İSTANBUL AA- Kültür, sanat, bilim, spor, siyaset ve iş dünyasının duayen isimlerini "Türkiye'nin Çınarları" projesi kapsamında fotoğraflanan, bu kapsamda fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar'ın İstanbul'daki yeni sergisine misafir oldu.
Uluslararası Fotoğraf Federasyonu tarafından 1985'te "A.Fiap" (Sanatçı), 1988'de de "E.Fiap" (Ekselans) unvanlarıyla onurlandırılan Keribar, 1952'den beri fotoğrafa meraklı olduğunu belirterek, "Önce ağabeyimin yardım ve teşvikleriyle İstanbul'u keşfettim. İstanbul'un her bir yanını, müzeler, camiler, kiliseler, surlar, hep birlikte gezdik. Bizim cemaatten, muhitten kimsenin bilmediği yerlere götürdü beni, dünyayı tanıttı diyebilirim." diye konuştu.
"Fotoğrafçılık sayesinde paşanın tercümanı olmuştum"
Usta sanatçı, sadece fotoğrafla meşgul olmadığına işaret ederek, "Hayatım boyunca pek çok iş yaptım. Ancak ticaretin artık bana göre bir şey olmadığını fark edince 25 seneden beridir kendimi tamamen fotoğrafa adadım." ifadelerini kullandı.
Liseyi bitirdiğinde babasının ödül olarak Leica marka fotoğraf makinesi aldığını dile getiren Keribar, o yıllarda Türkiye'de belki 10 kişide o kalitede bir fotoğraf makinesi olduğunu söyledi.
Kore'de gönüllü askerlik yaptığı yıllarda da o makineyi kullandığından bahseden usta fotoğrafçı, şunları anlattı:
"Kore'ye 1956'da gönüllü olarak gittim. İngilizce konuştuğum için tercüman olarak gitmiştim ama kısa sürede fotoğrafçılığım ile üst subaylar tarafından çok sevilmeye başladım. Fotoğrafçılık sayesinde paşanın tercümanı olmuştum. Fakat Kore'den döndükten sonra fotoğrafa ara verdim, ailemi, işimi kurdum. Uzun yıllar kuyumculuk, antikacılık yaptım. Müzikle ilgilendim, ticaret yaptım ve 1980 yılında bir tesadüf eseri oğluma aldığım makinayı kurcalamaya başlayınca birden bire o fotoğraf aşkı tekrar alevlendi. İlk yaptığım iş İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneğine (İFSAK) üye olmak oldu. Kendimi fotoğrafçı sanıyordum halbuki hiçbir şey değilmişim."
"43 senedir hiç durmadan kendimi tamamen fotoğrafa adadım"
İzzet Keribar, fotoğraf sanatını 1980 sonrası ciddi olarak öğrenmeye başladığını söyleyerek, "Daha sonra büyük ödüller gelmeye başladı yarışmalardan. 10 yıl sonra dünya çapınca yarışmalardan ödüller almaya başladım ve fotoğraf dünyasında ismim duyuldu. Yani 43 senedir hiç durmadan kendimi tamamen fotoğrafa adadım. O yüzden eşimden sonra en iyi arkadaşım fotoğraf oldu. Her şey fotoğraf etrafında dönmeye başladı." dedi.
Türkiye'nin tanınması ve turizmin gelişmesi için çalışan büyük acentelere fotoğraf tedarik ettiğinden de bahseden Keribar, eski İstanbul'la ilgili 1000'e yakın fotoğrafı olduğunu açıkladı.
Keribar, Taksim'de dünyaya geldiğini ve amatör olarak da ilk o bölgede fotoğraf çekmeye başladığını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Geriye doğru bakınca keşke o yıllarda (fotoğrafa) biraz daha vakit ayırabilseydim diyorum. Bazı günler okulu asıp fotoğraf çekmeye gittiğimi hatırlıyorum. Ama sonraları hayatın gereklilikleri beni fotoğraftan uzaklaştırdı. Ama çok titiz bir sistemle sakladım, hem eski İstanbul hem Kore zamanı hem de 1980 sonrası çektiklerimi hesap edince 2 milyona yakın fotoğrafım oldu."
Bugün başarım uzun vadeli bir emekten kaynaklanıyor"
Uzun yıllardır pek çok kurumda eğitmenlik yaptığını ve dersler verdiğini de anlatan sanatçı, "Pek çok fotoğrafçı yetiştirme fırsatı buldum. Türkiye'den hangi dernek çağırırsa 'hayır' demiyorum, hepsine icabet ediyorum. Türkiye'nin her tarafına gittim. Ben fotoğraf tecrübemi gençlerle paylaşan birisiyim. Mesela Ara Güler çok paylaşmazdı, hep kendisineydi. Ben sırlarımı bile paylaşıyorum, onlarda zaten bir maharet varsa beni geçeceklerdir, ben seviyorum paylaşmayı." değerlendirmesini yaptı.
Usta fotoğrafçı, genç sanatçı adaylarına ise şu tavsiyelerde bulundu:
"Yaptığı işi sevmesi lazım ve devamlılık çok önemlidir. 1980 ve 1990 arası ben çok yarışmaya girdim. İlk başlarda uluslararası yarışmalarda 4-5 fotoğraf gönderiyordum hepsi geri geliyordu. Derken 1 tane fotoğraf kabul edildi bayram ettik, sonra 2 oldu bayram ettik, derken bir mansiyon geldi, derken altın madalya sonra bir baktık bunlar birikti. Başarılı olmadığınız zaman mutlaka bir yerde acı hissediyorsunuz, çok çabuk unutulur bu. Ama siz kazandığınız zaman hayat boyu hatırlayacaksınız. O kadar çok başarısız oldum ki ama hepsinden ders almaya çalıştım. Pes etmemek lazım. Benim bugün başarım uzun vadeli bir emekten kaynaklanıyor."
"30 yıldır gruplarla Türkiye'nin her tarafını gezdik ve fotoğraf çektik"
İzzet Keribar, gezme ve macera ruhunun hep var olduğunu söyleyerek, "Askerliği de o yüzden Kore'de yaptım, maceraya atılmayı seviyorum. Hatırlıyorum 11 yaşımda kendi başıma Kadıköy'den trene bindim, Gebze'ye gittim geldim. İnanılmaz bir şeydi bu. Gebze çok uzak sayılırdı o zamanın İstanbul'unda. Kaç gün anlattım arkadaşlarıma." diye konuştu.
Dünyanın dört bir yanını gezdiğini aktaran usta fotoğrafçı, "Ben en çok Türkiye'yi sevdiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü Türkiye'de kendimi buluyorum, kendi ülkemde olmanın verdiği huzur oluyor fotoğraf çekerken. 30 yıldır gruplarla Türkiye'nin her tarafını gezdik ve fotoğraf çektik. Güzel bir arşiv meydana geldi." açıklamasını yaptı.
Keribar, son teknolojik telefonların kalitelerinin şaşırtıcı derece iyi olduğuna da dikkati çekerek, "Aslında telefon teknolojisinin gelişmesi bizlerin işlerini de zayıflattı. Çünkü artık herkes çekim yapıyor." değerlendirmesinde bulundu.