"Bak oğlum bu meredi içiyoruz ama sen içme" derken dumanı ona doğru üfler ve "çok iyi bir baba(!)" rolünü oynar ve yaşam konusunda derin konulara dalar; nasihatler verir.

Delikanlı sıkılmaktadır ancak o biraz sonra babadan isteyeceği paranın hatırına onu dinlermiş gibi yapmak da fayda görür.

İki taraf da rolünü iyi oynadığını düşünür. Oğul babayı dinler, baba iyi hisseder kendini, ne de olsa o derin tecrübeleriyle etrafı aydınlatmıştır icabında. 

Bir taraftan da bana bakar, "bak hocam öyle göründüğüme bakma ben aslında bildiğin gibi değilim" mesajını  verir.

Gülümseyerek bende katıldım oyuna. O beni dinleyecek halde değildir, çünkü her şeyi çok iyi bildiğinden gerek duymaz dinlemeye. Çocuk harçlığını alır gider. Baba konunun kritiğini yapmak ister.

"Hocam gördüğün gibi baba oğul iyi anlaşıyoruz" derken benim de onayımı bekler.   Ben ona "senden aldığı parayla sigara alsaydı ne düşünürdün?" diye sormadan edemedim.  
O şaşırdı. Biraz da kızgın bir şekilde,  "mümkün değil" dedi. Ama ben delikanlının sigara içtiğini biliyordum ama söylemedim.

“Sizde babanızı sever miydiniz?" şeklindeki sorumu,  "elbette" diye cevapladı.

 "Onun dediklerimi, yoksa yaptıklarımı daha çok sizi etkilerdi?"

"Hocam açık söylemem gerekirse kötü ve iyi hissettiren sözlerini unutamam bir de nasıl davrandığını ne yaptığını unutamam hep onu taklit ederdim" derken birden durgunlaştı.

 Evet işte, o an ne demek istediğimi anlamıştı!

Oluşan sessizliği bozmadım.

"Hocam ne içersin" derken kendini toparlamaya çalıştı.

"Yav aslında benim de babam bu meredi içer bana da sakın içme derdi ben de babamı taklit ediyorum vesselam."

 "Yani?" dedim.

 O, "evet hocam anlaşıldı ben babamın ne söylediğini hep unuttum ama sevdiğim insanı taklit ettim."

Sigarasını söndürürken, "bu son sigara" der gibiydi biraz da utanarak.

Bense ona, "yak bi cigara" demedim o sıkıntılı anlarda uzatılıveren sigaradan uzatmadım onun yerine, "çayın harikaymış iyi geldi teşekkür ederim" dedim. 
Gülüştük. Biraz önce geçen Yenikapı-Mudanya feribotunun ürettiği dalgaların kıyıya ulaşmasını, köpüklere ve birde uzaktan geçen martılara dalmıştık.

Ve anlaşılmıştı ki çocuğa sözlerimizle değil, davranışlarımızla örnek olacaktık. Onu değil, kendimizi yetiştirecek, nasıl olmasını istiyorsak önce biz öyle olacaktık.

    

Bir yolculuk anısı

Antalya’ya giderken uçakta kekeleyerek konuşan bir arkadaşla tanıştım.   Espri yapmaktan hoşlanıyordu. Onun başından geçen en kötü şey sizce ne olabilirdi? Onun da bir başka kekeleyerek konuşan birisiyle tesadüfen yolculuk yapmasıymış!

Önce birbirlerine çok sinirlenmişler!  Çünkü iki tarafta dalga geçildiğini, taklit edildiğini zannetmiş. O anlatırken bile güldürüyordu; düğünlerde milleti kırıp geçiriyormuş.

 Ben sordum, “başınızdan geçen başka ilginç zor konular oldu mu?"

O, "İnsanlar beni bazen de sarhoş sanıyorlar. İsimlerini kekelemeden söylemek için duraksadığım da ise isimlerini unuttuğumu sanıyorlar. Çarşamba diyemediğim anda, ‘yarından sonraki gün’ diyebiliyorum. Zamanla konuşmanın kaçamak noktasını bulmayı geliştirdim. Ama insanların isimlerini değiştirmek mümkün değil. Bir çok terapi gördüm şarkı söyleyecekmiş gibi söylediğimde telaşsız konuşma denilen bir teknikti.

Ayrıca sürekli şarkı söylemek bana iyi gelen bir tedavi yoluydu; bu yüzden şarkıcı da oldum iyimi!

Şarkı söylemek bana çok iyi geliyor rahatlıyorum.  Akıcı konuştuğumu hissettiğim tek an,  o an! Ağzımdan çıkanların tam olarak istediğim şeyler olduğu andır. Sohbetimiz ve yolculuğumuz su gibi aktı geçti.

Ona bu anımızı yazacağımı söyledim “yaz abi yaz sevinirim ismimi de yazabilirsin” dedi.