Merhaba Dünyanın en harika yerlerinden birini takdim etmekten mutluluk duyuyorum, Alaçatı denildiğinde aklıma rüzgâr sörfü gelir. Yıllar ince gitmiştim. Körfez’deki suyun berraklığı ve rengi, beni çok etkilemişti. Alaçatı, sörf dendiğinde sadece Türkiye’de değil, dünyada parmakla gösterilen bir yer. Dümdüz ovada bir yer düşünün. Rengârenk pencere ve kapıların süslediği eski otantik cumbalı taş evleri, begonvillerin ve sardunyaların sarmaladığı Arnavut kaldırımlı romantik sokakları her kültürü barındırıyor. Bayağıdır gitmiyordum ve geçen hafta gidince fark ettim ki yıllar içerisinde çok gelişmiş, çarşısı adeta küçük bir turizm cenneti olmuş.

Alaçatı'nın keşfi

Tarihi M.Ö. 3000’lere kadar uzanır.  Adı 'Alacaat'dan gelmekte olan eski Alaçatı köyü, büyük bir bataklık kenarındadır. Köyün güney yönünde yer alan bu bataklığın kurutulma işlerinde çalıştırılmak üzere adalardan getirilen Rum işçiler, eski köyün 1000 metre kadar kuzeyinde yeni Alaçatı'yı inşaa etmiş ve yerleşmişlerdir.
Aralık 1989'da yapımına başlanan ve Eylül 1997'de tamamlanan çeşme otobanı, tüm 'Çeşme Yarımadası’nın kaderini değiştirmiş. Otobanın bitişi ile ulaşımın kolaylaşması, Alaçatı'nın keşfedilmesini sağlamış. Bozulmamış mimari dokusu, otantik havası, sakız ağaçları, şiddetli esen rüzgâra karşın dalgasız denizi; Alaçatı'yı sörf sporu ve turizm için elverişli bir hale getirmiş.
Merkezin, denize kıyısı yok. Alaçatı sahilini görmek için, merkezden araçla seyahat etmeniz gerekir.
 Alaçatı'da butik otellerde konaklayarak, gurme lezzetler tadıp, sanat galerileri gezebilirsiniz.
Denizin kabarık şımarık hallerinde, üstünde süzülenleri sörfçüleri görmek harika. “Penceremin perdesini havalandıran rüzgâr” şarkısı, rüzgâra karşı, deniz kıyısında dinlenen en güzel şarkıydı.
Şu an havanın sıcak ve güzel olduğu yerdeyim. Bir km'den daha uzun sığ giden ve rüzgârı iyi bir koy var. Derinliğinin genelde boyu geçmemesi, köpek balıklarının olmaması ve rüzgârı çok iyi alması. Buz gibi deniziyle, mükemmel koylarıyla sahiliyle Çeşme’nin gözde mekânı. Geçmişte Alaçatı’daki baskın nüfusu Rumlar oluşturuyormuş. 1800’lerin sonuna kadar çok az olan Türklerin nüfusu, 1922’den sonra mübadele ile ağırlık kazanmış.

Alaçatı Yel Değirmenleri

Alaçatı'nın hemen girişinde rüzgârı bol olan bir yerde, buğday öğütmek için kullanılan 150 yıllık köklü geçmişleriyle, Alaçatı'nın simgesi haline gelmiş değirmenleri bizleri selamlıyor. Büyüklükleri birbirinden farklı dört adet küçük bir tepenin üzerinde kurulmuş. 1850'li yıllardan kalma taş yapıların bir kısmı günümüzde restoran ve kafe olarak hizmet veriyor. Dört mevsim boyunca esen rüzgârı ile bir hayli ün yapmış bir yer. Yel değirmenlerinden gün batımını izledim. Hümeyra’nın sesinden “Sessiz Gemi”  şarkısı eşliğinde.  Gün batımını izlemek ve fotoğraf çekmek için oldukça ideal bir yer.

Yarımadanın bütününde rüzgâr önemli bir etken

 Her şey rüzgâr yönüne göre planlanmış. Yapılar da bu doğrultuda şekillenmiş. Kışın etkin olan lodosa karşı yapıların lodos cephesi korunması gereken bir cephe olmuş.
-Neden? Dedim.

“Lodos sert esen ve yağmur getiren bir rüzgâr olduğu için lodos cephesinde açıklıklar, yağmura karşı önlemler alınması gerekiyor. Yaz aylarında ise mekânlarda, imbat dediğimiz kuzeybatıdan esen meltem rüzgârına yönelik bir yerleşme şekli var. İmbat rüzgârının serinliğini alması açısından bu doğrultuda düzenlenmiş. Aynı zamanda sokaklarda da rüzgâra karşı düzenlemeye gidilmiştir. ”yanıtını aldım.

Tek gezdim, o masalsı sokakları. Rumlar ve Türkler tarafından adına türküler bile yakılmış. Kulaklığımı taktım. “Ayde ayde gidelim Alatsatyani"  şarkısını sokaklarında aheste aheste dinleyerek yürüdüm. Hafta içi olmasına rağmen çok kalabalık. Biraz Ortaköy havasında.

