“Korkular da umutlar da aynı uzaklıktadır. Hangi yöne adım atarsan ona yaklaşırsın,,

 Işığı dışarıda arama dedi. Işık senin içinde. Dön kendine. Sokul iyice.

Ellerim titriyordu. 0 benim aksime ne kadar da rahat görünüyordu.
Dikiz aynasından arkayı kontrol etti, önüne kıran arabaya mırıldanarak bir şeyler söyledi. Gideceğimiz yere varmıştık. Yol boyunca ikimizden ses çıkmadı. Kendime de şaşırıyordum aslında. Tanımadığım,  bilmediğim bir adamla, bilmediğim bir yerdeydim. Arabadan indi, kapıyı açtı. Elimden tutup dışarı çıkardı. Boğaz ayağımızın altındaydı. İçinden hafifçe mırıldandı. Söylediklerini anlayamadım. Ardından,

Sırtımı şehre yasladım, bahar ikindisinde
Karşımda derin, mavi Boğaz.

Pırıl pırıl bir deniz.

Yârin ışıltısı pırıl pırıl gözümde,

Boğazım düğüm düğüm.

Boğazıma kadar senle doluyum
Düğümleyip seni oraya gömesim var.'

Dedi ve gülümsedi.

Boğaz'ı gören taburelere oturduk. İki kahve söyledik, yanında çifte kavrulmuş lokum geldi. Ben lokumu gelir gelmez yiyince bana kendi lokumunu uzattı. Gözleri ışıl ışıldı, Boğaz gibi... Baktıkça bakası geliyordu insanın o mavi ufka.

Sevda kaçsın çayınıza.