UYAN EY İSLAM ALEMİ, HEDEF HALEP DEĞİL, SENSİN!


Tarihi derinliği ve sahip olduğu kültürel mirasın zenginliği nedeniyle, Ortadoğu’nun dört önemli kentinden biri sayılan Halep’in hangi nedenle, hangi amaçla haritadan silindiğini nasıl açıklayacağız? İnsanlığın kültür mirası olan bu tarihi kentin, bütün kültürel varlıkları ve insanlarıyla birlikte  tarihe gömülmesinin suçlusu yalnızca, “Katil Esad” mı dır? 


I. Körfez Savaşı’ndan Halep katliamına uzanan süreçte yaşananları ve olası sonuçlarını doğru değerlendirebilmek için, gelişmeleri siyasi, ekonomik ve ruhani boyutlarıyla değerlendirmek gerekiyor. 


Bugün Ortadoğu’da küresel aktörler arasında siyasi ve ekonomik boyutu ağır basan enerji merkezli bir paylaşım savaşı yaşanmaktadır. Fakat, üç semavi dinin beşiği olan Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin ruhani boyutunu gözden kaçırmamak gerekir. BOP’un kapsama alanındaki İslam coğrafyasında yaşanan katliamlar, İslam kültürünün eserleriyle bezenmiş yerleşim birimlerinin içindeki insanlarla birlikte haritadan silinmeleri dikkate alındığında, bu yaşananların, aynı zamanda, 11Eylül 2001’de G.W. Bush’un müjdelediği bir Haçlı Seferi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.  


Bugün Halep’te insanlık tarihinin en acımasız dramı yaşanmakta. Yüzbinlerce masum insan katledildi, miyonlarca masum insan evini yurdunu bırakıp komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Halep’te sıkışmış kalmış olan 50 bin silahsız, yaşlı, yaralı  insan, BM Güvenlik Konseyi kararına, Rusya ile Türkiye’nin işbirliğine rağmen tahliye edilemiyor.


21. Yüzyılda, iletişim teknolojisinin ve araçlarının böylesine geliştiği bir çağda, yani bütün insanların gözü önünde Halep’te bir insanlık dramı, bir vahşet yaşanıyor ve insanlık, böylesine insanlık dışı bir yokedilişi duyarsızca izleyebiliyor. Bu durum hangi insanlık ölçüsüyle açıklanabilir? 


Bütün bunların suçlusu kim?


Herkes “Katil Esad!” suçlamasıyla kendini temize çıkarma çabasında. “Diktatör Esad Rusya ve İran’la elele vererek Halep’i haritadan sildi” açıklaması hiç de inandırıcı olmuyor. Birisi çıkıp da, “Esad’ın Ortadoğu’yu böylesine bir kaosa sürükleyebilecek gücü var mı?” sorgulaması yapmıyor. 


Bugün gelinen noktada, hiç kimse kendini Halep katliamının sorumluluğundan soyutlayamaz. Hangi nedenle olursa olsun, sahip olduğu kültürel değerlerin zenginliği nedeniyle insanlığın kültürel mirası sayılan bir kent olan Halep, içinde yaşayan masum insanlarla birlikte haritadan silinirken sessiz kalmış olan herkes bu katliamdan sorumludur. Hiçbirimizin kendini bu sorumluluktan kurtarabilecek gerekçesi yoktur. 


Tarihi derinliği ve sahip olduğu kültürel mirasın zenginliği nedeniyle, Ortadoğu’nun dört önemli kentinden biri sayılan Halep’in hangi nedenle, hangi amaçla haritadan silindiğini nasıl açıklayacağız? İnsanlığın kültür mirası olan bu tarihi kentin, bütün kültürel varlıkları ve insanlarıyla birlikte  tarihe gömülmesinin suçlusu yalnızca, “Katil Esad” mıdır? 


HALEP KATLİAMININ SİYASİ, EKONOMİK VE RUHANİ BOYUTLARI


Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasının hemen ardından, Ortadoğu’da I. Körfez Savaşı’yla uygulamaya konulan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin siyasi, ekonomik ve ruhani boyutları ve bunlara bağlı hedefleri vardı. Halep’te yaşanan vahşeti bu pencerelerden bakarak ayrı ayrı değerlendirmedikçe, gerçekleri görmemiz mümkün olmuyor. Halep katliamının bu üç boyutlu nedenleri matruşka bebekler gibi iç içe geçmiş olduğundan, hangi gelişmenin hangi amacın taşeronu olduğunu görmekte zorlanıyoruz.  . 


