Uzun soluklu bir tatilin içindeyiz. Aslında bu tatili mübarek Kurban Bayramı’na borçluyuz. Yaşadığımız döneme hakim olan ekonomik düzen gereği, iş hayatı malum o kadar stresli ve yoğun ki, dolayısıyla herkesin tatile ihtiyacı var. “Ben yaşadığım kentte kalayım, eş, dost ve akrabalarla bayramlaşayım.” desen ne mümkün? Bayramda bayramlaşmak, neredeyse imkansız! Ben de ne yapayım, tatilimin bir gününü dini ve kültürel bir geziye ayırayım dedim ve günübirlik, Bursa Ulu Camii’ne gittim. Bu gezide bana eşlik eden eşim Gökçen Hanım’ın yanı sıra, yakın dostlarım Rukiye Yaman ve eşi Çetin bey’e de ayrıca teşekkür ederim. Ancak hazır konu bayramdan açılmışken ve tam da bugün Kurban Bayramı’nın dördüncü ve son günüyken, ihmal edilen bayramlarla ilgili şu görüşü de belirtmeden geçemeyeceğim. “Ne büyüğün küçüğe sevgisi, ne küçüğün büyüğe saygısı kalmadı.” diye boşuna hayıflanmayın. Malum, artık kimse kimsenin elini öpmüyor. Haliyle kim büyük, kim küçük belli değil. Belki de, insanlar arasında sevgi ve saygının kalmayışının bir nedeni de bundandır Siz ne dersiniz?
Bursa’nın tarihi, dini ve kültürel sembollerinden Ulu Camii’ndeyiz. Bu cami, 20 cami büyüklüğünde. 20 kubbeli bir cami. Yıldırım Beyazıd, 1396 yılında Bulgaristan’a Niğbolu Seferi’ne çıkarken, zamanın Osmanlı başkenti Bursa’ya 20 tane cami yapacağını vaad ediyor. Seferin zafere dönüşünün ardından, büyük bir Cuma cemaatinin toplanması amacıyla, 20 cami değil de, 20 cami büyüklüğünde bir cami yapılmasını emrediyor. İşte 20 kubbeli Ulu Camii’nin yapımına böyle başlanıyor. Ulu Camii’nin yapımı üç yıl sürmüş. İlginçtir, 2006 yılında restore altına alınmıştı. Restorasyonu dört yıl sürmüştü. Yani yapımından bir yıl daha fazla…
Ulu Camii, İslam’In beşinci makamı olarak görülüyor. Birinci Makam Mekke’deki kabedir. İkinci makam, ilk kıblemiz Kudüs’teki Mescid-i Aksa, üçüncüsü karanlık enerjinin asla giremeyeceği Allah tarafından teminat altına alınan Medine’deki peygamber efendimizin istirahatgahı Mescid-i Nebevi, dördüncüsü Suriye’nin başkenti Şam’daki Emevi camii ve beşincisi, güzel vatanımız Türkiye’mizin ve yeşil Bursa’nın göz bebeği Ulu Camii’dir. Şimdi insan tam da burada şaşırmadan ve kendi kendine şu soruyu sormadan edemiyor. İslam’ın ilk üç makamına dünyanın dört bir yanından müslümanlar akın akın gelirken, Bursa Ulu Camii neden gerekli ilgiyi görmüyor? Acaba tanıtımı daha düzgün yapılsa ve yedi kıtadan müslümanlar Ulu Camii’yi de ziyarete gelse, fena mı olur? Hadi Şam’daki Emevi Camii’ne, -ki bir zamanlar siyasetin gündeminde olan bir camiydi, savaş nedeniyle günümüzde ziyareti pek mümkün değil. Ama Ulu Camii, dünya çapında daha çok ziyaretçiyi hak etmiyor mu acaba?
Madem öyle, iş başa düştü. İslam’ın göz bebeği Ulu Camii’nin tanıtımına bizim de bir katkımız olsun öyleyse. Hem ne demişler, kalem kılıçtan keskindir. Kutsal kabe örtüsünden, üç boyutlu kabe resmine, Vav harfinin gizeminden, casus filmlerini aratmayan hat levhasına… Evet yanlış duymadınız. Burada, Osmanlı casuslarının kullandığı bir hat türü de mevcut. İçinden herhangi bir harfi çıkartıp eklediğinizde anlam tamamen değişiyor. Farklı hattatlar tarafından hazırlanan hat sanatının 192 adet dev örneğinin olduğu Ulu Camii birçok sırrı içinde barındırıyor.
Ulu camii, tam 3165 metrekare. Namaz kılma yeri olarak, bir zamanlar dünyadaki en büyük camiydi burası. Tarihteki en fazla hattı bulunduran cami! İçerisinde şadırvanı en büyük olan camidir. Bu nedenle, Ulu cami yani büyük camii adını almış. 1940’lı ve 1950’li yıllarda, ülkemizde ezan Türkçe okunurdu. “Allahuekber” yerine “Tanrı uludur.” diye başlardı camilerden ezan. Allahuekber de Allah büyüktür demek… Şimdi bir tartışma çıkarmak değil amacım. Ülkemiz arapça ezana çoktan alıştı. Güzel vatanımızın insanları, zaten hangi dini yaşarsa yaşasın, mensubu olduğu dine aşıktır ve her ortamda dinini yaşar. Bunun için de kimsenin zorlamasına ihtiyacı yoktur. Zaten zorla güzellik de olmaz! Ama acaba diyorum, İngiltere’de ezan Allah is great diye okunsa, Almanya’nın başkenti Berlin’de ezan Allah ist gross diye başlasa, Paris’te, New York’ta, Tokyo’da, Pekin’de, Moskova’da ezan her ülkenin anlayacağı dilde okunsa nasıl olurdu? Bence insan ne zaman bu anlayışın idrak boyutuna ulaşır, işte o zaman Allah’ın kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’de vadettiği nur tamamlanır.
CAMİ ULUDUR, CAMİ ULUDUR!
Korkut Eyüp Anlı
Yorumlar