Tarihi konuları irdelemek, başka bakış açıları geliştirmek son demlerde üzerinde sıkça durduğum olgulardan olmakta…

İnsanları ne kutsamalı, ne de ötekileştirip tu kaka etmeli.

Maalesef toplum olarak ifrat ve tefrit boyutlarında yaşamamız münasebetiyle bir yerden tutturup kahraman ilan ettiğimiz şahsiyetleri, birileri de başka yerden tutturup hunharca ve haoyradça hain ilan edebiliyor…

 

Bu iki durumda pragmatik tarih yaklaşımı olduğunu düşünüp aklı selim ile düşünüp yürümenin bizi daha sağlıklı yorumlar yapmaya götüreceğini düşünenlerdenim. 

Ancak bir itirafta da bulunmam da bir beis yok.

Ben de zamanın da tüm Osmanlı Padişahlarını alaküllihal günahlardan neredeyse beri ilan etme gafletine düşmüştüm. 

Hâlbuki ne olur?

Osmanlı padişahının bir tavrını eleştirsek?

Yanlış yapmazmış gibi kutsamak da ne?

Ne ise artık konumuza döneyim. 

Vahdettin saraydan giderken (kaçarken) onun için öne sürülen konulardan arasında, Yıldız Sarayı’ndan, isteseydi tüm hazineyi ve değerli eşyaları yanında götürürdü, sözüdür. 

Evet, doğru götürmemiştir.

 Vahdettin hazırlıklarını yaparken kendisinde bulunan hazineye ait çok değerli mücevher ve kıymetli eşyaları ilgililere tutanakla teslim etmiştir. Bu asaletli ve bir o kadar da vakur bir davranıştır. 

Her kula da nasip olmaz. Milletin malını önemsemek noktasında hassasiyetinin en ulvi işaretidir. 

Bu realite keşke bugünkü dünya liderlerine de örnek olsa!!!

PAŞA PAŞA DEVLETİ KURTARABİLİRSİN

Bir diğer önemli hususta, Vahdettin’in en fazla tartışılan yönlerinde biri de Samsun’a doğru yola çıkmadan önce kendisine vedaya gelen Mustafa Kemal Paşa’ya, “Paşa, paşa, devleti kurtarabilirsin!” sözüdür.

Ki bu durumun varlığını da kabul ediyorum. Fakat sonrasında yaşanılanları ve tarihi seyri düşününce bu sözün çok da arkasında durulmadığını üzülerek ifade etmek zorundayım. 

Acı olanı ise…

HACİZLİ TABUT

Vahdettin, San Remeo’da zor ve maalesef küçük düşüren bir Osmanlı padişahına yakışmayan ekonomik  şartlarda vefat etmiştir.

Lakin vefat ederek ruhu rahat etmiş olsa da bedeninin esareti maalesef ki bitmemiştir.

BORÇLULAR KAPIDA

Vahideddin’in öldüğünü duyunca kapıya üşüşenlerin başında villaya gönderdikleri malların parasını aylardan beri alamamış olan bakkal Steiner ile manav Morini vardı. Steiner ile Morini’nin alacakları da dahil olmak üzere bütün esnafa borç 60 bin liretti. Onların hemen arkasından icra memurları göründü. 

Yerlerdeki İstanbul’dan getirilmiş halılardan bütün öteki eşyalara ve ev halkının şahsî mallarına kadar Manolya Villasında ne varsa her şey haciz kapsamına kondu ve odalar mühürlendi. Hatta tarihte eşine hiç rastlanmamış veya rastlanamayacak bir hadise yaşandı; Vahideddin’nin cenazesi villanın giriş katındaki büyük salona indirildi. Ve o salondaki eşyalarla beraber cenaze de haczedildi…

Otopsi ameliyatı görmüş olan cenaze, önce kurşundan bir tabuta yerleştirilip lehimlendi. Sonra da bu kurşundan yapılan tabut, ceviz bir tabutun içine yerleştirildi ve bir buçuk ay boyunca villanın giriş katındaki salonda kaldı. 

İtalyanlar, borçların tamamının ödenmesine kadar cenazesinin defnine izin vermiyorlardı.

BİR AY REHİN KALAN CENAZE

Borçların temizlenmesi tam bir ay sürdü.16 Mayıs 1926 günü vefat eden Vahideddin’in tabutu, bakkal, manav ve diğer esnafa olan borçların ödenmesinden sonra 15 Haziran 1926’da Şam’a nakil için hazırlandı. Cenaze tam bir ay sonra tren istasyonuna götürüldü. Trieste’ye taşınacak, oradan da Beyrut’a giden bir gemiye konacaktı. Ama hiç de bir hükümdara yakışmayacak şekilde…

Cenazeyi karşılayanların ortak tepkisi kokudan burunlarını tıkamak olmuştu.

Beyrut’tan Şam’a nakledilen cenazeyi Şam İstasyonunda Suriye Cumhurbaşkanı ve Osmanlı Hanedanının eski damadlarından Ahmet Nami Bey, askerî bir törenle karşıladı.

Şam’da cenazesi defin edildi.

Hatta ve hatta bugün bu kabrin bulunduğu yerden yol geçtiği için mezarının başka yere taşındığı gerçeğide ortadadır. 

Maalesef bizim ülkemiz diriden değil de ölülerden öteden beri korkar olmuştur. 

İnsanların bedenini vatanında ayırmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. 

Beden değildir bizim husumet beslediğimiz, ruhtur. 

Şimdilerde sürgünde olan tüm bedenlerin ruhlarının rahat etmesi için yurda dönmesi lazımdır diye düşünüyorum.