‘’ Tarih sayfalarında kayıtlı olan yegâne gerçek:  ‘’
                               ‘’ Gerçeklerin karşısında hiçbir gücün duramayacağıdır.’’

  ABD’nin ‘daha çok demokrasi’ getirdiğini ileri sürerek, BOP’ un son perdesini oynattığı Ortadoğu coğrafyası alev, alev yanmaktadır.
  Dünya İmparatoru Amerika’nın büyük stratejistleri, yeniden yapılandırmaya kalktıkları bu coğrafyada açıkçası hezimete uğramışlardır.
 ‘Arap Baharı’ adı altında başlatılan vahşetin, acımasızlığın ve insani dramların yaşandığı bu süreçten geriye; milyonlarca insanın vatan topraklarını terk etmesi, on binlerce ölüm kalmıştır.
  Evet, Ortadoğu coğrafyası değişmekte ve dönüşmektedir. Bu değişim ve dönüşüm, önlenemez bir biçimde radikal İslami terör gruplarının, daha önce varlığı pekişmiş ama ismi konulmamış,’Bölgesel Kürt Yönetimi’ adıyla geçiştirilen oluşumların yönetimine doğru ilerlemektedir.
 Bu çok önemli gelişmeler karşısında olayların en başından, günümüze; ülkemizi yönetenlerin düşleri ve söylemleri hepimizce malumdur.
 Ortadoğu’nun bu değişiminde baş aktör olabilmenin her türlü gayreti içerisinde hareket eden zihniyetin temsilcileri; ‘Derin Strateji’ uygulamalarından, ‘Derin Yalnızlığa’ düşmüşler. Büyük Osmanlı düşlerinin gerçeklere yansıyacağını sananlar, büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardır.
 Suriye’de yaşanan çarpıcı gelişmelerin ardından, Irak’ta yaşanan dramı; bu coğrafyanın ne hale geldiğini görmeyen gözler, duymayan kulaklar; görmüş ve duymuştur sanırım!
 IŞİD terör örgütü militanlarınca ele geçirilen Musul Konsolos’luğu personelimizin esir alınmasının, gönderindeki bayrağımızın indirilmesinin üzerinden neredeyse bir hafta geçmiştir.
 Ayrıca o bataklıkta ekmek parası peşindeyken yine bu teröristlerce esir edilen tır şoförlerimizin, akıbetlerinin ne olacağı hala belli değildir.
 Özellikle kelle avcısı IŞİD militanlarının Irak’ta ele geçirdikleri Şiilere uyguladıkları insanlık dışı görüntüler ortadadır.
 Irak, neredeyse paramparça olmuş, bu parçalanma en çok da Türkmen kardeşlerimizi vurmuştur. Onlar, sahipsiz ve umutsuzdur.
 Anavatan’ımız dedikleri Türkiye, onların feryatlarına ne yazık ki yanıt verememiştir.
 Türkmen’lerin yoğunlukla yaşadığı Telafer kentinin sokakları Türkmen kardeşlerimizin cesetleriyle dolmuştur.
 İŞİD’in elinde bulunan rehinelerimiz anlaşılan o dur ki, bu görüntüler karşısında; Ankara’nın elini kolunu bağlamıştır.
  Bu yaşanan olumsuzluklar, vahşet, insanlık dramı ve acılar; BOP’ un Ortadoğu bataklığına yansıyan en çarpıcı görüntüleridir.
 Yaşanan tüm bu olaylar karşısında, Irak’ta kurulan Amerikan destekli hükümetin silahlı kuvvetleri; ülkesini korusun denerek teslim edilen silah, cephane, teçhizat, araç, gereci bulundukları mevzilerde bırakarak, Musul’dan, Kerkük’ten yalın ayak, başıkabak nasıl kaçtıkları ibretle izlenmiştir.
 Şu anda Irak’ta, emperyalist çıkarlar uğruna ülkenin parçalanmasının, bölüşülmesinin sonuçları yaşanmaktadır!
 Aslında her şey petrole ve ondan gelecek güce odaklıdır.
 ABD’nin demokrasi adına yerle bir ettiği Irak’ta, dincilik adına kokuşmuş bir bataklık yaratılmıştır.
 Irak toprakları; türlü radikal grupların Selefilik, Şiilik, Sunnilik, Vahabilik adına birbirlerini boğazladıkları, insan mezbahasına dönüşmüştür.
 ‘Emperyalist Küreselleşme’ çağında, ‘İnsan Hakları ve Özgürlük’ teranesi eşliğinde ulusal bütünlük yerine hortlatılmaya çalışılan kan bağlarının, şeyhliğin, şıhlığın, mezhepçiliğin bugün bu bölgeyi nasıl kan gölüne çevirdiği net bir biçimde görülmüştür.
 Ülkemizle en uzun sınır birlikteliği olan Irak ve Suriye’de yaşananlar;
 Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş ilkelerinin, ulusal bütünlüğümüzün ve bağımsızlığımızın ne kadar önemli olduğunu anlatan yegâne tarihsel gerçektir.
  2002 yılında iktidara geldiği günden buyana, komşularımızla özellikle sıfır sorun politikası uygulayan AKP hükümetinin, Arap Baharı ile başlattıkları atak politikası, bölge lideri olma düşü; yetkililerin bilinen söylemlerinin dışına çıkamamış, bu atak politika Ortadoğu bataklığına saplanıp kalmıştır.
 Artık düşlerin ve söylemlerin zamanı geçmiştir!
 Şimdi gerçekleri görmenin, görerek tedbir almanın zamanıdır.
 İki ay sonra yapılacak Cumhurbaşkanlığı, 2015 genel seçimleri, 2023 hayalleri uğruna pek de önemsenmeyen bu süreç;
  Ülkemizin Dışişleri Bakanının, ‘Irak’ta olağan dışı bir şey yok’ söylemine rağmen, Irak ve Suriye gerçeği; çoktan sınırlarımızı geçmiş içimizde yaşamaktadır!
 Sayıları 1,5 milyonu geçen Suriyeli göçmenlerin ülkemizde yaşadığı dram, bu insanların sokaklarımıza yansıyan ve içimizi burkan görüntülerinin, basına yansıyan çarpıcı haberlerinin bulunduğu,
 IŞİD militanları için terörist sıfatını kullanmayarak,’unsurlar’ diye vasıflandıranların olduğu,
 Kurucumuzun, kuruluşumuzun simgelerinin, devletimizin nişanlarından silindiği,
 Andımızın okullarımızdan kaldırıldığı,
 Terör ile mücadelenin değil, müzakerenin benimsendiği,
 ‘Analar ağlamasın’ ( ya bu uğurda hayatlarını feda eden binlerce koç yiğidimizin ağlayan analarına ne denecektir?) denerek, ‘barış süreci’ adına P.K.K terör örgütüne angaje olunduğu,
 İmralı’daki bebek katilinin söylemlerinin, bu süreçte giderek önem kazandığı ve ABD sözcüsünün bu sürece alkış tuttuğu bir ortamda;
 Ve yaşanan tüm bu olaylar karşısında:
 ‘’Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücünü kimse test etmeye kalkmasın,’’ cümlesinin ne yazık ki, bir söylemden öteye geçmeyeceği çok açıktır.
 Şimdi önümüzde yaşayan bir gerçek vardır: O da, Irak bataklığında tutsak edilen yurttaşlarımızın sağ, salim kurtarılmasıdır.