HDP’in %11.7 oy, Partinin Başkanı Selahattin Demirtaş’ın %8.36’da kalması Kürt seçmenin parti liderine güvenmediğinin en bariz delilidir. Kürt oylar katı (rijit) oylardır. Büyük küçük bütün Anadolu şehirlerinde HDP katıksız oy alabilmektedir. Reel tabanı %8.5 civarındadır. Dış dünya ve yabancı istihbarat kurumları %2.5 kadar CHP oyunu HDP’e yönlendirerek barajı aşmasını temin edebiliyorlar. Bu durum parti oyları ile Selahattin Demirtaş oylarının karşılaştırılmasında da açık bir şekilde görülmektedir.  CHP seçmeninin de katkısıyla HDP barajı aşabildi. “Her evden HDP’ye bir oy” talimatı veren akıllarını emanete bırakmış CHP yönetiminin şaşkınlığı olarak değerlendirilmelidir.  

Bir Kasım seçimleriyle bu günkü HDP oyları mukayese edildiğinde iki olgu ile karşılaşıyoruz. HDP oyları 12 HDP kalesi vilayette %5-10 arası gerilemiştir. Bunun temel sebebi PKK’nın beli kırıldıkça Kürt seçmen özgür iradesiyle hareket etmeye başlamış, oy tercihini daha rasyonel kullanmayı tercih etmiştir. PKK’nın sandık hâkimiyeti kırıldıkça halkın özgür iradesi ortaya çıkmıştır. Bundan sonraki süreçte PKK’nın yurt içi ve yurtdışındaki gücü zayıflatıldıkça HDP oyları %5-10 arası gerileyecektir. Ayrıca Ergenekoncuların Hizbullah üzerinden bölgede yaptırdıkları katliam ve zulümler muhafazakâr İslamcı tabanı eritmiş Marksist/Leninist PKK ve onun siyasi uzantısı HDP’i güçlendirmiştir. Kürt oylarının kimlik siyaseti yapmayan bir partiye yönelmesi için HÜDA-PAR çok önemli bir misyon üslenebilir. Girdiği ilk seçimde %0.3 oy alması BTP, Vatan Partisi (VP)gibi siyasi hareketlerle mukayese edildiğinde önemli bir başarıdır. HÜDA-PAR’ın güçlenmesi Mustafa Kamalak ve Karamollaoğlu yönetiminde istikametini bulamadan savrulan İslamcı hareketin taban bulmasını ve Türk-Kürt birleşik bir İslami hareketin yolunu açabilir. Bu hareketin gelişmesi HDP’in bölgedeki gücünü zayıflatabilir. Bu da yabancı istihbarat kurumlarının eliyle HDP’ye taşıma oy temin ederek Türk siyasetini derinden etkilemesinin önüne geçebilir. Bu konuda Fatih Erbakan’ın bir rolü olur mu, olursa nasıl olabilir bu konuların düşünülmesi gerektiğini değerlendiriyorum.

AKP’ye gelince: AK Parti 1 Kasım 2015 seçimlerindeki performansını tutturamamıştır.  {AKP %49.5 ve 317 milletvekili (MV), CHP %25.3 MV: 134, MHP %11.9 MV: 40, HDP %10.8 MV: 59 çıkartmıştır.} Bu seçimlerde AKP % 42.6 MV: 295, CHP %22.6 MV: 146, MHP %11.1 MV: 49, HDP %11.7 MV: 67, İYİP %9.95 MV: 43 MV çıkartmış, SP %1.35, HÜDA-PAR %0.3 oy almıştır. AKP’nin oylarında %7 civarında bir gerileme vardır. Bu oylar İYİP, MHP ve SP’ye kaymıştır. CHP geçen seçime göre %2.5 oy kaybına uğramasına rağmen ittifakın getirdiği avantajdan da istifade ederek MV sayısını 134’den 146’ya çıkartarak 12 adet artırmıştır. AK Parti 81 ilin 64’ünde önde gelmiş, HDP 11, CHP de 6 ili önde tamamlamıştır. CHP 16 yıllık bir iktidarın karşısında oylarını %25’lerden yüzde 22.6’ya gerileterek seçimin yine en başarısız partisi olmuştur.

AKP’nin oylarındaki gerilemeyi etkileyen diğer bir husus ise; seçim arifesinde dolar üzerinden yapılan parasal maniplasyonlardır. Seçim kararı alındığından itibaren geçen 45 günde batılı güçlerin doları 5 liraya kadar sıçratma çabalarına rağmen AK Parti seçimlerden çok iyi netice almıştır.

RAND Corporation isimli düşünce merkezi daha 2009'da hazırlattığı raporlarda İslam dünyasında hegemonik konuma yükselen Türkiye'nin iç savaş, terör saldırıları, dış yaptırımlar, medya operasyonları, mali krizler ve diğer beşinci kol faaliyetleriyle dizginlenmesi ya da kaosa sürüklenmesi çağrısında bulunmuştu. Nicholas DanforthWashington Post'taki 18 Ağustos 2017 tarihli yazısında "Erdoğan her zamankinden güçlü görünse de Türkiye önümüzdeki yıl şiddet sarmalına girecek" tehdidiyle bu kaotik senaryoları dile getirdi. Batı ne olursa olsun Türkiye’yi durdurmaya azmetmiştir.  The Economist "Türk seçmenler Erdoğan'a kapıyı göstermeli...” diyerek arzularını açığa vurdular. AKP seçimleri kazanınca mecburen Erdoğan “yenilmezlik” unvanını sürdürüyor, başlığını attılar.

Türkiye; devletin merkez iktidar alanını güçlendiren, savunma kalkanlarını hazırlayan, hantal yapılardan kurtulan, hızlı karar alma mekanizmalarını geliştiren, dünyayı kasıp kavuracağından endişe edilen küresel fırtınaya karşı milli direnç merkezlerini harekete geçiren olağanüstü bir manevra yaptı.

Yirminci yüzyılı kendini, tarih ve kültürünü inkârla heba eden eski Türkiye devri kapandı. Yeni Türkiye ise kendine ve tarihine dönüşün yolculuğudur.

AK Parti’nin -İstanbul’un fethinin 600’üncü yıl dönümü- 2053 ve -Malazgirt Zaferi’nin 1000’inci yıl dönümü olan- 2071 yılları vizyonlarına hazırlıklarına şimdiden başlamalıdır. 50 yıl iktidarda kalmanın yol ve metotlarını bulmalıdır. Yeni medeniyet yeni güç merkezinin doğuşunun işaretini vermelidir. Dışişleri bakanı Çavuşoğlu’nun ifadesi ile “Bu seçimlerde gördük ki dünyadaki tüm mazlumlar ve ümmet, Recep Tayyip Erdoğan tek başına kazansın, bizler de yalnız kalmayalım, öksüz kalmayalım diye dua ettiler.”  Mazlumların ve ümmetin umut ve beklentilerinin boşa çıkmayacağını, onların sesi olmanın “Türk dış politikasının bir parçasını oluşturduğunu” ve Türkiye’nin en büyük sorumluluğunun bu “kardeşleri kucaklamak” olduğu bütün dünyada kabul gördü.

Bu açıklama, artık dünyadaki mazlumları ve ümmeti korumak hedefinin Türk dış politikasının önemli bir boyutu sayıldığını ve iktidarın bunu kendi sorumluluğu ve bir nevi misyonu olarak kabul ettiğini gösteriyor.