Yaşamı güzelleştiren, insanın bakış açısını değiştiren, insana ve çevresine değer katan ve aynı zamanda çevresiyle etkileşim içinde olmasını sağlayan sanatı hayatta tutmak için sanatçılara ihtiyaç vardır. Ülkemizde ve dünyada yakından tanıyıp bildiğimiz halka mâl olan birçok sanatçı var. Tabi birde yüreğini ortaya koyup, canla başla çalışan sanata gönül veren ama sanatından bihaber olduğumuz, keşfedilmeyi bekleyen genç yeteneklerimiz de var. 

Ufuk Sezer, 1988 İzmir doğumlu genç yeteneklerimizden sadece bir tanesi. Sanat hayatına çocukluğunda önce resim yapmakla başlayan Ufuk Sezer, sonrasında bu keyifli yolculuğun içine şiir ve tiyatroyu da eklemiş.  Bizde, sanat alanındaki çalışmalarına devam eden genç yeteneğimiz ile sizler için keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Söyleşimize sizi kısaca tanıyarak başlayabilir miyiz, Ufuk Sezer kimdir?

Merhaba, 1988 yılı İzmir doğumluyum. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme bölümünden mezunum. Çocukluğumdan beri sanatın farklı dallarına tutundum. Önce resimle başladım bu keyifli yolculuğa sonrasında tiyatro ve şiir eklendi. Hayata geliş amacını sorgulayan, mutluluk ve güzellikler için sanatın sihirli tonlarına dokunan sanata aşık bir insanım.

Uzun süredir Organizasyon ve İnsan Kaynakları sektöründe proje koordinatörlüğü, süpervizörlük ve çevirmenlik yapıyorsunuz. Peki sanata olan ilginizi nasıl keşfettiniz?

Yıllardır sevdiğim işte çalışarak çok fazla yurt içi ve yurt dışına bağlı birçok organizasyonları iyi bir ekip çalışmasıyla koordine ettim. Sanata olan ilgimi içimdeki sese kulak vererek keşfettim diyebilirim. Daha önce de dediğim gibi içimde tükenmek bilmeyen tutkuyla örülmüş bir sanatsever vardı. Yıllara tecrübeler ekleyerek bu tatlı yolculukta keyifle gezindim.

Şiirle ilgili ilk anınızdan bahseder misiniz?

İlkokul yıllarındayken edebiyat dersleri benim için ayrı bir heyecandı. Kitaplarda ki sayfalara karışan hayatlara şahitlik olmak, edebi bir dilde derdini anlatmak bana çok anlamlı gelmişti. Bu yolculukta küçüklüğümden beri yapmış olduğum gözlemler sonucu geçmiş yılların bir mührü gibi şiirler meydana getirdim.  İlkokul yılları bu anlara ilk olarak yarenlik etmiştir ve benim için çok kıymetlidir.

İlk kitabınızı ne zaman çıkardınız? Kitabınızın içeriği hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

İlk şiir kitabım Hayatın Tonuyla (2019) hepimizin iyi-kötü yaşadığı renkleri edebiyat aracılığıyla anlatmak ve okuyucuya derinden hissettirmek istedim. Duygular yıllara savruldukça da imgeler dolusu şiirler yazıldı. Böylelikle ilk şiir kitabımın amacı kendiliğinden oluştu.

Sanat aşığı bir insan olarak resim, şiir ve tiyatro ile ilgileniyorsunuz. Sanatın üzerinizdeki etkisini nasıl tanımlarsınız?

Sanatın her konuda iyileştirici bir gücünün olduğuna inanıyorum. Dolayısı ile yazdığım, okuduğum ve çizdiğim her zaman benim için ayrı bir dünyanın kapılarını aralıyor. Edebiyatın sokaklarında umutla ve özgürce gezinmek tekrardan nefes almamı sağlıyor. Her açıdan ruhumu besleyen bir melodi gibi aralıksız durmadan bedenimde çalıyor diyebilirim.

Yazmak için, kelimeler dışında sizi motive eden ne gibi etkenler var?

Gözlemlediğim ve dinlediğim her şey o günkü ruh halimle bütünleştiği zaman beni farklı keyifli bir dünyaya sürüklüyor. Kalben yazılan dizelerle kendi yolculuğumun tadını çıkarıyor ve merakın uyandırdığı heyecan ile anı keşfediyorum.

Üretimlerinizde size rehberlik eden kişiler var mı?

Şiir yazmaya başladığım zaman tamamen bir süreliğine kendi kabuğuma çekiliyorum. Arada kararsız kaldığım sürede edebiyatçı dostlarıma ve danışabileceğime inandığım yakın dostlarıma sormayı tercih ediyorum. Her zaman da olduğu gibi kalbimin sesini dinleyip son kararı kendim veriyorum. En iyisi olması için çok fazla çalışıyorum.

Ülkemizde edebiyat türleri arasında şiirin yeri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Giderek şiirin daha fazla ilgi duyulabileceğine inanıyorum. Şiir konusunda birikmiş bir ön yargı var. Romandaki tüm sayfaları bazen bir heceye sığdırmak gibi yaşanmışlık katan bir macera gibidir şiir. Bunu anlamakta okuyucunun tercihine kalıyor. Bu duyguyla okunan tüm şiirlerde içimizdeki yangınları birer birer söndürüyor.

