"Su berraklığındasın sen şimdi” dedi. Ateşe elini uzattığında yanmayacak, bulanacaksın. Kararacaksın. Gücünün büyüklüğü ölçüsündedir zaferinin büyüklüğü. Ateşten daha çoksan söndürürsün. Zafer sarhoşu olmak hakkındır. Lâkin şeytan ateşten yanadır.
Seni ele geçirdi mi bırakmaz. Bu yüzden hep temkinli olmalısın. Sana güvenmemeyi değil, güvenmeyi öğreteceğim. Ama gücünü kaybetmeden, kendine zarar vermeden  öğrenmelisin."

"Merak etme. Ben dikkatli olurum." Dedi.

"Neye karşı dikkatli olacaksın?"

"Her şeye karşı!"diye yanıtladı.

"Ben de bunu kastettim az evvel. Sana güvensizliği değil, güveni öğretmek niyetim. Her şeye, herkese karşı diken üstünde durursan asla rahat olamazsın. Bedenine zarar verirsin. Ruhuna zarar verirsin,"

"Ne yapmalıyım peki?"

"Yüreğinle bir anlaşma yapmalısın. Onu üzmemek adına doğru çözümler üretebilmelisin. Ardından yüreğin sana doğru yolu gösterecektir. Fesatlığı, kini, öfkeyi içine almamalısın. Şeytan bunları sever ve hep onlarla dolaşır."

“Anladım efendim."

"İnsanların suretleri doğadaki hayvanların yansımalarıdır aslında. Bazı insanlar aslana benzer. Onların ruhunda vardır liderlik.
Lider olmak için ne kadar çabalarsan çabala, boş! Evvela senin fıtratına devredilmiş olmalı bu vasıf. Mesela bazıları köpek gibi sadıktır. İster döv, ister söv kapından ayrılmazlar. Bazıları da tilki gibi kurnazdır. Aklı fikri kurnazlığa çalışır. Hayat felsefesi kurnazlık üzerine örülüdür. Kimi kuşa benzer, semalarda dolanır, özgürlük asıl adıdır. Bazılarıysa balıktır. O, anı sessizce yaşar Unutur yapılan iyilik ve kötülükleri. Kedi gibidir kimi insan. Mır mır... Okşanmak ister. Şımartılmak ister. Koy omzuna, dünyayı dolaştır. Gıkı çıkmaz. Sinirlendi mi pençeleri hemen havadadır. Örnekleri çoğaltmak mümkün”

"Ben at olmak isterdim. Onun gibi asil... Dörtnala koşmak isterdim dağı bayırı. Yelelerimi şöyle bir havalandırırdım. Bir de şaha kalktım mı kim durur karşımda? Aslan bile kıvırır kuyruğunu kaçacak yer arardı."

"Güzel bir hayvan seçmişsin." dedi Bilge.

"Sen hangi hayvanı seçerdin peki?"

"Ben mi?"

"Evet!"

"Hiç düşünmedim. Sanırım köpek olurdum. Sallardım kuyruğu mu, sadık olurdum sahibime. 0 okşadıkça ben şımarırdım. Dilimi çıkarır, yalardım."

"Köpekleri seviyorsun o zaman."

"Severim."

'Ama köpeğin yok."

"Artık yok."

"Artık?"

"Eskiden vardı yani? ”

"Uzun hikâye"

"Olsun, anlat lütfen!"

"Buraya ilk geldiğimde bir sabah yolunu şaşırmış bir av köpeği bahçemde dolanıyordu. Benekli, kahve üzerine beyaz...

Yanıma çağırdım. Uysal bir hayvancağızdı, geldi. Biraz konuştum, nereden geldiğini, burayı nasıl bulduğunu sordum. Karnını doyurdum. İyi iki arkadaş olmuştuk zamanla. Sözümü dinliyor, pek ses çıkarmıyordu. Gözlerine bakmaya çekiniyordum. Sanki oraya hüzün gizlenmişti.  Köpeklerin bakışlarındaki hüznün insanda uyandırdığı duygu başkadır. İnsanın içi daha bir başka acır. Sahiplenme zaman içinde karşılıklı olarak gelişir. Bir şeylerini kaybetmiş gibiydi. Belki çocuklarını, evini, sahibini? Nihayetinde evi her neredeyse artık o orada değildi. Bilmediği bir yerde belki istemeden zoraki kalıyordu. Okşadıkça gözündeki hüzün çözülüyordu âdeta. Zamanla daha da kaynaştık. Birbirimizden ayrılmıyorduk. Kış akşamlarında odama alıyor, kapının arkasında kıvrılıp hiç kımıldamadan sabaha kadar uyuyordu. Sabah erkenden çişinin geldiğini haber veriyordu."

" Sonra n'oldu peki?"

"Sonra hastalandı. Boğazı davul gibi şişti. Civarda dolaşırken muhtemelen yılan sokmuştu. İyileştirmeye çalıştım. Şişliği indirdim, ayağa kaldırdım. O da mutlu olmuştu. Beni sürekli
yalıyor, hüzünlü gözleriyle bana derin derin bakıyordu. Birkaç gün sonra birden önümde yere yığıldı. Yanına yaklaştım, kollarıma aldım. Güçlükle nefes alıyordu. Okşamaya başladım. Arada gözlerini hafif açıp bana bakıyor ardından yine kapıyordu. Onun o hâlini görmek dünyanın en ızdırap verici şeyiydi. Yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Yanağına bir buse kondurdum. Ebedî sonsuzluğa uğurladım.Ne yapacağımı bilememiştim. Sonra bahçeye gömdüm. Bir daha da köpeğim olmadı. Olsun da istemedim zaten. İnsan sevdiğini kaybedince sevmekten korkmaya başlıyor."

"Sevmekten korktuğun için mi tekrar köpek sahibi olmadın."

"Yok, sevmekten değil, kaybetmekten korktum. Yine sahip olunca aynı şey başıma gelir diye bir korku salınıyor yüreğe... Ve kendi kabuğuna çekilmeye başlıyor insan. Anlayacağın şu ki dışarıda türlü türlü hayvan ruhunda insanlar gezer ve kimin hangi hayvanı özelliğini taşıdığını ilk bakışta bilemezsin. Sen narin ellerle yoğruldukça etrafındaki keskin dişli, keskin pençeli suretlerle baş edemezsin.
Ama yine de sana hassasiyeti unutturacak vasıflara sahip olmamak için uzak durmalısın kötülüklerden. Unutma! Şeytan kötülükten kuşandığı giysisiyle dolanır ama bunu belli etmez, şeytanı bizden sanırsın."

Vicdan manifestosu- Melda Zirek

Sevda kaçsın çayınıza.