Kendimizi arıtmak

Gelişen değişen ve sürekli öğrenerek kendini güncelleyen aynı zaman da çevresini geliştirip, değiştiren ve güncelleyen insan, yani çevresinin parçası olabilen insan, çevresinin hem nesnesi hem de öznesidir.     Çevreyi etkileyen geliştiren iyileştiren ve güçlendiren insan çevresinin öznesidir.

Çevrenin kendisini etkilemesine ve yönlendirmesine açık hale getiren insan çevrenin nesnesidir.

Davranış, bilgi, estetik ve varoluş kavramlarının denge içinde olduğu gelişmede insan öncelikle kendisini çok iyi tanımalı anlamalı ve kendinden yararlanmalıdır. 
Kendine yönelen insan kendini arıtır.

Kendimizi tanımak önemlidir

Hacı Bektaşi Veli; "İnsan kendini arıtmadıkça, başkalarını arıtamaz" der. Değişen ve değiştiren olmak için çevrenin bir parçası olmak kendimizi tanımak kendimizi gözlemlemek etkin olmayı getirir.

Duygusal kalıplarımızın farkına varmak, kendimizin farkına varmaktır.

Kendimizi bize tanıştıracak olanda duygularımızdır. Hangi olaylar bizi üzer korkutur öfkelendirir hangi olaylar bizde ne gibi duygular yaratır; birlerinin hiç etkilenmediği yada çok etkilendikleri bizi ne kadar etkiler; neden alınganız şu an yaşadığımız duyguların geçmiş çocukluk dönemlerimizle ilgisi nedir?

Dayak, disiplin aracı değildir...
Şiddet uygulayanı da bozar. Şiddet uygulayanın aldığı haz duygusunun sağladığı dopamin hormonu mantık ve duygu kontrol merkezini baskılarken daha çok haz alabilmek adına da daha çok şiddet uygulayanın kimyası daha da bozulmaya başar.
Şiddet uygulayan için dayak, "cennetten çıkma" ve "ilişki düzenleyici" olarak değerlendirilebilir
Bilinmesi gereken ise, dayağın insan doğasına uymayan, ruhsal sorun nedeni olan ve istendik davranış değişikliği yaratmadığıdır. Dayak disiplin aracı değildir.

Ne düşünürsen o sun
"İnsanlar kendilerini hissettikleri yaştadır" sözü bir gerçeğin dile gelmesidir. Kendisini yaşlı hisseden, zihninde yaşlı bir kişinin fotoğrafı canlanan kimsenin duruşu davranışları ve cümle kalıpları yaşlı insan portresi çizer. Kendisini iyi hisseden ise bedeni bu duyguya uygun olmaya başlar. Çünkü beden zihin ve ruh sistemin parçalarıdır. Birinde yapacağınız değişiklik diğerlerini etkiler aynılaşırlar. Siz olumsuz düşünürken iyi hissetmezsiniz ve mimikleriniz olumlu değildir. Duruşunuzun (bedeninizin) değişmesi hormonlarınızı etkiler. Bu kanıtlanmış bir gerçektir. Hissettiğiniz gibi davranırken davrandığınız gibi de hissedersiniz. Taklit ettiğiniz bedenin ruh haline bürünürsünüz. Bir diğer ifade ile hücreleriniz zihninizden geçenlere tepkisiz kalamazlar. Bunun içindir ki olumsuz düşünceler umutsuzluklar bağışıklık sisteminizi zayıflatır. Düşüncelerimiz söze döküldüğüne göre sözlerimiz de bizi dönüştürür. Gün boyu kullandığınız sözcüklerin % kaçı olumlu ya da olumsuz. Bir düşünün. Hep şikayet eden kişi iç dünyasını koyar. Şikayet ettiği aslında kendi iç dünyasıdır. Zihnimizin ürünü olan sözlerimiz ve duruşumuz etkilenen duygularımızın yönetimi aslında elimizdedir. Ne düşünüyorsan o olmaya başlarsın Sen düşündüğün kişisin. 

Ne olduğunuz başlarken değil, ayrılırken belli olur...
İnsanlar ortaklık yaparken, arkadaşlıklar başlarken, evlenirken, nişanlanırken ve de "ilişkisi başladı" vb şeklinde ortaya çıkarttıkları en güzel, en nezih ve en nezaketli halleridir.

  Ya ayrılırken.
Konunun esası ayrılma anlarında belli olur. Ayrılma anları kişilerin ortaya koydukları gerçek yüzleridir.
Kişinin tam olarak ne olduğunu ayrılırken çok daha iyi gözlemleriz.

Bugün görüştüğüm kişilerin tanışma ve ayrılma halleri arasında siyahla beyaz kadar fark vardı

Büyükler rol modeldir.
Geçenlerde daha ziyade bohçacılara satış yapan toptan mefruşatçı bir tanıdığımın dükkanını ziyaret etmiştim. Minibüsleriyle kırsalda manifatura satan bu müşteriler arkadaşımla pazarlık yaparken o sırada 7-8 yaşlarında bir erkek çocuğu ağlayarak içeri girer.

Bohçacı olan anne çocuğuna, "neden ağlıyorsun" diyerek sert bir şekilde çıkışır. Çocuk yoldan geçen seyyar meyve satıcısından çaldığı elma için tokat yemiştir.

İşin garip tarafı ağlama nedeni yediği tokat değil, çaldığı elmayı seyyarın geri almasıdır. Anne ise elma çaldığı için kızmaz çocuğuna. "Oğlum neden bu kadar ağlıyorsun biraz sonra bir başkası geçer ondan çalarsın hadi bakim çık dışarı işimiz var şimdi bizi meşgul etme" derken ailenin değer sisteminde elma çalamamış olmanın beceriksizlik olduğu ifade edilir.

"Büyükler rol modeldir" denildiği zaman aklıma hep o çocuk ve annesi gelecek