olsa ahmak işte. Kendisini kullandırıp duruyor denir. Hayatta her şeyin bir ölçüsü yok mudur ki zaten? Ölçüler önemlidir. Tıklar önemlidir. Doğru ölçüde doğru tıklar hayat kurtarır. Peki, hayat hesaplanarak yaşanır mı? Hesaplayarak yaşadığımız haya bizim hayatımız mıdır? Yoksa herkes başkasının hayatını mı yaşar?  Nuri'nin aldığı yeni araba seni ilgilendirmez mi? Asuman'ın değiştirdiği koltuk takımı da tam senin istediğinden değil mi? Yıllardır istediğin eve ve muhite yoksa onlar sizden önce mi sahip oldular? İstediğin stilettoları onda mı gördün? Karın başının etini yiyip mi duruyor başkalarıyla seni kıyaslayarak? Ne meşakkatli bir döngü değil mi? 

Oysa tıpkı deniz kaplumbağaları gibi çırılçılak savunmasız olarak dünyaya gelir ve sürünerek okyanusa dalarız. İşte hayat orada başlar tüm masumluğuyla.Tam da o noktada.En azından sen masum olduğun için hayatı da öyle sanırsın. Hayat senin burnunu ne kadar çok sürterse o kadar çok yol alırsın. Öğreti budur. Ne kadar acı çekersek o kadar olgunlaşırız. Yığılır o an tüm meşakkatler önüne. Ne tıkı vardır ne de ölçüsü. Altından kalkamadığın anda çekersin isyan bayrağını. PES dersin .İşte yaşlanmaya başladığın noktadasındır artık. Geçmiş olsun! Ve hayat başta da söylediğim gibi hızlı bir ivmeyle akıp gitmeye başlar. Tutamadığını anladığın anda da koyverir gidersin anıları, sevdaları, geçmişini, kaygılandığın geleceği. Herşeyi unutarak yaşanır mı peki? 

Yaşanmaz elbette. 

Yaşanmaz.

Yaşamak için çay içelim, sevelim, güzelbakalım ki güzelleşelim.

Ha bir de başkalarının hayatını yaşamaktan vazgeçelim. Unutmayalım ki ikinci bir hayatı yaşayacak şansımız ve zamanımız yok. 

Sevda kaçsın çayınıza...