Bazen hayata dair cevabı öyle zor sorularla muhatap oluyoruz ki, bu zorluk belleğimizi sorulara itiraz mukabilinde cümlelerle doldurmaya sevk ediyor bizi. Ve bununla tüm zorlu soruları cevaplamış gibi oluyor, geçiştiriyoruz. Aslında bir nevi hayat denilen zaman aralığını anlamlandıramıyorum demek bu.

Ve bir çoğumuz fetişleştirilen şeylerin ardında ömür tüketiyoruz. Bazen bunun farkına varmakta geç kalıyoruz. Dünyayı fetişizm çerçeveli gözlüklerle seyrediyoruz. Bu durum hakikati perdeliyor. Yalın ve çıplak bir göz ile hayatı seyredebilmek hakikate ulaşmanın ilk basamağı. Bu bize ve sonraki nesillere verilecek en önemli nasihat olmalı bence: Dünyaya çıplak gözlerle bakmak.

Bu ne kadar zor! Bugün fetişleştirdiğimiz birçok şeye var olduğu haliyle bir tanım yapamıyoruz. Bu bir körlük hali, bakar körlük... Mahlukata, eşyaya ya olduğundan fazla değer atfediyoruz ya da değerini vermekte aciz kalıyoruz.
İşte bu iklim tamda kompleks üretimi için var olmuş bir iklim. Kompleks, her iki anlamıyla da bu zihinsel kargaşa halinin ürünü.
Zihin dünyamızı berraklaştırmak zorunluluktur. Eğer fetişizmden, aşağılık komplekslerinden kurtulmak gibi bir amaç varsa olanı olduğundan başka görmek hastalığına şifa aramalıyız.
Bir kere bu işe, doğruların birçok, hakikatin ise tek ve bütün olduğunu bilmekle başlayacağız. Buradan başlamak zorundayız.

Kavramsallaşan ne varsa buna karşı kabullenmelerimiz ve reddiyelerimiz söz konusu olacaksa doğruların değişkenliğini hesaba katarak olmalı. Esnekliğin bu zamanın en yaygın doğrusu olmasını sağlamak zorundayız. Hayatı zorlaştıran sebepleri, sonuçlarını akıldan çıkarmaksızın savaşılması gereken çelişkiler olarak görmeliyiz.

Dünya merkezkaç hareketi, kuvveti devam ettikçe hiçbir şeyi olduğu gibi bırakmayacak. Bu dinamizmin karşımıza farklı seçeneklerle geldiği gerçeğini unutmayalım. Ya bu harekete kayıtsız kalacağız ya da değişime ayak uydurmak için çaba göstereceğiz.

Hayatın çeşitlendiği bir hakikattir. Bu çeşitliliği inkar edebiliriz. Kendi kabuğumuza, mahallemize, kasabamıza çekilerek yaşayabiliriz. Gözlerimizi her türlü farklılığa karşı kapatabiliriz. Bu var olan değişim hakikatinden bir zerre eksiltmez. Değişimin kaynağı tek tek kişiler ya da ufak topluluklar olmadığı gibi değişimi durdurabilecek güç yine bireysellik ve küçük birliktelikler olmayacaktır. Bu, Bediuzzamanın 'Münazarat'ta İslam hakikatleri için yaptığı müthiş söze benziyor: "İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir; göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar."

Doğruların çeşitliliğinden bahsederken, ihmal etmeden ifade edilmesi gereken her devrin kendi doğrularını da getirdiğidir. Post-modern devrin doğruları ise çeşitlilik ve farklılaşmadır. Ve yine unutulmaması gerekir devrin doğruları dayatmacıdır.
Dünya türlü algısal oyunları ile kendini bize farklı gösterme çabasında. Bu çabası kulları ilahi rızadan uzaklaştırmak icin. Dünyanın ilahi nazardan kıymetsizliğinin bir sebebi de bu bence.

Algısal oyunlar, hayatın çeşitlenmesi, fetişleşen nesneler, fetişleşen varlıklar, dünyevi hedefler, devrin ince nüanslardan bile tür üretebilme kabiliyeti, hayatın değişkenliğinin farklı algılanması, geleneksel devrin adetlerinin yaşatılmaya çalışılması tüm bunlar farklılıklarımızı arttıran, zihinsel çalkantılar yaşatan birbirimizden uzaklaştıran sebeplerden birkaçı.
Hayatı olduğu gibi değişimden ibaret görmek ve algılamak da büyük hatadır. Pozitivist sosyologların söylediği gibi toplumun statik ve dinamik olmak üzere iki işlevi, iki yönü vardır. Hem toplumun, hem kültürün bu iki vaziyetten ibaret olduğunu ve bizim hayat diye ifade ettiğimiz gerçeğinde tamamen bu olduğunu bilelim.

Bizim hayat anlayışımızın sabitesi inançtır. Hayata karşı tavrımızın sabitesi ise ilahi rıza istikametinde, rızalık istikametinde hareket etmektir. İnanç ile hayatın değişkenliğini bütünleyen bir hedef dairesinde bulunmaktır.


Tevfik ve inayetle