Bebeklerinin dünya gelişini beklerken bir kız çocuğu doğduğunda; aile bireylerinden dede ve babanın yüzünde kaçak buruk gülümseler başlar.

Büyükbaba, soyadım ilerlemeyecek diye üzülürken, baba “erkek adamın erkek çocuğu olur” diyemeyecek diye üzülür.

Anne ise o sıcacık şefkatli kollarıyla biricik kızını kucaklar… Çünkü o anadır, kadındır. Erkekte olsa kız da olsa bebeğini melekler misali kanatlarının altında beslemeye başlar..

Eskisi kadar olmasa da babalar, dedeler yeni doğan çocuğun önce erkek olmasını bekler.

Bukleli saçlı kız çocuklarına ne çok yakışır, puantiyeli pembe renkli cicili, bicili kıyafetler.. Dantelli çorapları ve mini eteği ile çocuk yaşta tanışır. Salına salına yürüdükçe ayrı bir sevgi yayar pembeli kız çocukları.

Kimi babalar çocuk yaşta başlar; “benim kızım etek giymeyecek’’ Bazıları izin verirken bazıları da erkek tarzı pantolonlara bağlı giysi tarzında büyütür kız çocuklarını… Oysa ki; kız/erkek çocukları cinsiyetine uygun giysilerle büyümeyi öğrenmelidir.!

İlköğretim döneminde başlar;erkek çocuklarının, kızları oyunlardan çıkarmaya başlaması.

“Sen kızsın oynayamazsın bu oyunu.”

Zeka geliştirici oyun materyallerinden önce kıza bebek,erkeğe arabalar alınmaya başlar. Kızlar ev içi oyunlarıyla anne rolünde minik görevler alınca erkek çocukları babasıyla maça gitme, oto yıkama,erkek kahve oyun mekanlarına gitmeye başlar.

Ergenlik dönemi başlayınca kimileri kızı daha baskılar hatta eğitimin bile gereksizliğini düşünürler. Kimileri de okulunu başarması için her çeşit imkanları hazırlar.

Kız çocuğu, ergenlik döneminde kavak yelleri başında estikçe göze çarpmaya başlar. Toplum, giyim tarzından tutun, saçına başına dikkat eder. O kavak yelleri hele ki şiddetli eserse dillerde dolaştırmaya başlarlar.

Üniversite öğrencisi olduğunda; aile eğitimini yanlış alan erkek çocukları, alaylı çapkın bakışlarını hoyratça göstermeye başlar. Babasının, kadınları eğlenmek için gördüğü kahramanlığını hatırlar ve bunu kız arkadaşlarına gösterir.

Ergen kız yanına yaklaşan erkeğin sevgisini önce babasının sevgisi gibi hisseder sonra sahte bir sevgiyle yaklaşan delikanlıdan yalanları oyunları duyunca ilk travmayı yaşar.

Kadınlığın toplum içindeki sancıları bitmedikçe bitmez. (Yaşadıkları şiddetleri ise sonra ki yazılarımda yazacağım.)

Okul bitince, meslek sahibi olması beklenir. Kısa süre sonra; “kızınız evlenmiyor mu?” denilmeye başlar. Şanslı genç kız kaliteli bir delikanlıyla evlenebildiyse bu defa da “neden bebeği yok!” söylenmeye başlanır.

Hem güzelliği ile tazeliğini yıpratmadan korumaya çalışır. Hem de kadın gururunu layığı ile taşımaya. Bir yandan da mesleğini hakkıyla yapıp, iyi eş, iyi anne olma sorumluluğunu da yapar.

Genç kadın bir yandan evliliğini, diğer tarafta ise; kendi ailesiyle kocasının aile bireyleri arasında arabulucu görevini de yaptıkça yavaş yavaş yorulmaya, omuzlarındaki ağırlığın ağrıları artar.

Yuvayı koruyup yaşatmak tek başına kadının göreviymiş gibi yoruldukça yorulur.

Kocasının gözüne at gözlüğü takma çabaları başlar.Yaşı ilerledikçe kocasının başka kadınlara ilgisi olma ihtimalini de düşündükçe saçlarına beyazlar akmaya, yüzünde çizgiler çizilmeye başlar.

Ayna ile eskisi kadar dost olmayan kadın, iç yolculuğunda yüzleşmekten kaçınır.Onca çaba sonrası; yara bere dolu evlilik devam eder yada kocaman bir yalnızlıkla kalır  kadın tek başına.

Sonra bir daha hatırlatır kendine o sözü;

Dişi kuş olmak ne zormuş, yazıldığı gibi çok ta kolay değilmiş.!