Şimdi de yanıtı beklenen soru şu: Bu silah yardımlarıyla güçlenen Ukrayna’nın Donbas’a herhangi bir saldırısı durumunda, Rusya, sahadaki milisleri ve paralı askerleri yalnız mı bırakacak, yoksa Rus ordusunu da sahaya sürecek midir?

Kremlin’in ısrarla istediği “Ukrayna’nın NATO’ya alınmayacağına ilişkin yazılı bir garanti” vermeyen ABD ve zoraki müttefiki İngiltere, Rusya’yı karar vermekte zorlanacağı bir sürece sokmuş oldu. Petrolün 100 dolara çıkmasıyla bir nebze toparlanan, fakat hala ciddi derecede ekonomik zorluklar yaşamakta olan Rusya’nın, ABD’nin NATO ile birlikte ataklarına nasıl yanıt vereceği merak ediliyor.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, mektubun Kremlin’e ulaştırıldığı dakikalarda, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’yi arayarak, “Eğer Rusya, Ukrayna’daki gerginliği azaltacak bir adım atmayarak krizi tırmandırırsa, bunun küresel güvenlik ve küresel ekonomik sistemler açısından altından kalkılması çok zor bir bedeli olacaktır” diyordu.

Putin Ankara’ya neden geliyor?

M.KEMAL SALLI

Küresel ölçekte hareketlenen fay hatları insanlığa pek sevinilecek bir gelecek müjdelemiyor.

Ukrayna merkezli sürtüşmede iki küresel güç karşı karşıya gelmiş gibi görünüyor. Fakat, sürtüşmenin arka planındaki dinamikler sorgulandığında, sahnedeki aktörlerin yalnızca ABD ve Rusya olmadığı kolayca görülebiliyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı ya da yalnızca Donbas bölgesini bile işgal etmesinin ağır sonuçları olacağını söyleyen ABD’yi NATO üyeleri ve özellikle eski Varşova Paktı ülkeleri destekliyorlar.

10 Ocak’ta Cenevre’de, 12 Ocak’ta NATO’nun başkenti Brüksel’de ve 21 Ocak’ta da yine Cenevre’de biraraya gelen ABD ve Rusya heyetleri, Ukrayna krizi konusunda bir anlaşmaya varamadılar.

Rus tarafı, bütün görüşmelerde ABD’den, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceğine, Ukrayna ve Gürcistan’ı ittifaka üye yapmayacağına ilişkin yazılı garanti istiyordu.

Aksi halde?

Aksi halde ne olacağını henüz kimse bilmiyor. ABD, verdiği yazılı yanıtla ateş topunu Rus sahasına bırakıverdi.

Son zamanlarda ABD ie Rusya’nın Ukrayna merkezli sürtüşmelerini “Yeni bir Yalta Anlaşması” olarak değerlendirenler de vardı. ABD Başkanı Biden’ın, yılın ilk basın toplantısında Ukrayna’ya ilişkin söyledikleri kafaları karıştırmıştı. Biden’ın, “Bence yakın zamanda harekete geçecektir. Birşeyler yapmak zorunda. Ne yaptığına bağlı olarak Rusya bundan sorumlu tutulacak. Küçük bir saldırı ise bu başka bir şey” demesi, ABD’nin, Rusya’nın Donbas bölgesini işgal etmesini tolare edebileceği şeklinde yorumlanmış, kafaların karışmasına neden olmuştu.  Bunun üzerine Beyaz Saray’dan, yanlış anlamaları düzeltebilmek amacıyla peşpeşe açıklamalar yapılmıştı.

21 Ocak’ta Cenevre’de, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Cenevre’de yaptıkları görüşmelerde de Rusya’nın ısrarla yazılı garanti istemesi nedeniyle bir sonuç alınamayınca, ABD’nin vereceği yazılı yanıt beklenmeye başlanmıştı.

Beyaz Saray, 26 Ocak’ta yaptığı açıklamada, Rusya’ya, içeriği tam olarak açıklanmayan yazılı bir yanıt verildiğini bildirdi. Mektup Kremlin’e ABD’nin Moskova Büyükelçisi tarafından ulaştırılmıştı.

Blinken, Rusya’ya verilen mektuba ilişkin yaptığı açıklamada, “Biz bu yazılı yanıtı verirken, yanıtın içeriğini açıklamayacağımızı, Rusya’nın da gizli tutmasını rica etmiştik” demesi çeşitli yorumlara neden oldu. Lavrov, Blinken’ın bu ricasını, “Ben eminim ki, yanıtın içeriği er ya da geç medyaya sızdırılacaktır” şeklinde yanıtlamıştı. Nitekim, çok geçmeden, ABD’nin Rusya’ya verdiği yazılı yanıtta, Ukrayna’nın NATO’ya alınmayacağına ilişkin herhangi bir garanti verilmediği öğrenilmişti.

