Bahçeye çıkan Sara’yı kuş cıvıltılarının yanı sıra, bahçeyi saran gül kokuları karşıladı. Baharın güzel yüzü adanın her yanını sarmış, onlara adeta cennete benzer bir mekân sunmuştu…

Kısa bir sürede kahvaltıyı hazırlayan Sarp, elinde kahvaltı tepsisiyle göründü. Hazırladığı kahvaltı tabakları nefis görünüyor, özellikle Sara’nın tabağının kenarına koymuş olduğu kırmızı bir gonca gül dikkati çekiyordu…

Sarp, kahvaltı tabağını Sara’nın önüne koyduktan sonra onu zarif bir şekilde boynundan öptü…

Bu öpücük sonrasında Sara’nın her yanını birden ateş basmış, tatlı bir ürperti her yanını sarmıştı. Adeta fısıldarcasına:

• Sarp lütfen sevgilim yapma ne olur! Bak dayanamayıp şimdi bende ayağa kalkacağım sonrasını sen düşün artık!

Sarp:

• Ne yapayım içimden geldi. Öyle güzelsin ki, diye karşılık verdi.

Tekrar mutfağa geçen Sarp, çay dolu fincanlarla masaya döndükten sonra keyifle kahvaltılarını bitirdiler.

Kahvaltıdan sonra Sara’nın hazırladığı sabah kahvelerini yudumlarken, Sara söze girdi:

• Canım sevgilim, bugüne kadar hiç ailelerimizle ilgili konu açılmadı. Sadece birbirimizi tanıdık. Ama bundan sonra birlikte geçireceğimiz hayat ailelerimizi de kapsayacak. Onlarda hayatımızın bir parçası olacak. Hem bu konuyla ilgili sana bir sürprizim var dedi!

Sarp, Sara’nın bu sözleri karşısında çok şaşırmıştı!

• Evet, tabi ki onlarda yaşamımızın bir parçası olacaklar. Hem bana anlatacakların arasında söz konusu ettiğin sürpriz nedir? Çok merak ettim. Haydi, önce sen anlat. Dedi.

Sara; Finlandiya’daki ailesini, uzun uzun annesiyle kardeşini anlattı. Ama anlattıkları arasında babası yoktu! Bu husus Sarp’ın dikkatini çekmiş, Sara’nın anlattıklarını bitirmesini beklemişti. Sara sözlerini bitirdiğinde:

Sarp:

• Ya baban Sara? Babanla ilgili hiçbir şey anlatmadın? Neden?

Sara:

• İşte sana yapacağım sürpriz bu Sarp’ım.

Sarp, iyice şaşırmıştı! ‘’Nasıl yani?’’

Sara, babasının Türk Hava Kuvvetlerinden ayrılmış bir pilot olduğunu, annesiyle yaşadığı o büyük aşkı, nasıl tanışıp evlendiklerini, uzun bir süre Alanya’da yaşadıklarını, Türkçeyi de bu süreçte öğrendiğini anlattığında Sarp’ın yüzündeki şaşkın ifade görülmeye değerdi!

Sarp’ın anlatılanlar karşısında adeta nutku tutulmuştu!

Sara’yı nefes dahi almadan dinlemiş, duydukları karşısında önce ne diyeceğini bilememiş, sonrasında da büyük bir mutluluk çığlığı atarak:

• Aman Allah’ım böylesi bir tesadüf nasıl olur? Demek ki, babacığında benim gibi bir subaymış öyle mi? Ne diyeceğimi bilemiyorum. Babanı çok küçük yaşta kaybettiğin için inan çok üzgünüm. Ama onun da bir Türk subayı olması beni de çok gururlandırdı. Ne diyeceğimi bilemiyorum Canım sevgilim. Sanırım o da yaşamış olsaydı bu ilişkimizden büyük bir mutluluk duyardı.

Sarp:

• Pekiyi, annen babanı kaybettikten sonra sizi nasıl büyüttü? Çok genç yaşında dul kalmış. Bir daha evlenmedi mi?

Sara:

• Annem babamı kaybettikten sonra, hiçbir erkeğe bakmadı bile, çünkü babamı öylesine sevmişti ki. Onunla ilgili herhangi bir şey yaşansa, onu hatırlatan herhangi bir şey olsa göz pınarlarından süzülen yaşlar sel olur, günlerce kendine gelemezdi.

Babamı kaybettikten sonra, önce Alanya’da kaldık. Sevdiği adamın mezarının burada oluşu, annemi Türkiye’ye bağlayan en önemli şeydi.

Ama rahmetli babamın ailesi babamın kaybından hep annemi sorumlu tuttu! Annem çok büyük haksızlıklara maruz kaldı. Bir ara kardeşimle beni annemden ayırmak istediler.

En nihayetinde yaşadıklarına dayanamayan annem bizi de yanına alarak tekrar Finlandiya’ya büyükbabamın yanına döndü. Halen de kardeşimle birlikte onların evinde yaşıyor. İşte böyle aşkım, benim ailemin hikâyesi böyle. Ya seninkiler:

Devamı yarın