Ümit Kireççi: Bana çizgi romanı sevdiren, Batman ve Superman'dir.

Superman, Batman, Teksas, Tommiks, Red Kit, Örümcek Adam ve daha niceleri… Her biri dünyayı kurtarma mücadelesi veren süper kahramanlardı ve onlarla tanışmamız aslında çizgi romanlarla başladı. Bu hikayeler çoğu zaman uyarlanarak sinemaya yansıdı. Peki, çizgi romanı diğer romanlardan ayıran neydi? Türkiye’de ve dünyada çizgi roman yolculuğu nasıl başladı?

Tüm merak edilenleri çizgi roman yazarı Ümit Kireççi, Melike Eregizli’ye yanıtladı. İşte Ümit Kireççi ile keyifli röportajımız…

Öncelikle Ümit Kireççi kimdir? Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

1972 Almanya’da doğdum. 14 yaşında tiyatroyla tanıştım. Uzun süre kostümcü, dekorcu, ışıkçı olarak görev yaptım. 1992 yılında Ankara Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı öğrencisiyken Ankara İzdüşüm Tiyatrosu’nu kurarak kendi tarzında çocuk oyunları yazıp yönetmeye başladım. Bu süreçte yaratıcı drama, pantomim, jonglörlük, kukla ve ritim dersleri aldım. 1994 yılında DTCF Tiyatro Bölümü Dramatik Yazarlık bölümünü kazandım ve “Çizgi Roman Senaryosu” teziyle mezun oldum. Fanzin dergilerde çizgi roman editörlüğüne ve yazarlığına başladım. Yıllarca çocuk oyunu ve dizi film yazarlığı yaptım. İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümünde Yüksek Lisansımı “Çizgi Roman Çevirisi” teziyle tamamladım. Bir okulda yaratıcı drama ve tiyatro dersleri veriyorum. Bahçeşehir Üniversitesi'nde çizgi roman öğretim görevlisiyim ve çizgi roman dersleri veriyorum.

“ÇİZGİ ROMAN ARDIŞIK BİR SANATTIR”

Çizgi roman, tek başına bir anlatım aracıdır, sanatın bir koludur. Hikayenin tutarlı bir şekilde anlatılmasını temel alır. Örneğin; bir karakter buradan kapıya kadar yürüyecekse, üç adımda gidiyorsa, üç adımda çizilir. Bu da bize bir akışkanlık sağlar. Çizgi roman ardışık sanat olarak adlandırılır ve diğer roman türlerinden bu şekilde ayrılır. Kağıt üzerindedir, edebiyatın ya da resmin bir parçası değildir. Kendi başına bir sanattır.

“ÇİZGİ ROMANIN BAŞLANGICI KARİKATÜRDÜR”

Çizgi roman 1700’lü yıllarda ortaya çıkmıştır. Resim sanatı çok baskın bir türdür ve plastik sanatların zirvesi olarak görülür. Çizgi romanın başlangıcı aslında karikatürdür. O da matbaanın icadıyla birlikte çıkmıştır. Matbaayla birlikte desen kavramı ve çizgi ön plana çıkıyor. Siyah beyaz çizgilerin de kabul görmesiyle birlikte çizerler ortaya çıkıyor. O dönemde okuma, yazma bilen sayısı çok az. Bu yüzden halkın anlayabilmesi için resimleri gülünç hale getiriyorlar ve mizahi çizgiler doğuyor. Burada karikatür sanatı ortaya çıkıyor. Leonardo da Vinci ne yapmış? Bakmış adamın biri her şeyi burnunu sokuyor, kocaman burun çizmiş ve gülünç hale sokmuş. Diğeri çok konuşuyor bu yüzden ona kocaman çene çizmiş. Öteki laf taşıyor, herkesi dinliyor ona kocaman kulak çizmiş. Karikatür çok çabuk benimsenmiş. Bir sonraki adım ise o gülünç resimlerin bir akış içerisinde anlatılması olmuş. Ona da çizgi roman diyoruz.

