Bazı insanlar bazı şeyleri çok fazla düşünür ve kafaya takar. Kafanıza taktığınız küçük şeyler de olabilir. Birini ya da bir olayı kafaya takıyor da olabilirsiniz. Ya da… Mevcut var olan bir durumu veya gelecekle ilgili, “ya olursa” deyip de kafaya takıyor olabilirsiniz. Eğer birini kafanıza takıyorsanız, sürekli bir kıyaslama içerisine giriyorsunuz demektir. ‘’O bana neden böyle davrandı, ben olsam ona asla böyle davranmazdım’’ gibi söylemler içinde bulursunuz kendinizi. Mevcut var olan durumu kafaya takıyorsanız değiştirmeye çalıştığınız veya değiştiremeyeceğiniz konulardır. Gelecek ile ilgili durumları kafaya takıyorsanız ki bana göre en korkunç olan takıntı budur, müthiş bir senaryo yazarısınızdır. İstediğiniz gibi kurgular istediğiniz gibi geliştirir ve bir kâhin bilgeliğinde sonuca varırsınız.

Bu tür düşünceler sizi bir süre sonra öyle bir noktaya getirir ki işin içinden çıkamaz bir hal alırsınız. Uyumak istersiniz, uyuyamazsınız! Yemek yerken aklınıza gelir, yediğinizi anlamazsınız! Yapmanız gereken bir iş vardır, bir türlü odaklanıp işi bitiremezsiniz!

Genelde kafaya taktığımız konularda üç tane tavır sergileriz.

O konuyu düşünmemeye çalışırız, olabildiğince itmeye savaşmaya çalışırız. Böyle bir durumda olay başka türlü bir hal alır. Pembe fil olayında olduğu gibi… Size pembe fil sakın düşünmeyin desem, gözünüzün önüne gelir ve nasıl olur acaba diye düşünürsünüz. Bir düşünceyle savaşınca her zaman kaybeden siz olursunuz. Çünkü düşüncelerle savaşılmaz. Savaştıkça o düşünceyi daha çok büyütürüz.

İkinci tavrımızsa o düşünceyle kanki oluruz. Nereye gidersek gidelim o düşüncede bizle beraberdir. Zannedilir ki ne kadar çok düşünülürse o kadar çabuk bir çözüm bulunur. Aslında sürekli düşününce çözüme asla ulaşamazsınız.

Üçüncü tavır ise, düşünmeyi erteleriz. Bir evde çöpleri halı altına süpürmeye benzer. Halı altına sürüklediğimiz her düşünce başka bir yerden patlak vermeye başlar. Bambaşka bir durumda kaygılı olmaya başlarız, gergin biri oluruz.  Aslında bunun çözüm olmadığını gayet iyi biliriz. Düşüncelerinizi hayatınıza davet eder ve kontrolü onun eline verirseniz, size bir yaşam alanı kalmayacaktır. Düşüncelerinizi yok sayarsanız, sizin hayatınızı arka plandan etkilemeye devam edecektir.

Ne yapacaksınız o zaman düşüncelerinizi ne hayatınızdan çıkaracaksınız ne de tamamen hayatınıza girmesine izin vereceksiniz. Bir düşüncenizi yaşadığınız an içinde çözmeye çalışın, baktınız çözümü yok bir kenara bırakın. Hallolmuyor diye kendinizi o düşünce içine kitlenmeden yapmanız gereken işlerinize odaklanacaksınız. Arkadaşlarınızla vakit geçirmeye, ailenizle olmaya ve kendinizle olmaya vakit ayıracaksınız. ‘’Ama kendimi veremiyorum’’ demeyin. Kendinizi verebildiğiniz kadarıyla olun. Bu bile kar. Siz düşünmeyi bıraktığınızda bir süre sonra düşünce de sizi bırakacaktır. Daha önce de böyle olmadı mı? Öncesinde yaşadığınız büyük sorun olarak gördüğünüz şeyleri zaman içinde gülerek dahi anlatıla biliniyor. Genelde korktuğumuz şeyler çoğunlukla olmaz.

Bizi mahveden şey ‘’beklentilerimiz.’’ Beklentimiz azaldıkça anı yaşamamız, anın tadına varmamız çoğalacaktır. Dünü düşünürken veya yarını düşünürken bugünü kaçırmanın ne anlamı var? Düşündükçe kendi kendinizi kaygılandırıp daha çok gerginleşeceksiniz. Bunun böyle olmasına izin vermeyin…

Kendinize sorun, ‘’Elimden geleni yaptım mı, düşününce çözümlenecek mi?’’ Eğer zaten çözümlenemeyecek bir durumsa kabullenişe geçin. Kabullendiğiniz anda içsel huzurunuz çoğalacaktır.

Eğer ki kafanıza taktığınız şeyler insanlarla ilgiliyse, genelde orada bitmemiş bir duygu vardır. Biri size kötü bir şey söyledi veya yarım kalan bir çatışmanız var, böylesi durumlar çok fazla kafaya takılır. ‘’Bana niye böyle davrandı’’, ‘’bana niye böyle bir surat yaptı’’ gibi sürekli aynı düşünceler etrafında döner. Yarım kalan söylenmemiş şeyler vardır. 

Çünkü zihnimiz yarım kalmaya tahammül etmez, içgüdüsüyle sürekli sizi bu düşünceler irdeler durur. Bunun tek çözümü o yarım kalmış düşünceyi muhatabı olan kişiyle paylaşmak. Bir sonuca varmasına gerek yok. Amaç zaten içsel çatışmanızı sonlandırmaktır. İçerde kalan duygu karşı tarafa aktarıldığında tamamlanma o duygu ve kafaya takma konusu da sona erecektir.

Kafanıza taktığınız her ne konu olursa olsun, zihninizi kendinize soracağınız sorularla rahatlatmanız mümkündür.

‘’Öyle olursa ne olur?’’ Diye sorun... Baktınız olumsuz bir yanıt geldi zihninizden tekrar aynı soruyu sorun. Ta ki dipte kalan duygu durumunuzu bulana kadar… Bu duygu durumu kendinizi size değersiz mi hissettirdi ve ya başarısız mı hissettirdi. İşte asıl sorunun kaynağını kendiniz de bulmuşunuz demektir. Bu zayıf kalan yönünüzü güçlendirirseniz ana şalteri açmış olursunuz.

Hayat kafaya takılacak kadar uzun değil!