“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” atasözünün hikâyesini bilenler bilir ama bilmeyenler için kısaca tekrar edelim. Köyün birinde bir çoban yaşarmış. Bu çoban her zaman doğruları söylermiş. Çoban, günün birinde hayvanları otlatmaktan dönerken köyün muhtarı ile yabancıyı görmüş. Muhtar hasta olan ineğini yabancıya satmak istiyormuş fakat çoban bunu bildiği için yanlarına giderek hayvanın hasta olduğunu söylemiş ve hayvan hasta olduğu için muhtar ineğini satamamış. Buna sinirlenen muhtar çobanı köyden kovmuş. Kovulan çoban, “ ben doğrudan yanayım, varsın beni dokuz köyden de kovsunlar. Ben doğruyum” demiş.  Hikâyenin özeti bu. Bir şey dikkatinizi çekti mi? Bu sıralar bir iddia ortalıkta dolaşıyor. Ekonomiyi eleştirmenin cezası olacağı söyleniyor. Yoksa dokuz köyden kovulmanın son düzlüğü mü bunlar? İddia olmakla beraber bu iddiaların açıklamaya muhtaç şekilde ortalıkta dolaşması insanları huzursuz edebilir. Farz edelim böyle bir düzenleme geldi. Cezai işlem neye göre yapılacak? Direkt vatandaşa yansıyan ekonominin sonuçları üzerinden mi?  Yoksa rakamlar üzerinden yapılan değerlendirmelere göre mi? Bildiğiniz üzere Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) verileriyle halkın verileri arasında ki fark epeyce fazla.  Bu sebepten dolayı işin içinden çıkamadım. En nihayetinde böyle bir konunun iddia olması bile üzüntü verici.

 Anlayacağınız öyle her yerde doğruyu söylemek yok beyler bayanlar.

4 İNSAN EVLADINI KAYBETMENİN ACISI

İstanbul’un Fatih ilçesinde 4 insanımızı kaybettik. Siyanür içerek intihar ettikleri iddia edilmişti. İşin biraz derinine inince iddialar da  o derece kötüleşiyor. Yine o iddialara göre maddi durumlarının kötülüğü ve üstlendikleri borçlar sonucu böyle bir yola başvurdukları söyleniyor. Kardeşlerden biri olan Oya Yetişkin’in vücut ısısından yola çıkılarak diğer kardeşlerine göre daha sonra yaşamını yitirdiği, siyanürü önce kardeşlerinin meyve sularına koyup içirdiği sonra kendisinin içtiği iddiaları üzerinde yoğunlaşıldığını görüyoruz. Diyebilecek çok fazla kelime bulamıyorum. Şapkamızı önümüze koyup düşünmekten o şapkayı hiç giyemiyoruz. En alttan en yukarıya kadar herkes bilmelidir ki yaşamını yitiren insanlar bizim insanımız. Maddi ve manevi sıkıntısı olan milyonlarca insanımız var. Bu insanlara dokunmamız gerek. Sosyal devlet anlayışının ilk kuralı “insana dokun” olmalı. Bu amaç etrafında yerel yönetimlerden, bakanlıklara kadar bir dizi uygulamaya ihtiyacımız var. 

370 TON MANDALİNANIN AKIBETİ

Rusya’ya gönderdiğimiz 370 ton mandalina bize tekrar geri gönderildi. Sebebi ise içlerinden canlı haşere çıkması. Daha önce tonlarca domates, çilek ve birçok tarım ürününde de meydana geldi. Ukrayna’dan daha önce tonlarca domates, içlerinde Güney Afrika güvesi olduğu bildirilerek geri gönderildi.  Geri gönderilen ürünlerin akıbeti konusunda tarım Bakanlığından henüz bir açıklama gelmedi. Bir açıklama gelmediği için birçok iddia ortaya atılmakta bunlardan en vahim olanı geri gönderilen gıdaların iç piyasaya sürüldüğü. Bir diğer iddia ise bunların kontrol edilip uygun olanlarının iç piyasaya sürüldüğü ve diğerlerinin imha edildiği. Nihayetinde bizler çocuklarımıza sebze ve meyve yediriyoruz. Ispanak vakasından sonra insanlar daha temkinli davranmaya başladı. Buna rağmen geri gönderilen gıdalarla ilgili açıklama yapılmaması insanların kafasında soru işareti uyandıracaktır. Rusya, kendi vatandaşlarının sağlığı için bu ürünleri almazken, bize geri gönderilen gıdaların akıbetini öğrenmek vatandaşlarımızın da en doğal hakkı.