“BANA ÇİZGİ ROMANI SEVDİREN, BATMAN VE SUPERMENDİR”

Ben 5-6 yaşındayken babam elimden tutar, beni sinemaya götürür, Godzilla, Herkül, Batman izletirdi. O zamanlar Almanya’da yaşıyordum. 7-8 yaşlarımda “Spuck” ve “Horror” korku çizgi romanlarıyla tanıştım ve elimden geldiğince de onları takip etmeye çalıştım. O yıllarda Superman ve Batman’li çizgi romanlar da çizgi romanı sevmemde etkili oldu. Türkiye’ye yaz tatiline geldiğimizde dayımın Gırgır, Çarşaf, Fırt mizah dergilerini sakladığını gördüm. Anneannemin tavan arasına çıkıp, onları okurdum. Oradan başladı hikayem, bugünde devam ediyor. Ancak hayatımı değiştiren ve çizgi roman okuma alışkanlığımı edinmemi sağlayan şeyler çizgi romandan çok, çizgi romanın ilişkili olduğu diğer alanlardı. Maceralarda yer alan karakterlerin üniformalarının oyuncak askerlerimle olan benzerlikleri, hikayelerinin masal ve bazı filmlerden ilham almış olması dikkatimi çekti. Süper kahramanların ise isimlerinin veya güçlerinin veya kostümlerinin masal, fizik, tiyatro, biyoloji, kimya, mitoloji ve tarih gibi alanlardan doğduğunu keşfetmem ayaklarımı yerden kesti. Böylece çizgi romanlarda okulda veya özel okumalarımda edindiğim her bilginin karşılığını aramaya başladım. Daha sonra ise çizgi roman attığım her adımda, aldığım her nefeste bana eşlik etmeye başladı.

 

“ÇİZGİ ROMANDA YAŞLILIK YETERSİZLİK OLARAK GÖRÜLÜR”

Çizgi romanda en az yaşlı karakterlere yer verilir. Çocuk kahramanlar vardır, yardımcı çocuk kahramanlar vardır; ergenler, gençler, orta yaşlılar… Ancak yaşlı yok denecek kadar azdır. Çünkü yaşlılık yetersizlik, elden ayaktan düşme, yük olma, bir oyundan çıkma olarak görülür. Genç kahramanlardan beklenti; geleceğe umutla bakmak, bilgilenmek, başarmak, aşk, mücadele gibi unsurlar iken, yaşlılar bu denkleme dahil edilmezler. Onlar çok çok akıl veren bilge insanlar veya bilim insanı veya aileden sevilen bir birey ama sonuçta korunmaları gereken kişiler olarak gösterilirler. Günümüzde yaşlı nüfusunun artması ülkelerin üretimde payı olmayan bu geniş kitle için gerekli düzenlemeleri yapmasını zorunlu kılmaktadır. Ancak kapitalist sistem bu kişilere ilgi göstermeyi karlı bulmadığından onları yük olarak görmektedir.

Çizgi roman senaryo kitabınızda neler yer alıyor?

Türkiye'de çizgi roman yazarlığı anlamında çok büyük bir boşluk vardı. Çizgi romanda bu eksiği kapatmak için araştırmaya başladım. Bütün çizgi roman yazım tekniklerini toparlayıp, tez haline getirdim ve okula da bunu kabul ettirdim. Çizgi romanın dramatik anlatımlarını, krizlerini ve unsurlarını parçaladım ve bir formasyon halinde sundum. Bu sektöre bir hizmetim olmasını çok istedim. Tezin kitap olarak ilk kez basılması editör-yazar Aşkın Güngör’ün desteği sayesinde 2008 yılında gerçekleşti. Kitap iki bin basıldı ve altı ay gibi kısa bir sürede tükendi. Ancak yeniden basılmadı. Daha sonra LAL kitap evi kaleme aldığım “Çizgi Roman Senaryosu” adlı kitabımı bastı. Bu kitapta, çizgi roman okurunun özgüvenini arttıracak paylaşımlara yer vererek sanatsal üretimlerine katkı sağladım.

