Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Sayın Kemal Yurtnaç: “Yurt dışında yaşayan Türk ailelerden alınan çocukların çoğuna Haç takıldığını söylemişler.” Ve ilaveten: “Şuanda elimizde istatiki bir bilgi yok. Çünkü, Gençlik Daireleri uygulamalarını gizli yürütüyorlar.
Genel sayı biliniyor, 2012 yılında 30 bin çocuğun alındığını açıklıyorlar. Bu çocukların kaçının Türk-Müslüman olduğuna dair bir bilgi ve belge vermiyorlar. Çağrı Merkezine ailelerin müracaat etmeye başlamalarıyla o sayıları öğreneceğiz.
“8 yaşında çocuğu alıyorlar 16 yaşına kadar yanında durduğu ailenin değerlerini sahiplenmemesi mümkün mü? Anne-Baba yok ortalıkta bir çok Türk çocuğumuzun boynunda Haç asılı. Bu sadece Türk çocuklarına yönelik bir uygulama değil. Farklı milletlere de aynı uygulamalar yapılıyor. Ama, farklı milletler de olsa çoğu aynı kültürden geliyor.
Yurt dışındaki çocuklarımız için maalesef böyle bir durum söz konusu.
<Şengül Pehlivan>
Belli bir şey ki, Batı ülkelerinde bir takım sapık mezhep mensuplarının meydana getirdikleri bir legal görünen ve fakat aslında illegal yönleri bulunan bir takım mezhep kuruluşları, kendi cenahlarının çoğalması ve güçlenebilmesi gayesiyle böylesi çirkin icraatlara girişmektedirler... Aslında bunlar ABD’de hayat bulmuş ve zaman içinde hemen her ülkeye dağılmışlardır...
Peki, Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Sayın Kemal Yurtnaç, henüz tam manada tespit edilememiş bir vak’anın haberini acaba nasıl bir maksatla; sayın gazetemizin baş sahifesinde büyük puntolarla: HAÇLI TÜRK ÇOCUKLARI!... gibi, bir haberle, mübarek Oruç ayı başlarında Müslüman insanlarımızı rahatsız etmektedirler?!...
Madem ki, böylesi bir tehlike sezmişler, nasıl oluyor da kendileri Türk ailelerini ikaz ederek, durumu kontrol altına almamış ve sadece tahrik unsuru bir başlıkla, sayın gazetemizde arz-ı endam etmişlerdir?!...
Batı ülkelerinde talebelerin Haç veya benzeri semboller taşımaları, okul içinde böylesi sembollerle dolaşmaları külliyen yasak edilmiştir ki, bunu herkes bilmektedir. Meselâ bu babta Fransa örnek gösterilebilir.
Yurt dışında hayatlarını kazanmaya çalışan nice Türk ailesi, sadece bu babta değil, aynı zamanda: “Esrar, eroin ve kokain” gibi illetlerle de karşı karşıya kalmakta ve nice aile, bunun ızdırabına katlanmaya mecbur kalmaktadır. Ve bu söylediklerim hemen hiç kimse için bir meçhul değildir...
Kültürel kopuş konusuna gelince: değil çocuklarımız, büyüklerimiz dahi bu tehlikenin koynunda yaşamakla mükelleftir. Ülkemiz içinde <İlk okul 4-5 sınıflarından itibaren> uyuşturucu kullanımı söz konusu iken, Müslüman kardeşlerimizin gözlerine sokar gibi “HAÇLI TÜRK ÇOCUKLARI!...” gibi sloganlarla milletimizin dikkatini “Hıristiyan düşmanlığına” çekmeye çalışmak, acaba bizlere dünlerde neler kazandırmıştır ki, günümüzde de hayırlı kazançlar sağlasın?...
Şimdi soruyorum; Yurt içinde çocuklarımızı selâmete eriştirdik de, yurt dışı mı kaldı?... Bilindiği gibi Hz.İsa çarmıha gerilmiş ve o günden sonra Çarmıh, Hıristiyanlığın mukaddes sembolü olmuştur. HAÇ sözcüğü Ermeniceden alınmadır ve aslı “ĞAÇ”dır.
Yurt haricine çıkmaya hiç de lüzum yoktur. Yurt içinde nice genç kızımız Haç ve Magen David sembollerini süs eşyası olarak kullanmaktadır. Türk Milleti’nin “HAÇ”la alakalı herhangi bir derdi yoktur. Ama ille de olması isteniyorsa, ona bir diyeceğim yoktur!...
Bilindiği gibi, globalleşen bir  dünyada yaşamaktayız. Bundan böyle dilediğimiz gibi bir hayat yaşayabilmemiz için özel çabalar sarf edilmesi lazımdır.
Unutulmasın ki, Avrupa’nın belli başlı ülkelerinde “Cami inşası” serbesttir ve inşa edilmiş olanları da mevcuttur. Ayrıca onların Parlamentolarında Türk Millet vekilleri her geçen gün daha da artmaktadır. Bütün bu olumlu unsurları bir yana iterek, Hıristiyanların Haçı’nı mevzu etmek, affedersiniz ama doğrudan abesle iştigal etmek demektir.
