Girne girişinden taksi durağına doğru hızla yürümeye başladı. Durak, Girne meydanının hemen dibinde Domme Hotel’in yanındaydı. Adımlarını daha hızlı atmaya başladı. Durağa geldiğinde Metin’i onu beklerken buldu. Kucaklaştılar, kısa bir hoş beşten sonra;

Sarp:

• Haydi, Metin bir an önce yola çıkalım. Sara’yı çok özledim…

Metin:

• Tamam, komutanım. Haydi, bin arabaya ben hazırım gidelim.

Her ikisi de heyecanla arabaya bindiler. Metin gaza bastı Girne’nin çıkışına doğru hareket ettiler. Ancak araç Magosa istikametine giden yola değil ama Lapta istikametine giden yola sapmıştı! Bunu fark eden Sarp:

• Metin yanlış yöne doğru gidiyorsun. Neden bu yola saptın? Zaten zaman giderek daralıyor. Lütfen şu ilerdeki yoldan dön, diye rica etti.

Metin:

• Biliyorum komutanım ama Sara yengeye bir sürprizim var, senin adına ona bir hediye almıştım. Sabah evden çıkarken yanıma almaya unuttum, o hediyeyi alalım, ondan sonra ver elini Magosa diye cevap verdi.

Sarp:

• Ne zahmet ettin be kardeşim, ben sonra uygun bir şey alırdım, diye cevapladı.

Sarp üsteğmenin bu cevabı üzerine Metin:

• Hiç zahmet olur mu komutanım? Elin boş gidesin istemedim. Hem ceza evinden çıkar çıkmaz onun için almış olduğun bu hediyenin değeri bir başka olur. Çok kıymete geçer…

Sarp üsteğmen bir kez daha teşekkür etti.

Sarp’la Metin; On beş dakika daha yol aldıktan sonra Lapta levhası göründü. Sarp, Metin’in nerede oturduğunu bilmiyordu, yeni görecekti!

Metin Lapta levhasını geçer geçemez; sahil yönüne doğru saptı. Kullandığı araç sahile giden yolda hoplaya zıplaya gidiyor, bir yandan da ardından bir toz bulutu kaldırıyordu. Ancak yolun sağında solunda öylesine güzel villalar vardı ki! İnsan bu villalardan gözünü alamıyordu. 

Sarp Üsteğmen adalı Rumların zenginliğinin yanı sıra özellikle Girne’de oturan İngiliz vatandaşlarının bu muhteşem villalarda oturduğunu duymuştu. Ama bu zengin yaşamı şimdi kendi gözüyle görüyordu.

Sarp, Metin’e döndü:

• Yahu Metin bu ne zenginlik böyle? Şu villaların muhteşemliğine bakar mısın? 

Metin:

• Öyledir komutanım, biz Türkler de kerpiç evlerde yaşarık! Rum’u, İngiliz’i de işte böyle evlerde. Biz bu Rum’dan neler çektik daha iyi anlayasın şimdi? Seni bir gün Türk köyüne götüreyim de oradaki perişanlığı göresin. Gâvur, bize yıllarca ne eziyetler etti anlatsam roman olur. Ne çimento, ne demir, ne de tuğla almamıza ne de ev yapmamıza müsaade etti! Yıllardır Osmanlıdan kalma kulübelerde yaşarık! Neymiş ev yapmak için aldığımız malzemelerle mevzi yapaceyik! Yıllardır Rum’un ambargosu hiç bitmez. Neyse bunları bırakalım şimdi.

Dedikten sonra. Sahilin hemen dibinde, denize bakan muhteşem bir villanın önünde durdu!

Sarp üsteğmen:

• Oooo Metin senin evde çok muhteşem. Bir de kerpiç evlerden bahsedersin. Bu ne güzel ev yahu! Adeta bir şato!

Metin hiç sesini çıkartmadan araçtan indi, evin bahçe kapısını açtıktan sonra onu karşılayan güzel bir kurt köpeğinin başını okşadı ve evin zilini çaldı!

Olan biteni aracın içinden izleyen Sarp üsteğmen, bir an önce Metin gelse de gitsek diye düşünüyordu! Gözü sahilin derinliklerine daldı. Magosa’yı hayal etti… Sara’yı göreceğinin hayaliyle heyecandan içi içine sığmıyordu.

Bu arada nihayet evin kapısı açıldı! 

Kapıyı açan Sara’dan başkası değildi! 

Metin Sara’ya sus işareti yaparak, içeri geçmesini söyledikten sonra araçta dalgın, dalgın oturup, denizi seyreden Sarp üsteğmene seslendi:

• Komutanım buraya gelir misin? Sara yengeye aldığım hediye oldukça ağır, bana yardım etmelisin.                    Devamı yarın