Yazma serüveninizde öğrenmenin ve keşfetmenin size nasıl bir katkısı oldu?

Öncelikle hayal ederek başlayıp gizemli ve derinleşen tarafımı görmemi sağlamama fazlasıyla yardımcı oldu. Mutlu ve pes etmeyen kelimeleri dolu dolu ağız dolusu yaşadım.

Yaşadığınız coğrafyanın sanat yolculuğunuza etkisi var mı?

Elbette var. İzmir‘de yaşamak, şehrin sokaklarında özgürce dolaşmak, anı yaşamak, sanatın bir avuç şehrinde olmak ve birçok faktörün ruhumu besleyen bir tarafı olduğuna inanıyorum. İzmir hiç bitmeyen bir aşktır ben de.

Geçtiğimiz mart ayında okuyucularla buluşturduğunuz, “Dudaklarında Mevsimler” adlı şiir kitabınızda hangi konuları ele aldınız, en çok nelerden etkilendiniz?

Hayatın içinde ne olursa olsun ağzımızdan çıkan kelimelerle birlikte yaşayacağımız umut dolu günlerin olduğuna, asla pes etmemeyi ve kalben isteyerek, aşkla bu edebi yolculukta okuyucularımın tadını çıkarmasını ve ciddi anlamda farkındalık yaratmak diyebilirim. Hissettiğim gerçek olan tüm renkler, yazmaya karar verdiğim her dakika, sayfalar dolusu mucizeler bırakmama neden oldu.

Şiirlerinizi yazarken belli bir ortam seçer misiniz, ritüelleriniz var mıdır?

Sessiz ve huzurlu bir ortam seçmeyi, müdahale edilmemesini tercih ederim. Müzikte bu hisleri kendiliğinden ateşliyor. Genel olarak şiirlerimi kendi odamda yazıyorum. Belirli bir ritüelim yok. Yüksek dozda hissettiğim zaman benim için kesinlikle doğru zamandır.

En çok sevdiğiniz şairler kimlerdir? Kendinize örnek aldığınız bir şair var mı?

Aklıma ilk gelenler Tevfik Fikret ve Sabahattin Alidir. Yazım dilini, üzüntülerini ve sevinçlerini yılların savurganlığıyla ve içtenlikle yaşatan naif ruhlu nadir şairlerdir. Kitabımda da Tevfik Fikret’in hayatını okuduktan sonra hayatımda ilk defa bir şaire tarihe dokunuşlarına imgeler dolusu şiir yazdım. Tarihin Odaları şiirimde de bunu keyifle hissedebilirsiniz. Her ikisini de örnek alıyorum diyebilirim.

Günümüz gençliğinin şiire bakışını nasıl yorumlarsınız?

Kırılmayı bekleyen bir ön yargı var ki bana göre şiir yazmak, duyguları tercüme etmek ayrı bir meziyet gerektiriyor. Yaşanmışlıkları tecrübeyle sıralamak kağıda dökerken apayrı bir keyif. Bu sürecin iyi eserlerle daha kuvvetli ve etkili olabileceğini düşünüyorum. Şiirlere sahip çıkan birçok umut vadeden  başarılı şairler ve yazarlar var. Bu efsunlu dünyaya katılanlar da kelimelerle istemsiz olarak bütünleşiyor.

En çok sevdiğiniz şiiriniz hangisi?

“Hayatın Tonu” ve “Dudaklarında Mevsimler”. Çünkü iki ayrı kitabın asıl kahramanlarıdır. Yeniden doğmama yardımcı olan bütünlüğü koruyan şiirlerdir.

Şiirin, şairin aynası olduğunu düşünüyor musunuz?

Kesinlikle düşünüyorum. Hissedilen kıymetli düşünceler yıllara döküldüğü vakit ayna misali duygulara tercüman oluyor. Birebir ruhlara üflüyor ve kendiliğinden bir hikâyenin yazılmasına sebep oluyor diyebilirim.

Geleceğe yönelik projelerinizden kısaca bahseder misiniz?

Yeni yılla birlikte çalışmalarımın devam edeceği yepyeni bir şiir kitabımın olduğunu müjdelemek istiyorum. Fakat Dudaklarında Mevsimlerdeki şiirlerin bir süre daha derinden hissedilmesini istediğim için sabırsızlıkla bu kitabı bekletiyorum. Doğru zamanda mutlaka raflarda yerini alır. İspanyolca eğitimim de bittiği zaman hayat dolu öğrencilerimin olmasını onlara yardımcı olmayı çok istiyorum. Zaman her şeyi çözer diye düşünüyorum. Son olarak Doğa Gönüllüleriyle beraber çeşitli etkinlikler düzenleyip doğaya katkımız olması amacıyla fikir birliği sağlıyoruz. İlerleyen zamanlarda da sesimizin daha çok duyulacağına yürekten inanıyorum.

Son olarak tek cevaplı sorular sormak istiyorum:

Şiir: Hayat

Tiyatro: Şölen

Resim: Yaratıcılık

Başarı: Keyif

Gelecek: Umut

Motivasyon: Enerji

Mutluluk: Sanat

Genç yeteneğimiz Ufuk Sezer’e bana ve sorularıma vakit ayırıp tüm samimiyetiyle cevapladığı için teşekkür eder, emin adımlarla ilerlediği sanat yolunda hak ettiği başarıya ulaşmasını temenni ederim.