Hz.Allah’a sonsuz şükürler olsun uzun yıllardır, “Önce-Vatan Gazetesi” ailesinde naçiz kalemimle hizmet vermekteyim. Sayın Kemal Yurtnaç Bey acaba benim varlığımdan bihaber miydiler ki, böylesi bir konuda şahsımdan herhangi bir istekte bulunmamışlar?...
Bendenizi hemen herkes tanır. “Memleket meselelerinde” hiçbir zümreye taviz vermem ve dobra, dobra konunun hakkını veririm. Dolayısıyla, böylesi konularda elimden geldiğince kimsenin kalbini kırmamaya çalışır ve gerçek olanı, değerli okuyucularımın değerli yorumlarına arz ederim.
İlk şu noktayı belirtmek isterim: Türk insanının “HAÇ”la alakalı herhangi bir derdi yotur. Türk insanını zorla “Haç” düşmanlığı ile donatmaya kalkışmak ise, bir üçüncü unsurun devreye girmesiyle meydana gelir ve Dinler arası düşmanlıklara zemin hazırlar... İşte bu noktaya dikkat etmek ülkemizin “Millî menfaatleri” açısından kesin elzemdir.
“Üç kura askerlik, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül hadiseleri” hep böylesi fantezilerden zuhur etmiştir ve öyle sanıyorum ki, aynı nakarat günümüzde dahi devam edip gidecektir. Çünkü, ders alan yok!...
Yabancı diyarlarda çocuklarımızın “kültürel değişimlere uğraması” gerçekten büyük çapta zarar vermekte midir?.. Ben beşikteki çocuklardan değil, yetiştin gençlerden söz ediyorum. Bu husus üzerinde hiç durudu mu veya durulmakta mıdır?.. Erkeklerimizin yabancı milletlere mensup kadınlarla evlenmesinden ne gibi değişiklikler olduğu hususunda hiç düşünülmekte midir?..
Yukarıda sıraladığım bu suallerimin cevaplarını verebilmenin hiç de kolay olmadığını hepimiz de bilmekteyiz. Çünkü, tek yönlü düşünce haznemiz böylesi durumların incelenmesine asla yer vermez!...
Milletlerin kendi millî menfaatleri açısından ırki ve dini mücadelelere girişmesini, “Peygamberler Savaşı” haline dönüştürülmesi ne dereceye kadar doğru sayılabilir?...
Yabancı diyarlarda çocuklarımızın küçük yaşta ailelerinden alınıp özel bir eğitime tabi tutulması, nasıl bir kuruluşun işidir?.. Hiçbir devlet böylesi bir suçu üstlenmez?... Dolayısıyla bu nasıl bir kuruluş ise adının zikredilmesi ve derhal hakkında dava açılması şarttır. Dahası, okuduğumuz haberden öğrendiğimize göre; “bu iğrenç icraat sadece Türk çocuklarına değil, başka milletlerin çocukları için de söz konusu imiş!...”
Belli bir şey ki, bu kuruluş “sapık bir zihniyeti” temsil etmektedir. Yanî, meşru görünüp, gayr-ı meşru icraatlara girişen bir örgüt olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir!...
Yirmi Birinci Asra girmiş durumdayız ve bakıyorum ki, bizler hâlâ: “HAÇ ve HİLÂL” çatışması içinde, iki meşru dini yekdiğerine düşman görüp öyle algılamaktayız!..
Bizler böylesine hurafeler peşinde sürüklenip giderken, bir üçüncü dinin salikleri durumu en alâ şekilde değerlendirmekte ve bu karşıtlığı daha da ileri götürebilmek için nice kumpaslar kurmaktadır...
Bu meseleyi bir nebze daha derinleştirelim. Meselâ; Hocalı Katliamı’nı ele alalım. Hocalı’da neler olmuş: “Ermeniler, Azerileri katletmişler...” Bu ne dereceye kadar doğrudur?... Çünkü, Hocalı’da Azerileri katleden Rus tankları idi. Tut ki, Ermeniler bu suçu işlemiş. Peki Bakü ve çevresinde neler olmuştur, hiç düşünüldü mü?... Hayır. Çünkü, Azeriler hem Müslüman ve hem de Türk soyundan gelmektedir. Tek kelime ile onlara her yol mübah sayılmaktadır. Zira, onlar soydaşlarımızdır vs.
Sovyet Rusya, Sovyetler Birliğine tabi ülkeler arasında öylesine kaypak hudutlar çizmiştir ki, ayıklayabilene aşk olsun diyebiliriz... Günümüz Ermenistan’ı öyle bir talihsizliğin kurbanı olmuş ve Sovyet Rusya’nın bir piyonu şeklinde değerlendirilmiştir...
Altı-buçuk milyondan düşe, düşe takriben bir milyon civarı Ermeni’nin barınmaya çalıştığı bir ülke durumunda bulunan Ermenistan; toprakları verimsiz aç ve sefil durumda ayakta kalabilmek için can havli ile adeta çırpınmaktadır...