Alaçatı’da evlerin ön cephesi sokağa, arka tarafı bahçelere dönük

Alaçatı evlerindeki Akdeniz mimarisinde görmeye alıştığımız karakteristik cumbalar bulunmakta. Binaların üzerindeki taş tablet üzerine yazılmış yazılar, o binanın hangi tarihte ve kim tarafından yapıldığını gösteriyor. Alaçatı’da evlerin arkasında büyük bahçeler ve avlular bulunmakta. Onların arkasında ise bahçeler var. Evlerin ön cephesi sokağa, arka tarafı bahçelere dönük.   Taş sokaklarda yürürken, Alaçatı kalabalığının hem içindesiniz hem de huzurunda.  Atatürk'ümüzün fotoğraflarıyla donatılmış duvarlar sizi duygusal kılabiliyor.  Kalabalık ve sıcak nedeniyle rahat alışveriş yapmak zor oluyor. Takıcılarda çok ilginç ve hediye olarak götürülebilecek eşyalar var.  Çok sayıda ünlüyü görmek de mümkün. Bir de pazarı var ki görülmeye değer. Ege otları ve yerel lezzetlerin eşlik ettiği meze çeşitleriyle süslenen sofralar, canlı müzikle birlikte yüzleri güldürüyor. Kırmızı, turuncu, sarı renklerde görülen kaktüs meyvesinin tadına bakabilirsiniz.

Alaçatı'nın kendisi de etrafı ayrı bir güzel. Özellikle Hacımemiş, Alaçatı içinde Alaçatı…

Alaçatı'da kalmak ve vakit geçirmek için yegane yer ve Alaçatı’nın yükselen değerlerinden Hacı memiş Mahallesi. Restoranlar ve antika dükkânları sıra sıra dizilmiş. Hem Alaçatı’da, ama hem de Alaçatı'nın bazen insani boğan mahşeri kalabalığından uzaktasınız.
Hacımemiş’e giderken, ilginç bir cami ziyaretinde de bulunma fırsatım oldu. Alaçatı'ya giden ve çarşısını gezen herkes 1874'den günümüze hoşgörü simgesi olan bu camiyi mutlaka görmüştür ya da önünden geçmiştir. Kiliseden camiye çevrilen Camii, hem Müslümanlara hem de Hristiyanlara ev sahipliği yapıyor.
Hacımemiş’te yürürken, önce etrafınızdaki dekoratif eşyalara bir göz atıp sonra renkli koltuklar ve minderlerde güzel bir kahve içebilirsiniz.  Özellikle Kuş Kafesi sizi sıcak – soğuk kahvenizi yudumlamanız için çağırır.  Buranın özel lezzetlerinden ev yapımı naneli limonata ve sunumuna hayran kalacağınız limon sorbe deneyin.
Kalmak için evinizde hissedeceğiniz masalsı butik oteller, restoranların yemek kalitesi birçoğunda üst düzeyde.  İnanılmaz fazla bar ve restoran açılmış ve artık insan kalabalığından yürümek kolay olmasa da kalabalık ve düzgün bir insan topluluğuyla, canlı müziğiyle, bir tatil yöresindeki gidilesi yer.
Alaçatı’nın klasiklerinden olan antika ve eski eşya satan dükkânlar var; Önündeki renkli abajurları ve emayeleri görünce içeri girmeden geçemedim. Özellikle her biri çok değerli ve özel antika kahve fincanları bölümü görülmeye değer. Her birine hayran kaldığım fincanlar ve renkli emayelerin yer aldığı dolap anneanne zamanından yürümüş gelmiş gibi.  
Hacımemiş’in en ilgi çeken mağazası olan Rue 1387; Eski ve moderni birleştiren bir konseptle karşımıza çıkıyor. İngiltere, Fransa ve İspanya ağırlıklı toplanan ürünlerin özellikle vintage aksesuarların çoğu İngiltere’den getiriliyormuş. Her bir detayında sizi bambaşka yerlere götüren bir mekan.

Tatil, deniz, kafa dinlemek

Güzel taş evler ve süslü dükkânlarla dolu 3-4 sokaklık bir yer ama öyle günlerce uzun süre vakit geçirilecek bir yer. Sokaklar ne kadar süslü de olsa da denize uzak olması, yani yürüme mesafesinde olmaması  “Bir sahil yürüyüşünün yerini hiçbir şey tutmuyor.” diyebilirsiniz.
Sörf öğrenmek için özellikle mükemmel koşullar var. İnsana “Daha güzel bir yer var mıdır?” dedirten yer. Fiyatlar çok yüksek haliyle herkese uymaz çok takılmak...
İştah kabartan Çeşme kumrusu, ‘Alaçatı kumrusu’ adıyla da tanınıyor. Nohut mayalı susamlı ekmeğe sucuk, domates ve tulum peynirinin eşlik etmesiyle muhteşem bir lezzet şölenine dönüşüyor, öğle arası atıştırması olarak en doğru tercih.
Kaldığınız süre zarfında yediğiniz rüzgârı enerjiye çevirin,  mutluluk hissedebilirsiniz. Tarihi olarak mükemmel, insanlar mükemmel, bir o kadar da pahalı. Lavanta kokulu hediyelik eşya dükkânları, mavi tahta sandalyeli ve yöreye özgü motiflerle işlenmiş masa örtülerinin süslediği kafe ve restoranlarıyla pek keyifli bir atmosfere sahip.

Ömrünüzde herhangi bir güne,  lavanta kokulu güneşin doğuşu ile başlamak için Alaçatı sizleri bekliyor… O daracık taşlı sokaklarında insanların birbirine telaşsızca çarparak yürümesi görülmeye değer.