 

ÇİZGİ ROMANDA DEVAMLILIK ÖNEMLİ

Bu işin bir matematiği var ve bizimkiler bunu çoğunlukla bilmiyor. Mesela çizgi romanı en sık kullananlar mizah dergileridir. Mizah dergilerinde üretim modeli belli, iki sayfan var ve iki sayfa çiziyorsun. Hepsi toplanınca elli sayfalık tam macera ediyor. Ama iş koca bir elli sayfa, yüz sayfayı peş peşe çizime geldiğinde o işin matematiği ressamın ya da çizerin kabiliyeti ve anlatım tekniğine göre değişiyor. Söz gelimi sekans diye bir şey var. Biz o sekans olayını bilmiyoruz. Filmlerdeki sekansla aynı mantıktadır. Örneğin; bir olay aynı mekanda aktığı sürece o sekansın bir parçasıdır. Yani klasik kurguda sekansın sonu bir sayfanın sonuna denk getirilir. Böylece bir sonraki sayfaya geçildiğinde yeni bir sekansa başlıyor olmamız gerekiyor. Bizde senaristler bunları bilmiyor. Bu unsurlardan haberimiz olmadığı zaman da ortaya sadece akan bir kurgu çıkıyor.

DÜNYADA ÇİZGİ ROMAN

Amerika'da bir editör önce çizgi romanın konusunu belirliyor. Daha sonra bu çizgi romanı en iyi yazacak kişiyi buluyor ve ona yazdırıyor. Editör sonrasında kontrol ediyor ve onaylıyorsa çizere gönderiyor. Çizer kendisine verilen süre içerisinde kurşun kalemle çiziyor ve her şey yolundaysa çiniciye veriliyor. Çinicinin görevi ise çizimlerin üzerinden mürekkeple geçip daha görünür hale getirmektir. Daha sonra renklendirmeye gidiyor. Bir sonraki aşamada ise tek tek balonun konulacağı yer belirleniyor. Çizgi romanlar editörün denetiminde ilerliyor. Her birinin üretimi aylar, haftalar sürüyor.

“TÜRKİYE’DE MANGA ÇOK YAYGIN”

Türkiye’de çizgi roman okuyan sayısı her geçen gün artıyor. Yayıncılar her ne kadar satış rakamlarını açıklamasalarda, çizgi roman atölyelerimden, atölyelere olan ilgiden, her gün artarak gelen taleplerden artışı görüp değerlendirebiliyorum. Tabii yayıncıların artması ve bu alanda oluşan pazardan pay kapmak için yeni yayınlar basıp Türk çizerleri yüreklendirmesi ve eserlerin arkasında durması da bunda büyük etken oluşturuyor. Türkiye'de şu anda manga yaygın bir şekilde talep görüyor. Marvel’den ise bahsedecek olursak, tüm değişikliklere rağmen okurunu elinde tutamadı. Yeni teknikler denediler örümcek adam gibi çok tutan bir kahramanlarını günün gerektirdiği çizimlerle, dekor ve kıyafetlerle tekrar uyarladılar. Her şeyi değiştirip, sıfırdan yeni bir dille o dönemin çocukluk, gençlik jargonuyla yeniden ürettiler ama tutmadı. Mecburen şirket Disney’e satıldı. Yine de okur, doğrudan yüzleştiği ve elinde tutabildiği daha da güzeli arşivleyebildiği işlerin peşinden koşuyor. Çizgi roman da böyle yükselişe geçiyor ve ben ülkemizde çizgi romanın geleceğini parlak görüyorum.

Ve son olarak gelecek projelerinizi de konuşmak isteriz. Neler söylersiniz?

Şu an için iki projenin hazırlığını yapıyorum: Çizgi romanın diliyle ilgili yüksek lisans tezimi kitaba çevireceğim. Çocuklara yönelik çizgi romanlar yazdım, çizimleri bitti ve basımı yapılacak.