Kadını daha namuslu, daha iffetli, daha tesettürlü, daha çocuklu hale getirebilmek için düğmeye 10 yıl önce basılmıştı. Bu süreç içinde Başbakan’ın en önemli icraatlarından biri kadın örgütlerinin tepkilerine ve Başbakanlığa iletilen üç bini aşkın imzaya rağmen "Biz muhafazakâr demokrat bir partiyiz. Bizim için aile önemli" diyerek 8 Haziran 2011 günü Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı'nın yerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kurulacağını açıklamasıydı. Ve öyle de yaptı. Başbakan, kadını birey olarak değil ancak kocasının kanatları (?) altında makbul olabileceğini gösterdi. Sonra o makbul kadınlar 10 yıl içerisinde bir bir maktul oldular!
İktidarın icraatlarına baktımızda “Kadına yönelik şiddet medya ve muhalefetin istismarıyla abartılıyor” diyen, " Bu sabah bakıyorum bir televizyon kanalında Ankara'da bir polis panzerine tırmanan bir tane kız mıdır, kadın mıdır bilemem” üslubuyla konuşan, “Kadınla erkek arasında feminist düşüncenin yarattığı felsefi inancın, çatışma ortamının yaratılmasından yana değiliz. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin kadınları, feminist ideolojinin kölesi olmadılar, olmayacaklardır” şeklinde beyanat veren zihniyetin kadın sorunlarını çözmekten ne kadar uzakta olduğunu görebiliriz. Bunlara ek olarak; dul kadınlara çeyiz yardımının kalkmasını: “ kadın ilk evliliğinde zaten evlenme yardımı almıştır. İlk kez evlenip yuva kuracak, halk deyişiyle ‘kuru yere ateş yakacak’ genç kıza verilsin istedik” diye konuşan Hak-iş Başkanı, Adana’da boşandığı eşi tarafından 18 yerinden bıçaklanarak öldürülen Behice Çetinkaya’nın korunma talebine “Herkese koruma verseydik memlekette koruma kalmazdı,” yanıtını veren savcı gibi bir çok eril güç de desteklemiş ve pekiştirmiştir. Bu söylemleri kendisine ilke edinmiş bir iktidarın demokrasi paketinden kadına ait birşeyler çıkması elbette ki mucize olurdu…
Muhteşem pakette sadece kadınlar değil, LGBT toplumuna da yer yoktu. Katillerinin tahrik indirimiyle ödüllendirildiği, AKP hükümetinden bir bakan ve milletvekilinin hasta olarak nitelendirildiği LGBT toplumunun da adı da pakette geçmiyor… Onlar yaşamıyor aramızda merak etmeyin sadece ruhları geziniyor da biz yanlış görüyoruz!
Üzerimizdeki baskı her geçen gün artarak devam ediyor… Çocuk isteği 3’tü 4 oldu. İş hayatında kadına sağlayacakları sözde kolaylıklar taslak halindeyken bile iş yerleri kadınlara kapılarını kapatmaya başladı.
Kadının adı demokratikleşme paketinin içinden çıkmadı. Kol kırıldı, yen içinde kaldı… Devlet kadınını es geçti!
Şimdi tekrar soruyorum:
Kadınlar hergün kesilirken,
Tecavüze uğrarken,
4 çocuğuyla evde otururken
Ne kadar demokrat olacaksınız?
Demokrasinin yüzde kaçını içinize sindireceksiniz? Ya da amiyane tabirle size yüzde kaç demokrasi lazım?
Çok merak ediyorum…