LAVROV OYUNA GELMEDİ

Lavrov, “Ben eminim ki, yanıtın içeriği er ya da geç medyaya sızdırılacaktır” demekle, ABD’nin bir diplomatik üstünlük elde etmesini önlemiş oldu. Çünkü Rusya’nın, ABD’nin yazılı yanıtının içeriğini gizli tutması demek, ABD’nin görüşmelerin orkestra şefi olduğunu kabul etmesi demek olacaktı.

ABD hem zaman kazanmış, hem de Rusya’yı da müzakerelerin devamı yönünde zorlamış olacaktı. Bu sürede, Ukrayna krizinin ateşi de düşürülmüş olacaktı.

Lavrov gibi deneyimli bir diplomatın böyle bir oyuna gelmesi mümkün değildi. “Metnin içeriği bir şekilde medyaya sızar” diyerek, karşı tarafın kurmak istediği tuzağa düşmediğini ve ABD’nin kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettirebileceği bir ülke olmadığını göstermiş oldu.

BATI CEPHESİNDE YENİ BİRŞEY YOK

Kremlin’e verilen yazılı yanıtla, ABD, dolayısıyla NATO ve İngiltere, Batı cephesini birarada tutma niyetleri açığa vurularken, Rusya’yı da, Ukrayna konusunda yeni kararlar verme yönünde zorlamış oldular.

Verilen yazılı yanıtta, Rusya’nın, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceğine, Ukrayna ve Gürcistan’ın ittifaka üye yapılmayacağına ilişkin herhangi bir garanti yoktu. Dolaylı yoldan, “Bağımsız bir devlet hangi ittifaka üye olacağına kendi karar verir” deniyordu.

Kremlin’e verilen yanıtta Ukrayna’nın ATO’ya alınmayacağına ilişkin herhangi bir garanti verilmemesi, 2009’dan bu yana sürdürülen müzakereler boyunca Rusya’nın bir türlü vazgeçmediği isteklerine verilmiş bir yanıt olması yanı sıra, ABD’nin bazı prensiplerini asla müzakereye açmayacağının belgesi olarak değerlendiriliyor.

Yazılı yanıtın Kremlin’e ulaştırılması öncesinde, ABD ve İngiltere’nin vatandaşlarına, “Ukrayna’yı terkedin” çağrısı yapması, verilecek yanıtın rengini belli etmişti. ABD, verdiği yazılı yanıtla, Rusya’nın yaklaşık 1.5 aydan beri Ukrayna’nın doğu sınırına 170 bin asker yığarak oluşturduğu krizin bundan sonraki yönünü belirlemek amacıyla, ateş topunu Rusya’nın kucağına bırakmış oldu. Şimdi de, Rusya’nın, ABD’nin bu hamlesine nasıl bir yanıt vereceği merak ediliyor.

PUTİN ANKARA’YA GELİYOR

Küresel gelişmelerin yönünü belirleyecek bu yanıta Rusya’nın nasıl bir karşılık vereceği beklenirken, Putin’in Ukrayna krizini konuşmak üzere Ankara’ya geleceği duyuruldu. Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Paris’te düzenlediği dörtlü (Ukrayna, Almanya, Fransa ve Rusya) görüşmelerden bir sonuç alınamamıştı. Şimdi Ankara’daki görüşmelerden nasıl bir sonuç elde edileceği merak ediliyor.

Bir başka ayrıntıya daha dikkat çekmek isteriz. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, mektubun Kremlin’e ulaştırıldığı dakikalarda, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’yi arayarak, “Eğer Rusya, Ukrayna’daki gerginliği azaltacak bir adım atmayarak krizi tırmandırırsa, bunun küresel güvenlik ve küresel ekonomik sistemler  açısından altından kalkılması çok zor bir bedeli olacaktır” diyordu.

Bu gelişme de, ABD’nin, İngiltere ile birlikte,  Rusya’nın Batı’ya ve Ukrayna’ya dönük bir adım atmayacağını düşünerek hareket etmiş olduklarını gösteriyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Beklediğimiz olumlu yanıt gelmedi. Bizim asıl sorunumuz, NATO’nun doğuya doğru daha fazla genişlemeyeceğine ilişkin net bir yanıt ve ülkemizi tehdit eden yüksek tahrip gücüne sahip silahların sınırımızdan uzak tutulmasına ilişkindi. ABD bunu onaylamadı” derken, Kremlin Sözcüsü Peskov da, “İyimser olamak için pek fazla bir neden yok. Yanıt Putin’e aktarıldı. Değerlendirme çalışmaları yapılıyor. Bir şey söylemek için henüz çok erken” diyordu.

Gerçekten erken mi?