Halep dramı yalnızca Halep’le sınırlı bir olay değildir. İnsanlığı yeni ve uzun soluklu bir küresel çatışma yaşamasına neden olan BOP’un en önemli hedeflerinden biri olan ABD/İsrail Koridoru’nun bir ucu Musul, Akdeniz’e açılan diğer ucu Halep kapısıdır. Bu koridorun Akdeniz’e uzatılmasını çıkarlarına aykırı gören Rusya ile İran’ın bütün güçleriyle Esad’a destek vermeleriyle, yeni bir küresel çatışmanın fitili ateşlenmiş oldu. 

Bugün Doğu Akdeniz’de ABD, AB, Rusya ve Çin savaş gemilerinin katıldıkları uluslararası “gösteriyi” doğru okumak gerekir. Doğu Akdeniz’deki bu bayrak gösterisi, tarih boyunca jeostratejik konumuyla belirleyici olmuş Ortadoğu coğrafyasının yeniden düzenlenmesinde söz sahibi olmak isteyen küresel aktörlerin, “Bu paylaşımda ben de varım” gösterisidir. Ortadoğu’da yaşanmakta olan çok aktörlü bu dalaş biz, ‘küresel çatışma’ dedik, siz bunu III. Dünya Savaşı olarak da okuyabilirsiniz. 


HALEP KATLİAMININ SİYASİ, EKONOMİK VE RUHANİ BOYUTLARI


Ortadoğu, jeostratejik konumuyla, tarih boyunca egemenlik savaşlarında belirleyici olmuş bir coğrafya.. 


Ortadoğu tarihi İpek Yolu ve Baharat Yolu’nun kesişme noktası olan bir coğrafya.. 


Ortadoğu, üç semavi dinin doğduğu coğrafya.. 


Ortadoğu, I. Dünya Savaşı’nda enerji merkezli çatışmalara neden olmuş bir coğrafya.. 


Ortadoğu, insanlığa yazı yazmasını öğreten uygarlıkların doğup battıkları bir coğrafya.. 


Ortadoğu, Türklere yüzyıllar boyunca vatan olmuş bir “Gökyurt”..


Halep gibi derin bir tarihi geçmişi ve zengin bir kültürel birikimi olan bir kentin neden olduğu sorunlar da, kaçınılmaz olarak çok boyutlu olmaktadır. O nedenle, I. Körfez Savaşı’ndan Halep katliamına uzanan süreçte yaşananları ve olası sonuçlarını doğru değerlendirebilmek için, gelişmeleri siyasi, ekonomik ve ruhani boyutlarıyla değerlendirmek gerekiyor. 


Bugün Ortadoğu’da küresel aktörler arasında siyasi ve ekonomik boyutu ağır basan enerji merkezli bir paylaşım savaşı yaşanmaktadır. Fakat, üç semavi dinin beşiği olan Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin ruhani boyutunu gözden kaçırmamak gerekir. BOP’un kapsama alanındaki İslam coğrafyasında yaşanan katliamlar, İslam kültürünün eserleriyle bezenmiş yerleşim birimlerinin içindeki insanlarla birlikte haritadan silinmeleri dikkate alındığında, bu yaşananların, aynı zamanda, 11Eylül 2001’de G.W. Bush’un müjdelediği bir Haçlı Seferi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.  


Ekonomik ve siyasi açıdan bakıldığında; ABD, Sovyetler Birliği’nin dağıtılması sonrasında tek kutuplu kalan dünyamızda, küresel liderliğini Ortadoğu’nun enerji kaynakları üzerinden sürdürmek, doların saygınlığını korumak, kendini güvenliğinden birinci derecede sorumlu saydığı İsrail için bir güvenlik kuşağı oluşturmak,  İsrail’i bölgenin enerji terminali yapmak, Akdeniz’i bir “Batı Gölü”ne dönüştürmek amacıyla bölgenin siyasi haritasını yeniden düzenlemenin peşindedir. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı G. Rice, 2006’da, Ortadoğu ülkelerinden birine yaptığı ziyaret sırasında açıkça dile getirmiş, “Bölgede 22 ülkenin haritası değişecek” demişti. 


Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında hızla toparlanmaya çalışan Rusya, Çarlık Rusyası’nın hayali olan Suriye kıyılarındaki üslerini korumak, “Enerji tedarikçisi” konumunu kaybetmemek, Ortadoğu’da daha geniş nüfuz alanları sağlamak adına ABD/İsrail Koridoru’nun önünü kesmeye çalışmaktadır. 


