28 Kasım 1998 yılında İstanbul / Beşiktaş’ta dünyaya gelen Barış Can Bıyıklı, eğitimini Sinop Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği bölümünde tamamlamış genç bir yeteneğimizdir. Yeteneğimizdir dedim, çünkü Sınıf öğretmenliğinin yanı sıra dört esere imza atan Barış Can Bıyıklı, hem yaşamını sürdürdüğü yer olan Çorlu’ da hem de diğer il ve ilçelerimizde sevilen genç bir şairimizdir.

Şiirleriyle fark yaratan şairimizle yaptığımız röportajımız...

Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Barış Can Bıyıklı.  28.11.1998 de İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde dünyaya geldim. Çocukluğum ve Üniversite yıllarım memleketim olan Sinop’ta geçti. Biraz şair biraz öğretmen biraz da insanım.

Şiir yazma merakınız ne zaman ve nasıl başladı?

Şiire olan merakım lise yıllarında edebiyat öğretmenimin beni şiir dinletisinde sahneye çıkarmasıyla başladı. Üniversiteye adım attığım zaman ise saygıdeğer üstadım İlyas Tunç’un teşvikiyle de şiir yazmaya başladım. Şiir üzerine sohbetler edip, bana şiire yönelik teknikleri öğretmeye başladığı an edebiyat hayatımın soluğu oldu. O gündür bu gündür şiir yazıyorum.

İlhama inananlardan mısınız?

İlham denen şey gerçekten var. Özellikle kafamızın yüksek olduğu dönemlerde bir kelimenin bizlere yüklediği anlamı şair olmayanlar tahayyül edemezler. Büyük acılar, kaybedişler ve ruhumuzu karartan her duygu bence ilhamı doğuran kutsal annelerdir.

Sizce herkes şiir yazabilir mi? Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

Bu çok klasik bir soru. Bu soruya şu şekilde cevap vermek istiyorum. Eğer herkes şiir yazabilseydi, herkes şair olurdu. Şiir vücuda yerleşen bir tümör gibidir. Büyüdükçe büyür ve kişiyle birlikte ölüme kadar da gider. Herkes şiir yazabilseydi bence şiir diye bir şey olmazdı. Çünkü şair dediğimiz insanlar bu dünyanın hastalıklı ruhlarıdır. Bu hastalık tıpkı kara veba gibidir ve herkese de yakışmaz. Fakat ne yazık ki her eline kalemi alan kendini şair zannediyor. Mümkünse herkes şair olmasın olamazda zaten ama insan olmaları kâfidir.

Şiir yazarken hangi duyguları besliyorsunuz?

Bana göre hayatın tek gerçeği ölümdür ve ölümle fazla samimi bir insan olarak bu duygunun bu olgunun peşinde sürükleniyorum. Ölüm tek gerçek ise bir şairin gerçeği anlatmak dışında bir lüksü yoktur.

Şiirleriniz genellikle nasıl bir ortamda yazmayı tercih ediyorsunuz?

Şiir göğsüme nerede düşerse ben orada yazarım. Bu mekan her hangi bir yer olabilir. Özellikle şiir için ulvi bir ortam aramak şiir yazma hevesine kapılan insanların işidir, şairlerin değil.

Ülkemizde en az okunan edebiyat dalının başında ne yazık ki şiir geliyor ve şiir kitabı çıkarmak cesaret istiyor. Sizi şiir yazmaya teşvik eden nedir?

Ülkemiz şiire gözü kapalı bir ülke maalesef. Oysa ki şiir bu topraklarda doğan bir sanattır. Bütün bunların sebebi ise özgür düşüncenin baskılanmadığı halde otoriteye başkaldırı yaratacağı olgusudur. Yine de biz düşüncelerini zincirlerden kurtaran insanlar olarak bu hastalığın peşinde koşuyoruz. Bence biz şairleri şiirden koparmayan şey de budur. Şiirin bir mücadele, bir savaş oluşudur. Gerek kendimizle gerek haksızlıkla olan mücadelede en ön safta olan savaşçılar olmayı seviyoruz. Çünkü her şair içinde bir kahraman yaşatır.

Kitaplarınızın isimlerinden ve yayınlanma süreçlerinden kısaca bahseder misiniz?

Yol, Yaşanmamış Hayat, Karanlık Sözler Sanatı ve İblisin 66 Cürmü. İlk üç eserim derleme şiirlerden son kitabım ise bir konsept kitabıdır. Yayınlanma sürecinde her yayınevinin istediği kriterlere uyan ilk üç kitabım sorunsuz şekilde okuyucuları ile buluştu. Ancak son kitabım hem tarz hem de üslup olarak, “Emin misiniz?” sorusuyla karşılaştı. Neticede emindim ve son eserimi de okuyucularımla buluşturdum. Bütün bunlar belli bir süreç içinde gerçekleşti tabii… Emeksiz yemek olmuyor.

Şairliğin dışında aynı zamanda sınıf öğretmenliği de yapıyorsunuz. Neden öğretmenlik mesleğini seçtiniz?

Bunun çok özel bir nedeni yok. Ben özgür ruhum gereği patronların emri altında çalışamam. Sınıfın içindeki tek patron öğretmenin kendisidir ve öğretmenlik kutsal bir meslektir. Hem kutsiyeti hem özgürlüğü hem de çocukların dünya görüşünü yakinen görmek için bu mesleği seçmiş bulunuyorum.

Öğrencilerinizle aranızdaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben kendimi hemen hemen her okulda olan çok katı, çok sert fakat aynı zamanda da en babacan öğretmen olarak görüyorum. Çocuklar benden çekinir ama en çokta beni severler. Çünkü sevgi avuç avuç dağıtılmaya gelmez. Sevgi gerektiği yerde gerektiği kadar verildiğinde kıymetlidir.

Size göre ideal bir öğretmen nasıl olmalıdır?

Ben hep kendi öğretmenlerim gibi olmaya çalıştım. Onların bana ve diğer öğrenci arkadaşlarıma olan yaklaşımlarını örnek aldım. İyi bir öğretmen, tabii ki de sevgiyi de disiplini de bilgilerini de en doğru şekilde öğrencisine aktarabilmelidir.

Geleceğe yönelik projeleriniz var mı, varsa neler olduğundan kısaca bahseder misiniz?

Geleceğe yönelik tek projem, şiirlerin içine gömülmüş bir insan olarak bu dünyada tek çakılı kazık bırakmadan geriye sadece kalıcı eserlerimi insanlara bırakmaktır.

Şiire gönül veren gençlerimize ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Bu soruyu çok fazla duyuyorum. Bence şiire gönül veren gençler gönül vermeyi bıraksınlar. Şiir platonik bir aşktır. Her zaman daha iyisi olacağı gibi her zaman daha iyi bir tamlama daha iyi bir söz sanatı olacaktır. Bu da gerçek bir şairi akıl hastası eder. Bırakın şiiri hastalıklı ruhlar yazsın. Sağlıklı yaşasın insanlar; ruhunda zaten bu hastalığı taşıyanlar ise zaten bu yolda acı çekerek büyüyeceklerdir.

Son olarak tek cevaplık sorularımı yanıtlamanızı rica ediyorum

Şiir: Keder

Okul: Eğlence

Başarı: Kaygı

Edebiyat: Fuzuli

Azim: Sancı

Genç yetenek şair ve öğretmen Barış Can Bıyıklı’ ya vermiş olduğu röportaj için çok teşekkür ediyor ve azimle yürüdüğü bu yolda başarılarının devamını diliyorum.