Nüfusunun büyük bir kısmının yurt haricine giderek, ekmeğini kazanmaya çalışan bir garip gurbetçiler olmuşlardır ki, Türkiye onların büyük bir kısmını ülkesine almış, çalışıp, hayatlarını kazanmalarına müsaade etmek asaletini göstermiştir.
Bizler diğer geri kalmış ülkelerdeki gibi, “Hilâl-Sâlip” mücadelesi vermeye kalkışmakla, acaba, nasıl bir kültürü sergilemekteyiz? Bunu hiç düşündük mü?...
Batı da bizlere karşı uygulanan bazı örgüt inançları paralelinde hareket edenlerin, hiçbir zaman ne Hıristiyanlığı ve ne de Batı uygarlığını temsil edemezler! Kaldı ki günümüzdeki Batı Uygarlığının Hıristiyanlığı, sadece millî yapılarını koruyabilmek gibi çıkar hanelerine bağlıdır.
1945’de “İKİNCİ CİHAN HARBİ”nin hitamında Almanya başta olmak üzere Avrupa kıtasına yerleşen “ABD, Sovyet Rusya, İngiltere” üçgeni, Avrupa kıtasını öylesine hırpalamış ve öylesine sapık fikirler aşılamıştır ki, Avrupa kültürü bu hengame içinde kayıp gitmiştir.
Ve ne acıdır ki, bizim insanlarımız hâlâ “HAÇLI” deyip durmakta olup, diğer taraftan kendilerinin ne ölçüde Müslüman kalmış olduklarına hiç mi hiç bakmamakta ve de; Haçlılar, Haçlılar deyip durmaktayız...
Bizler, kendi tarihimizi dahi bilmekten yoksun, bir takım düzmece hezeyanları tarihimiz adına istemeden de olsa, üstlenmekteyiz!...
Dini ekolümüzün zayıf oluşu, dinimizi temsil eden din âlimlerimizin elle sayılacak derecede az oluşu, diğer taraftan bazı düzenbaz sözde din adamları tarafından halkımız yanlış inançlara sürüklendirilmektedir.
Benim neslim (1933) çocukluğundan günüMüze böylesi açmazların kurbanı olarak çok, ama pek çok çile çekmiş ve görüyorum ki, hâlâ çekmeye mahkûm bir hayat yaşamaktadır!...
Türkiye’mizdeki Hıristiyan vatandaşlarımız nice dertlerle birlikte ömür tüketirken, bir de böylesi problemlerle karşılaşması, cidden onları yiyip bitirmektedir... Eskiden böylesi durumlarda bizleri temsil eden aydın din âlimlerimiz vardı. Ne acıdır ki, günümüzde değil din âlimi, dinini doğru dürüst anlatabilecek Papazlarımız dahi parmakla sayılacak kadar azdır.
İttihatçıların “1915’i” az değerimizi alıp götürmedi!. Ve de kala, kala günümüzdeki sözde din âlimi de değil, istisnalar kaideyi bozmaz dinimizi temsil eden Papazlara kaldık...
Türk-Ermeni basını ise; “Gidene ağam, gelene paşam” diyerek gününü geçiştirmeye çalışmaktadır!.. Koskoca Tük Basınında (Yazılı ve görüntülü) bir tek olsun, Ermeni asıllı yazar mevcut değildir. Gayrı Müslim olarak, Türk Basınında dikiş tutturabilmiş olan zat sayın “Sami Kohen”tir.
Vatanperver ve saygıdeğer Gazetemin Patronu Abdullah AKOSMAN Bey’in sayesinde naçiz sütunumda hemen her konuyu inceleyip yazabilmekteyim. Dolayısıyla her zaman kendilerine mütteşekir olduğumu alenen yazıp, söylemekten şeref duymaktayım.
Unutulmasın ki, “ÖNCE-VATAN GAZETESİ”nde yıllardır seve seve hizmet veren bendeniz de mevcuttur. O hâlde niçin bir nebze olsun böylesi konular bendenize danışılmaz?...
Tekrar ediyourm (HAÇ) Hz.İsa (AS)ın üzerine gerilerek idam edildiği (ÇARMIH)ın adıdır ve hiçbir münevver Türk’ün HAÇ’ı parmağına dolayacağını sanmıyorum. Haç’ı varlığından rahatsız olan bir tek Kavim vardır ki, onu da cümle âlem bilmektedir.
Demem odur ki, HAÇ’ı parmağına dolayan hangi kavim mensubu olursa olsun; “İstemeyerek veya isteyerek” o malûm Kavim hesabına hizmet vermektedir diyebilirim hem de; Hem Hz.Allah ve hem de milletler huzurunda hesap vermecesine!...
Saygıdeğer okuyucularım bu naçiz kaleminiz dünlerde olduğu gibi, günümüzde ve nasipse yarılarımızda, her daim haktan yana olmuş ve olacaktır.
İnşallah yeni bir yazımda buluşabilmek dileğimle saygı ve selamlarımı sunarım efendim.