Bazen Rusya ile, bazen de ABD ile dirsek temasında olan İran da, hem İrak’ta hem de nüfuz alanlarını genişletme peşindedir. 


Çin, Ortadoğu’daki işlerini yoluna koyduktan sonra Uzakdoğu’ya, Pasifik’e yöneleceğini bildiği ABD’yi bölgede tutabilmek için Rusya, İran ve Suriye’ye destek veriyor. 


Böylesine çok aktörlü, çok hedefli bir  tablosundan Halep katliamı gibi çok boyutlu sorunlar doğmakta, ciğerimizi dağlamakta..


Altını çizmemiz gereken bir ayrıntı daha var, Halep’in tahliyesine ilişkin.. 2011’de, Suriye krizi başladığında Halep’in nüfusu üç milyondu. Günlerdir yalnızca 50-60 bin kişinin tahliyesinden söz ediliyor. Nereye gitti bu insanlar? Yılan hikayesine dönüşen tahliye gerçekleşirse bu insanlar hangi ülkeye emanet edilecek? Türkiye’nin mülteci kamburu üstüne bir kambur daha mı konacak? 


OLAYIN RUHANİ BOYUTUNA GELİNCE…


İşte yanıtını bulamadığımız can yakıcı soru: Bir İslam kenti olan Halep’te yüzbinlerce Müslüman katledilirken 1.5 milyarlık İslam Alemi nerede?


Bazı devletlerin karşı cephelerde olmalarına rağmen, bazı konualarda işbirliği yapabilmelerinin nedeni, Ortadoğu’da yaşanmakta olan savaşın bölgesel bir çatışma olmadığının göstergesidir. Rusya ve ABD karşı cephelerde olmalarına rağmen, DEAŞ’ın vurulması konusunda işbirliği yapabileceklerini söylüyorlar. Yine, karşı cephelerde olmalarına rağmen, “insan haklarını baş tacı eden” ABD ve AB ülkeleri Rusya’nın Esad güçleriyle birlikte Halep’te masum insanları, hatta hastaneleri vurması karşısında sessiz kalabiliyorlar. Yine karşı cephelerde olmalarına rağmen, ABD ve Batılı ortakları İran’ın Irak ve Suriye’de nüfuz alanları oluşturmasına ses çıkarmıyorlar. 


Türkiye ve Rusya’nın girişimiyle ateşkes sağlanarak Halep’in tahliyesi konusunda anlaşma sağlanmışken, Rusya’nın Suriye’deki ortağı İran tahliyeyi engelleyebiliyorlar, Esad Doğu Halep’e füze yağdırıyor. 


Tablonun böyle karmaşık görünmesinin nedeni, Kuzey Afrika’dan Afganistan’a, hatta Pakistan’a uzanan Müslüman coğrafyanın, belli bir amaç ve belli bir hedef doğrultusunda yeniden şekillendiriliyor olmasıdır. 


UYAN EY İSLAM ALEMİ, HEDEF HALEP DEĞİL, SENSİN!


Ey İslam Alemi! Ortadoğu’da, bir İslam coğrafyasında yaşanmakta olan böylesine kapsamlı bir operasyonun bir boyutuyla bir Haçlı Seferi olduğunu ne zaman görebileceğiz? 


“Enerji Koridoru” konusunda birbirleriyle kıyasıya savaşan ABD ile Rusya’nın, Ortadoğu’da, Halep’te Müslümanların acımasızca katledilmesine kayıtsız  kalmalarının nedenini ne zaman anlayabileceğiz? 


11 Eylül 2001’de, İkiz Kuleler şoku sonrasında İslam Alemi’nin “potansiyel terör bataklığı” ilan edilerek Ortadoğu’nun işgal operasyonuna yeşil ışık yakıldığında Başkan G.W. Bush’un, “Haçlı Seferleri başladı!” haykırışıyla ne demek istediğini hala anlamayacak mıyız? 


Halep katliamının, çok önemli sonuçlar üretebilecek siyasi, ekonomik ve de ruhani hedefleri olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir sonucu olduğunu unutmayalım. Ortadoğu coğrafyasından İslam’ın, bütün izleriyle ve insanlarıyla birlikte yok ediliyor olması, Büyük Ortadoğu Projesi’nin doğrudan İslam’ı hedef aldığını da görelim artık!

Halep katliamına bugüne kadar sesiz kalabilen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın bu geçeği acilen görmesi gerekir. 

Görmezse ne olur?


Büyük Ortadoğu Projesi tarihe, “Son Haçlı Seferi” olarak yazılır.