Neresi firavunun sarayı? Hangi devrin mülahazası bu? Böyle diyenler olabilir. Başlık hemen her şeyi akla getirebilir.
Bilindiği üzere Firavun tarihsel bir figürdür. Azmanlaşan, kulluğunu unutan, ilahlığını ilan eden biri... Bu tasvir bugün insanlığını unutan herkesi kapsayabilir. Hemen her insanın içinde bir firavun potansiyeli vardır. Firavunu gaddar, azman, hodkâm, bencil, fitne başı, cani yapan göğsünde taşıdığı, şeytanın en kuvvetli silahı, 'nefs', her insanda var olduğuna göre her insan firavunlaşabilecek kapasiteye sahiptir. En başta bize lazım olan bu farkındalıktan başkası değil.
Kıssaların zihnimizde imgelediği tarihsel canavarı kutsal kitapların içine hapsedip, çağdaş firavunlara gözlerimizi kapatıyoruz. Yanımızda, yöremizde hatta içimizde dolaşan firavuna ara sıra isyan eder gibi olsakta, isyanımız hasımlığa dönüşemiyor. Bir küsüp bir barışan çocuklar misali yoldaşlığa, arkadaşlığa devam ediyoruz.
İnsan tarifini bulamazsa, olanı olduğu haliyle kabul eder. Doğrum bu der geçer. Ve onun için değişen, değişmesi gereken hiçbir şey yoktur, her şey sabitelerden ibarettir. Artık firavunlaşan nefsiyle ve firavunlaşan insanlar ile yaşamakta zor gelmez. Bir şeylerin yanlışlığını hissetse bile vurdumduymazlık alışkanlığı gün geçtikçe bir şeyleri değiştirmeye güç yetiremeyeceğine olan inancını güçlendirir. Cemil Meriç, 'Jurnal'de insanı acziyet içinde kıvranan ruh, endişe ve gayret sahibi olarak tarif eder. Ve iradesinin başka yerlere teslim olduğunu vurguluyor:
"Ne garip bir oyuncak şu insan! Yürür, konuşur ve acı çeker. 70 kilodur. Kendisine ve çevresine ait hiç bir şey bilmez. Bir nevi ıstırap makinesi. İplerini başkaları çeker. Hantal ve şapşal bir robot. Neye sevinir bilinmez. Sınırsız olan yalnız hayalleri ve acı kabiliyeti. Etten bir kafes ve aciz içinde çırpınan bir ruh. Vücut araba, akıl arabacı. Ama gözleri bağlı arabacının, arabaya hükmeden atlar... Bu da haklı: Var olmak için yok olmak lazım, parça bütüne kavuşacak ki hasret dinsin. Bütün musiki, bütün şiir, bütün aşk, bu bir çuval kemik, bu asi ten, bu aptalca endişeler ne olacak? Ne olacağını bilen var mı? Kader hep oynayamayacağı roller yükler insana ve ıslıklar. Alkış sahtekarların..."
Cemil Meriç (Jurnal 1, s. 9)
İnsan doğasının farkına varmadan yaşarsa şeytana, firavunlara maskara olur. Bir başka deyimle insan kendinde olanın, sadrına koyulan cevherin, ruhuna nakşedilen tekvini ayetlerin idrakine varabilemezse firavunlara yoldaşlık etmek kaderi olur.
Bir çok tecrübe ile şahit oluruz; inayet de, hidayet de imtihanların içinden çıkar, gayret ile çıkar. Hep böyledir denilemez ama genelde böyledir. Asiye, hidayet edilmişlerden oldu. Merhamet etti, hizmet etti, gayret etti ve istikbalini rıza-ı ilahiye açtı. Ve hayatıyla insanlığa bir ders verdi: "Firavunun sarayında da olsan hayatını rızalık çizgisine getirebilirsin."
Topluma, nesillere detaylı bir küfür tarifi yapmak. Firavunlaşan insanın, firavunlaşma sathında nasıl yaşantıları olduğunu öngörebilmeye çalışmak. İstikametin nasıl kaybedilebileceğini zihnimize kaydetmek zorundayız. Bu süreç aynı zamanda kulluk psikolojisini içselleştirme sürecidir. Hakikat İstikametini kaybeden toplum, firavunlarını üretir. Mümin ne olmadığını ne olamayacağını firavunları tanıdıkça öğrenir.
Firavunun sarayı, kıyamete kadar varlığını sürdürecek olan mekan ve zaman hakikatidir. İmtihanlarımızın zemini burada oluşur ve imtihanımıza vesile olan tüm malzeme buradan çıkar. Hayatın seyri, hayatın içinde çelişkili duran hemen her şeyin hakikatini burada öğreniriz. Bunu da sadece imtihanları yaşayarak öğreniriz.
Emrah POLAT
Firavunun Sarayından Hayatın Seyri 2
Yorumlar