Ülkemizdeki gençlere bakıldığında; pırıl pırıl gözler olabildiğince yorgun ve düşünceli... Sanki algılama merkezleri tutsak edilmiş gibi... Düşünceleri meşgul, umutları yarınlara taşımakta aciz, boşluktalar...
Hedefleri yok! Hazırcılık ve kolaylık tercihleri... Tabi ki bu rahatlığa gençleri atan aileler biz yetişkinler!... Çocuklarını bir çiçek misali vazoda yetiştirmenin, iyi anne ve baba olma yanlışlığındalar... Küçüklüklerinden beri çocuklarına; “sen yorulma, sen düşünme, sen yapma. Biz hallederiz!” deyip, yaşam sıkıntılarından teğet geçirdiklerini düşünüp yetiştirmişler... Böyle yetişme tarzındaki gençlerde ideallikten uzakta aşırı rahatlıktalar... Oysa; düşünmeyen bir insan beyni nasıl gelişir, nasıl vatan, ulus ve toplumuna faydalı olabilir ki?
En çok ta beni üzen üniversite gençliği!.. Kimlik arayışında olup, kulaktan dolma sözlerle konuşmaya çalışan yada giyim tarzıyla dikkat çekmek isteyen polemiklerle hayat eğitimi alan kitap okumayan boş vakitlerini hoşluk sandıkları boş mekanlarda geçiren gençlik dönemindeler...
Selamlaşma şekilleri bile üzücü. Tokalaşmayı bilmeden sadece başlarını değdirerek sembol oluşturmaya çalışıp, nerde ne olduklarını bilmeden, kimisi siyasi bir tipleme içinde kimisi uçuk kaçık bir yaşam şekli içindeler... Türkçeye haksızlık edip, kelimeleri anlamında kullanamayan argo kelimelerle hitap etmeyi meziyetmiş gibi kullanıyorlar.
Alkol, sigara, uyuşturucu ise onların yaşam iksiri olmuş. Sanki lüks otomobilleri son süratle kullanınca, markalı giysiler giyince zeki, yarınlara başı dik, cesur, çalışkan gençler olduklarının kabulündeler...
Hayata dair, ülke ekonomisine, terörüne vb. sorunlarına dair yorum ve değerlendirme yapmayı, projeler üretmeyi bile bilemez haldeler..
Okudukları okuldan baba parası ile bir an önce mezun olup ve o diplomayı sadece aile mutlu olsun, arkadaşları ve toplum içinde kimlik olsun diye çabalıyorlar. Diplomalar üzerinde yazılan ismin, amacı, faydası bilgisi topluma yansımayacaksa mezuniyet belgesini de almaya gerek yok.
Bu gençlik nereye, nasıl gidiyor?..
Öncellikle; ailelere, eğitimcilere, sosyolog, psikologlara fazlasıyla iş düşüyor. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, cennet vatanı emanet ettiği gençlik her şeyden önce Ata’ya karşı sorumluluğunu unutmamalı ve önce kendilerini geliştirip, kendilerine sahip çıkıp sonra toplum içinde yarınlara sevgiyle saygıyla ayaklarının sesini erdemlilikle göstermeliler...
Umudumuz gençlik! diyorsak gençlerimizin eğitimini objektif ve yararlı şekilde sağlayalım ki, geleceğin sesi, eli, kolu, ayağı gençlerimizi boşluğa bırakma vicdan azabını yaşamayalım. Gökyüzünün aydınlığında sağlam ilerleyen gençlerimizin başarısı bizim başarımız olsun...
Bütün gençlerimizin yollarını açık tutup, onların donanımlı, kalite eğitimli, onurlu kişiliklerini geliştirmelerine fırsatlar yaratalım. Yaratıcı ve zeki Türk gençliğine dur demeyip, sevgiyle, barışla, cesaretle yarınlara koşmalarına destek olalım ki, gelecekten ümitsiz kalmayalım.
Toplumumuzun güneşi, umudu, gençlerimizin bayramı kutlu mutlu olsun....