Değişmeyi hem çok isteriz hem de değişmekten korkarız ve sık sık ‘’istiyorum ama olmuyor’’ diyerek bunu tekrar eder dururuz. 

Hiç düşündünüz mü en büyük değişim sizce nedir? Değişim nasıl bir şeydir, her şeyin daha iyi olması mıdır? 

Peki, bu değişim isteğimize karşı bize engel olan şey nedir?

Genelde başarısızlık, parasızlık, yalnız kalmak gibi olumsuz olaylardan sürekli korktuğumuzu düşünürüz… Bunun tam tersi, pozitifi olan durumlardan da korkma hali hayatımızı bir yandan sabote eder durur. Başarmaktan da korkarız, mutlu olmaktan da korkarız. Her şeyi tek başımıza halledebilmekten, güçlü olduğumuzu görmekten yani kendi gücümüzden dahi korkarız. Çünkü değişim insanı korkutur. Yeninin size ne getireceğini bilememek ve bu belirsizlik hali insanda yeniye karşı güçlü bir direnç oluşturur. Bunun yerine alışılan durumla yaşamak çok daha kolay gelir. Ama bunun farkına varmazsınız. Sürekli değişmek istediğinizi dem vurur durursunuz.

İçimizde bu duyguyu bastırma hali, değişim isteğini bazen aşırı abartmamıza sebep olur. Hatta, olumsuz tüm düşünceleri dahi (daha gaddar olmak, daha acımasız olmak, sadece kendini düşünmek…) gibi öfke dolu düşüncelerin de değişimin bir parçası olması gerektiğini düşündürür. Çünkü, değişikliklerle yüzleşebilmek için ürettiğimiz adrenalinin fazla miktarı beyni şaşırtabilir ve bu artış kaygı, güvensizlik ya da öfke duygularıyla ilişkilendirebilir. 

Tüm bunları göz önünde bulundurduğumuz da beynimizin iyi ve kötü değişikliklerden korkmamızı sağlayacak şekilde inşa edildiğini düşünmek garip olmaz. Bu beynin kendini güvende hissetmeyi sevdiği anlamına gelir, böylece herhangi bir değişiklik konfor alanını terk etmesine neden olur ve korku hissine yol açar. Bu nedenle beynin değişimden nefret etmesi gayet mantıklı, değil mi?

Oysa, değişmeyen tek şey değişimin ta kendisi olduğunu bile bile...

Dün olduğumuz kişi bugün biz değiliz ve ne kadar çabalasak da şu anda yarın olacağımız kişi de değiliz. 

Zihin bunlarla mücadele ederken, daha farklı şeyler istediğinizin farkındasınızdır, bunu yapabileceğinizi de biliyorsunuzdur ama yapamazsınız. İçinizde ki direnç öyle güçlüdür ki değişimle yüzleşmek istemezsiniz. Bu nedenle, bütün değişiklikler kendi içlerinde belirli bir melankoli taşır.

Peki, zihin neden alışa gelmiş işlerin daha iyi olduğunu düşünmeye eğilimlidir ve alışkanlıklarından vazgeçmek istemez?

Bu durum zihnimizin temel olarak, yaşananların olumsuz yönlerini unutmak ve sadece olumlu olanlara odaklanmak zorunda kaldığımız doğal eğilimin bir sonucudur. Bu yüzden genellikle çocukluğumuzu sadece iyi yönleriyle hatırlarız. Ayrıca, endişe ve umutsuzluk dolu bir anda kendimizle yüzleşirsek, o an yaşadıklarımızı, daha kolay zamanlar olduğunu düşündüğümüz geçmişten kesitlerle karşılaştırırız.

 Kendi eşsiz ve bireysel deneyimlerimizi hissetmek için kendimizle ilişkimizi değiştirmeye yönelik size birkaç öneride bulunacağım.

Kendine sorabileceğin soruların listesini yapalım… 

Hayatında değiştirmek istediğin şeyi değiştirdiğinde seni korkutan şey ne olurdu? 

Bu değişim olmazsa kendini nasıl hissederdin?

Bu değişim olduğunda kendini nasıl hissederdin?

Değişimimi başkalarının değişimiyle karşılaştırıyor muyum? Bu karşılaştırma mantıklı mı?

Yaptığım küçük ama önemli değişimlerdeki deneyiminde, geçmişle kıyasladığında fark neydi? Bu fark sana ne hissettirdi?

Yaşadığın deneyimlerinde kendi değerinin farkına varmak, sana ne hissettirirdi?

Tüm dürüstlüğünüzle bu sorulara içinizden konuşarak değil, kulağınızın duyacağı şekilde sesli olarak cevap verin.  Bunların cevabını verdiğinizde, bir şeyleri fark ettiğiniz anda, bilinçdışında olan şey bilince geçiyor. Ve bilinçte olan beyin çözüm aramaya başlıyor. 

İnsan kendi içindeki döngüleri fark ettiği anda hayatınızda değişim, dönüşüm süreciniz başlamış demektir. 

Sokrates bu sürecin üstesinden nasıl gelebileceğimizi çok güzel açıklamış.

“Değişimin sırrı, tüm enerjinizle yenilenmeye odaklanmaktır; eski ile savaşmaya değil, yeniyi inşa etmeye.” (Sokrates)

Sibel Özkoçan