Bu sorunun yanıtı galiba Ankara’da, Türkiye’nin evsahipliğinde, Rusya ile Ukrayna heyetleri arasında yapılacak görüşmeler sonunda netleşecek.

Rusya, Ukrayna’nın doğu sınırına 170 bin asker yığmasına rağmen, İngiltere’nin, Estonya, Litvanya ve Letonya’nın Ukrayna’ya silah göndermelerini engelleyemedi.

Bu silah yardımları sayesinde Ukrayna’nın, Donbas bölgesindeki 25 bin kadar milis ve 10 bin kadar Wagner paralı askeri karşısında zafer kazanma şansı oldukça artmış oldu.

Şimdi de yanıtı beklenen soru şu: Bu silah yardımlarıyla güçlenen Ukrayna’nın Donbas’a herhangi bir saldırısı durumunda, Rusya, sahadaki milisleri ve paralı askerleri yalnız mı bırakacak, yoksa Rus ordusunu da sahaya sürecek midir?

Kremlin’in ısrarla istediği “Ukrayna’nın NATO’ya alınmayacağına ilişkin yazılı bir garanti” vermeyen ABD ve zoraki müttefiki İngiltere, Rusya’yı karar vermekte zorlanacağı bir sürece sokmuş oldu. Petrolün 100 dolara çıkmasıyla bir nebze toparlanan, fakat hala ciddi derecede ekonomik zorluklar yaşamakta olan Rusya’nın, ABD’nin NATO ile birlikte ataklarına nasıl yanıt vereceği merak ediliyor.

LAVROV, “SAVAŞ İSTEMİYORUZ” DİYOR, AMA…

Kırım’ı hala işgal altında tutan Rusya’nın Dışişleri Bakanı Lavrov, “Bize bağlıysa Ukrayna ile savaş olmayacaktır” açıklamasında ne kadar samimidir?

ABD, Ortadoğu’da, özellikle Suriye’de büyük çıkar çatışmaları yaşadığı Rusya’yı hata yapmaya zorlayarak, kontrolü altına almaya çalışıyor.

Rusya’nın, ABD’nin olumsuz yanıtını aldıktan hemen sonra bir askeri harekat yapabileceğini söyleyenler yanıldılar. Kremlin Sözcüsü Peskkov, “Biraz zamana ihtiyaç var; ziyaretin kesin tarihi koronavirüs salgının gidişatı ve Putin’in çalışma programının yoğunluğu dikkate alınarak belirlenecek” diyordu. Peskov’un açıklamasında Ukrayna’ya ilişkin herhangi bir ifadenin yer almaması dikkat çekti.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bilgilendirmesine göre, hem Rusya hem de Ukrayna ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi mekanizmalarımız var. Ukrayna ile yapılacak zirve, evsahipliği sırası Ukrayna’da olduğundan Kiev’de yapılacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Şubat’ta Kiev’e gitmeyi planladığını daha önce açıklamıştı.

Putin’in Ankara’yı ziyareti de, büyük bir olasılıkla, 4 Şubat’ta yapılacak Pekin Kış Olimpiyatları açılışından döndükten sonra netleşecek.

UKRAYNA GİRDABI

2008-2012 Yılları arasında Rusya Devlet Başkanı olan ve halen Rusya Güvenlik Konseyi Sekteri görevini sürdüren Rusya’daki liberal kanadın temsilcisi Medvedev, Kiev’deki aşırı milliyetçi yönetimin ülkenin yalnızca yüzde 10’unu temsil ettiğini, eninde sonunda Ukrayna’da, Rusya ile iyi ilişkiler kurmayı hedefleyen ve Kırım gerçeğini kabul eden bir yönetimin geleceğini söylemesi, Karadeniz’in kuzeyine kolay kolay bahar gelmeyeceğinin bir başka işareti sayılıyor.

Görüldüğü gibi, Putin’in Kırım’ı ilhak etmesi sonrasında yaşanan gelişmelere ve ABD/NATO ile Rusya arasında süren görüşme maratonları sonucunda oluşan Ukrayna girdabı, bölge ülkeleri ve küresel aktörlerin yanı sıra bizi de içine çekmeye başladı.

Tarihte Dest-i Kıpçak olarak anılan Karadeniz’in kuzey bölgesinde yaşanacak bir silahlı çatışmanın Ukrayna ile sınırlı kalmayacağı biliniyor. Rusya ile girift ilişkileri olan NATO üyesi bir ülke olarak, Ukrayna krizinin müzakereler yoluyla çözülmesi için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Çünkü, ağzımızdan yel alsın, Bir Yol Bir Kuşak omurgalı olarak kurumaya çalışılan yeni dünya düzeninin kilit coğrafyalarından biri olan Ukrayna’da yaşanacak bir çatışmanın, yerel bir çatışma olarak kalması mümkün değildir.